SEÇTİKLERİMİZ – Dr. Mustafa Peköz’ün SendikaOrg’daki yazısı: Referandum İstanbul, Ankara ve İzmir’de kazanılır. Bu üç ilde ipi göğüsleyen sonucu belirler.
Anayasa referandumunun, Türkiye’nin politik geleceğini belirlemede önemli bir dönemeç olacağı biliniyor. Türkiye’nin çok yönlü bir krizle karşı karşıya olduğu bir süreçte ‘referandum’ sonucu aynı zamanda ekonomik-politik, bölgesel-uluslararası krizin yönelimi bakımından bir fikir verecektir. Referandumun içte yaratacağı sonuçtan çok bölgesel ve küresel ilişkilerin nereye doğru evirileceği bakımından önemli bir veri olacaktır. Referandum, devletin politik stratejisinde sanıldığı gibi temel bir değişim yaratmayacaktır ancak dengelerin yeniden şekillenmesini sağlamada bir faktör olacaktır.
Evet veya Hayır kampanyasını yürütenlerin çok farklı politik eğilimlerden olması ve hemen hepsinin birbirinden çok farklı taleplerle sürece dâhil olmaları, politik ilişkilerdeki çatışma ve rekabet bakımından da ilginç sonuçlar ortaya çıkartıyor.
Toplumun farklı etnik, politik, sosyal, dinsel-mezhepsel grupları arasında ‘Evet veya Hayır’ tercihleri, birbirine zıt kutupları fiilen yan yana getiriyor. Anayasa referandumunda Evet-Hayır faaliyetinin klasik partilerin kendilerine özgü çalışmaların dışında, sürpriz sonuçlar doğuracağına dair birçok veri bulunuyor. Bu bakımdan ittifak halinde olan partilerin genel oy oranlarının toplamına denk düşecek bir sonucun ortaya çıkmayacağı da çok açıktır.
Referandum sonucu sürprizlere açık
Kamuoyuna sunulan anketlerin açıkladığı Evet-Hayır oranları dışında çok farklı sonuçların çıkması da sürpriz olmaz. Araştırma şirketlerin yaptığı anketlerin güvenilirliği bakımından bir kısım kuşkuların olması bir yana, devlet gücünü kullanan ‘Evet’ tarafının toplum üzerinde yarattığı psikolojik baskının ve korkunun, referandum sonuçlarına yansıyacak bir tepki yaratması yüksek bir olasılıktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan merkezli ‘Evet’ tarafının devlet olanaklarının en üst düzeyde kullanarak tek taraflı yapılan propaganda, AK Parti tabanında dahi bir tepki üretmeye başladı. Toplumun farklı kesimleri arasında oluşturulan gerilim politikası da bugünkü süreçte beklenilen düzeyde etkili olmadı ve tersten bir tepki yarattığı görülüyor.
Yapılan kamuoyu anketlerinde birkaç noktaya dikkat çekmekte yarar var. Araştırma şirketlerinin yaptığı çalışmaların bilimselliğine dair tartışmalar bir yana, anketlerin sonuçlarıyla oynandığına dair birçok kuşku bulunuyor. Örneğin, toplumda ‘evet’ algısını güçlendirmek için anket sonuçları üzerinde birkaç puan oynanarak, işi psikolojik savaşa dönüştürme eğilimi ön plana çıkmaya başladı. Özellikle iktidar için anket çalışması yapan şirketlerin birçoğunun, kendileri tarafından yapılan anketlere dahi güvenmedikleri anlaşılıyor. Örneğin İstanbul, Kocaeli, Ankara, Antalya, Mersin ve Adana gibi illerde ortaya çıkan sonuçlara şaşırıp, üst üste yeni anketler yaptırıp hükümetin istediği sonuçları yansıtmaya çalıştıklarına dair çok sayıda haber yayımlandı. AK Parti ile ticari ilişkileri nedeniyle, yapılan anket sonuçlarını objektif olarak yansıtmak yerine daha çok hükümetin hoşuna gidecek düzeyde sonuçlar çıkartmaya çalıştıkları anlaşılıyor.
Evet oranları şişiriliyor
Araştırma şirketleri yaptıkları anketlerin gerçek sonuçlarını kamuoyunda gizliyorlar. AK Parti için anket çalışması yapan şirketler, ‘evet’ kazanacak algısını topluma kabul ettirmeye ve seçim günü yapılabilecek hileleri şimdiden meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Kamuoyuna sunulmayan anketlerde devlet destekli ‘evet’ oylarının sanıldığı gibi önde olmadığını tersine ‘hayır’ eğiliminin beklenilenden daha güçlü olduğu görülüyor.
