Davutoğlu’nun yeni danışmanı Etyen Mahçupyan, Akşam gazetesindeki dünkü yazısında, KCK’ye uyarılar ve tehditler yapıyordu. KCK’nin, kendi hayallerini de zorlayan hamleler yaptığından söz ederek, KCK’nin halktan haraç, belediyelerin de “kurşun parası” için harç topladığını kamuoyu önünde ihbar ediyordu. Kürdistan’ı kastederek, “oraları size bırakmayız” diyordu.
Bu lafları, yıllar yılı Türk resmi ideolojinin sözcüsü konumundaki Oktay Ekşi, Ertuğrul Özkök, Emin Çölaşan, Ali Sirmen, Yalçın Doğan ve bu tayfadaki birçok yazar yaptı. Pek etkili olmayınca, devlet tecrübesi, “içeriden” ve “öteki”lerden yeni “savaşçı” devşirmeye başladı.
Etyen Mahçupyan da bu yeni savaşçılardan.
Mahçupyan uzun yıllar Zaman gazetesinde yazarlık yaptı. Zaman gazetesi Fethullah Gülen teşkilatının gözde gazetesiydi. Bırakalım o gazetede yazar olmayı, gazetenin abonesi olmak hükümet/devlet nezdinde kapıları açan bir önemli referanstı.
Mahçupyan hiçbir rahatsızlık duymadan, yıllarca Zaman gazetesinin Türkçü-İslamcı çizgisine hizmet etti.
Mahçupyan, sistemli bir şekilde Ermeni düşmanlığı yapan, Ermeni Soykırımı’nı reddeden, dahası Ermeni sorununda devletin resmi ideolojisini derinleştiren Zaman’da çalışmaktan zerre kadar rahatsızlık duymadı. Ermeni Soykırımı’nı inkar politikasına aktif olarak destek sundu.
Ne zaman ki Fethullah Gülen örgütü ile AKP arasında savaş kızıştı, Etyen Mahçupyan da sessizce sıvışarak Akşam’a sığındı. Sonra da Erdoğan sonrası hükümette, Davutoğlu’nun danışmanı oldu. Bu “terfi”ye şaşıranlara Mahçupyan; “danışmanlık teklifi geri çevirebileceğim bir teklif değildi” diye yanıtladı.
Mahçupyan’ın şahsında, aydın tanımı ve Türkiye’de aydın-iktidar ilişkisi üzerine sayfalar dolusu yazı yazılabilir.
KCK’ye uyarılar yapan ve aba altından sopa gösteren Mahçupyan’ın fukara haline bakıp derin bir hicap duymak kadar, Frantz Fanon’un meşhur “siyah deri beyaz maske” ironisini hatırlayarak gülümsemek de var.
İspanyol sömürgeciliği, Latin Amerika’yı işgal ettiği dönemlerde, yerlilerin direnişini kırmak için yerlilerden ajanlar buluyordu. Bu siyahi görevlilerin, zarar görmeden beyaz sömürgecilerle birlikte çalışabilmeleri için de onlara, kral mührü taşıyan, yazılı “beyazlık sertifikası” veriliyordu. Böylece elinde beyazlık sertifikası taşıyan siyahlar bir imza ile beyazlaşıyordu(!).
Türk devleti de kuruluşundan itibaren, halkların özgürlük mücadelesi söz konusu olduğunda, hep “içeriden” elemanlar devşirerek ajanlaştırdığı Kürtlere, Ermenilere, Rumlara, Çerkeslere, Gürcülere kendi kimliklerini inkar karşılığında “Türklük sertifikası” veriyor.
Etyen Mahçupyan’ın TC Başbakanı Davutoğlu’nun danışmanlığına getirilmesi de bu çerçevede bir görevlendirmedir.
Bir taraftan Kürt halkına karşı Mehmet Metiner, Muhsin Kızılkaya, Orhan Miroğlu, Ümit Fırat gibi hükümetin gözdesi Kürtler bir Ermeni yazarla takviye edilmiş oluyor. Diğeri ve daha önemlisi Ermeni Soykırımı’nın 100. Yıldönümü yaklaşırken, yeniden ve daha güçlü bir şekilde gündeme girecek Ermeni meselesinde, Türk hükümeti resmi tezlerini açıklarken sık sık Etyen Mahçupyan’ı kullanacaktır. “Bakın bir Ermeni danışmanımız bile var” diyecektir. Etyen Mahçupyan yaşamı ve kişiliği ile bu rolünü isteyerek ve severek oynayacaktır.
Böyle durumlarda insan ister istemez Orhan Veli’yi ve “Ciğercinin Kedisi”ni hatırlıyor:
”Seninki de kolay değil, kardeşim;
Kolay değil hani
böyle kuyruk sallamak tanrının günü.”
(Yeni Özgür Politika – 17 Kasım 2014 – Ferda Çetin)