İstanbul’u kazanmak Türkiye’yi kazanmaktır
Türkiye genelinde yaklaşık olarak 55,4 milyon seçmen bulunuyor. Türkiye genelindeki seçmen kitlesinin yaklaşık olarak yüzde 19,1’i İstanbul’da kayıtlı görünüyor. Ankara seçmen kitlesinin yüzde 6,9’unu, İzmir ise yüzde 5,7’sini barındırıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir genel seçmen kitlesinin yüzde 31,6’sını temsil ediyor. Bu üç ildeki ‘evet’ ve ‘hayır’ oranları çok açıktır ki Türkiye ortalamasını belirleyecektir. İstanbul’un sosyo-kültürel yapısı, esasen Türkiye’nin toplumsal ve politik refleksini de yansıtmaktadır. Bütün seçim süreçlerinde görüldüğü üzere İstanbul’da birinci olan kesinlikle Türkiye genelinde birinci olacaktır. Bu bakımdan referandum rekabetinin merkezi İstanbul olacaktır. Son iki haftalık çalışmanın merkezi İstanbul olacaktır. Çünkü İstanbul’u kazanmak Türkiye’yi kazanmaktır.
Anayasa referandum sonuçları genel seçimlerdeki sonuçlardan oldukça farklı olacaktır. Bu bakımdan ‘Evet ve Hayır’ oranları partilerin genel oy toplamlarının oranlarına bakılarak tespit edilemez. Anayasa referandumu farklı politik eğilimlere sahip olan sosyal grupları bir araya getirmektedir. Birbirinden çok farklı gerekçelerle ‘evet’ veya ‘hayır’ diyenler fiilen aynı cephede buluşabiliyor. Kamuoyuna yansımayan bilgilere göre İstanbul’da yaşayan seçmenlerden ‘Hayır’ oyu kullanacakların oranı yüzde 51,0-51,5; buna karşı ‘Evet’ oyu kullanacakların oranı iste % 48,5-49,0 olarak tespit edilmiş. Aynı şekilde Ankara’da ‘Hayır’ diyenlerin oranı 2 puan önde görülüyor. İzmir’de Hayır oranının % 60-65 civarında olduğu tahmin ediliyor.
Diğer büyük şehirler
Seçmen sayısının bir milyonun üzerinde olduğu 10 ildeki toplam seçmen sayısı yaklaşık olarak 13,6 milyon civarında olup genel seçmen kitlesinin yüzde 24,5’ini oluşturuyor. Bu illerdeki ‘evet’ ve ‘hayır’ oranları referandum sonuçlarını doğrudan belirleyecektir. Kamuoyuna açıklanmayan anketlerde Antalya, Mersin, Adana, Kocaeli ve Hatay’da ‘Hayır’ oylarının önde olduğu, Konya ve Ş. Urfa’da ‘Evet’ oylarının önde gittiği ve G. Antep, Manisa ve Bursa’da birbirine yakın sonuçları olduğu anlaşılıyor. İstanbul, Ankara, İzmir ve belirtilen 10 ilin toplam seçmen sayısı toplam seçmen sayısının yaklaşık yüzde 56,1’ini yani Türkiye’deki seçmen sayısının yarısından fazlasını oluşturuyor. Bu 13 ilde önde olan taraf doğrudan referandum sonucunu belirler. Ayrıca dikkat çeken bir başka nokta AK Parti içerisinde ‘Gizli Hayırcı’ olarak bilinenlerden Abdullah Gül’ün Kayseri’de, Bülent Arınç’ın Manisa’da, Davutoğlu’nun da Konya’daki sonuçları nasıl etkileyecekleri önemlidir.
Kürt illeri
Diyarbakır, Mardin Van ve Ş. Urfa’daki toplam seçmen sayısı yaklaşık olarak 3,1 milyondur. Buna paralel olarak 14 Kürt ilindeki seçmen sayısı yaklaşık olarak 2,1 milyon civarındadır. Kamuoyuna açıklanmayan anketlerde büyükşehir belediyelerinde Diyarbakır, Mardin ve Van’da ‘Hayır’ oylarının, Urfa’da ise ‘Evet’ oylarının, 14 ilde ise ‘Hayır’ oylarının ciddi bir farkla önde olduğu görülüyor.
Kürt illerindeki seçim sonuçlarını etkilemek için ciddi bir hazırlık yapıldığı biliniyor. Özellikle kırsal bölgelerdeki oyların sonuçlarıyla oynanması yüksek bir olasılıktır. Bunun iki önemli belirtisi bulunuyor. Kırsal bölgelerdeki oyların tek bir merkeze toplanması ve oyların özellikle korucu köylerinde kullanılmaya zorlanması, ikincisi HDP ve DBP’ye ait sandık başkanlarının görevlerinden alınarak ağırlıklı olarak AK Parti üyelerinin görevlendirilmesi seçimde hile kaygısını güçlendirmektedir.
Batıdaki Kürt oyları
Kürt nüfusu bakımından ciddiye alınmasını gereken önemli faktörlerden biri de İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Antalya gibi illerdeki seçmen kitlesinin harekete geçirilmesidir. İstanbul’da yaklaşık olarak 2,6 milyon Kürt kökenli seçmen bulunuyor. 6 ildeki Kürt kökenli Kürt seçmen sayısı Kürt illerindeki seçmen sayısından fazladır. Bu bakımdan referandum sonucunu belirleyecek önemli faktörlerden biri de Batı illerinde yaşayan ve özellikle AK Parti ve cemaatlerle bağı bulunan Kürt seçmenini etkilemektir. Anketlerde ortaya çıkan önemli bulgulardan biri de Batı’da yaşayan ve daha çok ‘muhafazakâr’ olarak tanımlanan Kürt seçmeninin AK Parti iktidar gücünün Kürtleri bütünüyle tasfiye etmeye yönelik izlediği politikanın yaratmış olduğu büyük bir rahatsızlık nedeniyle ‘Evet’ oyu vermekte ciddi bir kararsızlık içinde olduğudur. Türk kökenli muhafazakâr kitlenin kararsızlık oranının düşük olduğu görülüyor. Bu bakımdan AK Parti’nin önümüzdeki iki haftalık stratejisi daha çok Kürt kökenli muhafazakâr kitleyi ikna etmeye yönelik olacaktır. HDP ve DBP’nin, referandum çalışmasını daha çok ciddi oranda kararsız olan ve tıpkı 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi HDP’ye yönelen Kürt muhafazakâr seçmen kitlesine yönelik yapması gerekir.
Evet çıkarsa
‘Evet ve Hayır’ sonucu sistemin iç dengelerini yeniden belirleyecektir. Yüzde 51 ile çıkacak ‘evet’ Türkiye’nin iç politik istikrarsızlığını derinleştirir. Toplumun hemen hemen yarısının ‘hayır’ dediği ve saflaşmanın netleştiği bir toplumda politik istikrar sağlanamaz. Yetkilerin tek elde toplandığı bir anayasada, kişinin istikrarının ülkenin istikrarının önüne geçmesi nedeniyle baskı politikaları süreklilik kazanır ve iç çatışma tahmin edilenden çok daha fazla derinleştirir. Dışarıda getirilen hazır para ile ülke ekonomisindeki kötü gidişatı durdurmaya çalışan hükümetin, referandum sonrasında belirginleşmiş hiçbir ekonomik politikası bulunmuyor. Rusya ile oluşan politik kriz ekonomik ilişkileri nasıl etkilemişse, Avrupa ile olan politik kriz ekonomik ilişkileri çok daha fazla etkileyecektir. Bir sonraki yazımda ele alacağım gibi Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası ilişkilerinin çok daha kötü bir konuma gelme olasılığı artacaktır. Bölgesel ilişkilerde bütünüyle izole olacak bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıya kalınacaktır. Demokratikleşmenin tersine merkezileşme, çözülme sürecini tahmin edilenden çok daha fazla hızlandıracaktır.
Hayır çıkarsa
Yüzde 51 ile ‘Hayır’ sonucunun çıkması, mevcut statükonun devamını sağlar. Görünüşte hükümet, parlamento, devletin geleneksel yapısının devam edeceği algısını yaratsa da, politik ve ekonomik istikrarın sağlanması zordur. ‘Hayır’ çıkması mevcut politikaların terk edilmesine bir zemin hazırlayacağı gibi yeni ittifak arayışlarını da gündeme getirebilir. Politik ve ekonomik istikrar, bölgesel ilişkilerde güç olma, uluslararası ilişkileri yeniden dengeye oturtulması için daha geniş olanaklar doğabilir. ‘Hayır’ sonucu mevcut statükonun devamı için kullanıldığında şu an karşı karşıya bulunulan sorunların hiçbirinde çözüm yaratılmaz, tersine istikrarsızlık çok daha fazla derinleşir. Bu bakımdan, ‘Hayır’ sonucu, demokratikleşmenin ve toplumsal barışın sağlanmasının bir aracı haline getirilmezse, ‘Evet’ ile arasında hiçbir fark kalmaz.
‘Evet’ çalışmasının Kürtleri hedef alan propagandaları söz konusu kaygıları çok daha fazla arttırmaktadır. Örneğin AKP-Bahçeli merkezli MHP ittifakının ‘Evet’ çalışmasının merkezinde Kürtlerin tasfiye edilmesi bulunuyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da doğrudan bu iş için görevlendirilmiş. Tersine ‘Hayır’ çalışmasını yürüten CHP ile MHP’li muhalifler arasında oluşan dolaylı ittifakın merkezinde de yine Kürtlerin tasfiye edilmesi bulunuyor. Her iki taraf da Kürtleri hedefleyerek ‘Evet ve Hayır’ oylarını artırmaya çalışmaktadır. Bu eğilim, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunların bir tanesini dahi çözmez, tersine derinleştirir.
‘Evet ve Hayır’ merkezli politik çalışmalar Türkiye’nin geleceğini güvenceye alan bir politik hattın olmadığı ve mevcut krizlerin devam edeceğini gösteriyor. ‘Hayır’ sonucunun çıkması, demokratikleşmeye bir olanak sunabilir. ‘Evet’ ise merkezileşmeyi daha üst düzeye çıkartacaktır
Referandum İstanbul, Ankara ve İzmir’de kazanılır. Bu üç ilde ipi göğüsleyen sonucu belirler. Birlikte izleyeyim.