AKP-MHP Faşist İktidar Bloku; bir yandan uyguladığı ekonomi politikalarının sonucunda açığa çıkan tepkilere yön verebilmek diğer yandan da işlediği suçların hesabını vermeden bir sonraki dönem iktidarını sürdürebilmek amacıyla hamleler gerçekleştirirken, CHP’ye yönelik operasyonları ve Kürt sorununu “Terörsüz Türkiye” adı altında bir güvenlik meselesi olarak ele almayı sürdürerek muhalefeti bölme adımlarını devam ettiriyor.
Öte yandan, iktidarın bir taraftan bir devlet biçimi, açık bir diktatörlük olarak faşizmi kurumsallaştırmaya çalışması, diğer yandan Abdullah Öcalan ve Kürt hareketiyle “müzakere” yürütmesi ortalığa çeşitli fikirlerin saçılmasına yol açtı. Özellikle iktidar kaynaklı politik hegemonya üretiminin etkisini de taşıyan “İsrail Türkiye’ye saldıracak”, “Türkiye beka sorunu yaşadığı için barış sürecine mecbur kaldı” gibi tezler ortaya atıldı. Oysa bütün bu Ortadoğu’daki dönüşümü gerekçe göstererek yapılan “iç cepheyi Kürtlerle güçlendirmeye çalışan iktidar” tezleri, bir iktidar propagandası olarak karşımıza çıkıyor. “Türk, Kürt, Arap birliği” adı altında aslında “ümmetin Yahudilere karşı savaşı” büyük anlatısına dayanmaya çalışan iktidar, esasında faşizmi kurumsallaştırma, korporatizmi hayata geçirme gibi hedeflere uygun bir stratejiyi hayata geçirmeye çalışmaktadır. İktidarın stratejisi CHP’yi iç sorunlarına hapsetmek, DEM Parti’yi atalete sürükleyip tarafsız hale getirmek ve demokrasi güçlerini bölmektir. İktidar, kendi iç problemleriyle boğulmuş bir CHP görmek isterken diğer yandan da “süreç” aracılığıyla DEM Parti’yle CHP’nin arasını açıp DEM Parti’nin “kazanabileceği yerde kazanma, kazanamayacağı yerde faşizme kaybettirerek kazanma” politikasından “her iki tarafa da eşit mesafede durma” pozisyonuna geçmesini sağlamaya çalışmaktadır. İktidarın muhalefeti her yöntemi kullanarak engellemeye çalışacağının ayan beyan gözler önüne serildiği bir ortamda, “İstanbul’da faşizm Amed’de demokrasi” uygulayamayacağı, demokrasi gibi bir gündeminin bulunmadığı su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Demokratik Cephe ve Erken Seçim
Kemer sıkma dalgası ve Şimşek Programıyla halkı nefes alamaz hale sürükleyen faşist iktidarın 19 Mart’ta Beyazıt’taki polis barikatının öğrenci gençlik tarafından yıkılmasının ardından gelişen kitlesel mücadeleyi hesaplayamadığı ortadadır. Rakiplerini baskı ve şiddet siyasetinin her biçimini kullanarak ekarte etmeye çalışan faşist iktidara karşı demokrasi güçlerinin antifaşist birliğine olan ihtiyaç ise yakıcıdır.
Direnişlerde rol almaya çalışsa da herhangi bir örgütlenmenin tek başına göğüsleyemeyeceği açık olan saldırılar karşısında kitle mücadelesini genişletmenin, yeni araçlarla zenginleştirmenin zorunluluğu, tüm demokratik talepleri birleştirebilecek olan bir taleple faşist iktidarın karşısına çıkma ihtiyacıyla kaynaşarak, demokrasi güçlerinin önüne AKP-MHP’nin bu çoklu kriz karşısında en yumuşak karnı olan erken seçim etrafında birleşme seçeneğini çıkarmaktadır.
Demokrasi güçlerini bölme ve kendi istediği zaman yapacağı seçime kadar ekonomide toparlanma yaratıp yeniden iktidarda kalabilme hesapları yapan AKP-MHP’ye karşı halkın erken seçim talebi bugün yüzde 70’lere ulaşmıştır.* İşçi sınıfının ve tüm ezilen ve dışlananların talepleri, erken seçim sloganı etrafında yan yana getirilebilir, farklı mücadelelerin kaynaşması sağlanabilir ve kitle direnişinin iktidara karşı farklı cephelerden ama aynı noktayı hedeflemesi sağlanarak fiili, meşru, demokratik, kitlesel bir mücadele cephesi açılabilir.
Bugün sosyalistlerin ve demokrasi güçlerinin önünde duran esas görev, sermayenin en azgın devlet biçimi olan faşizmi, açık diktatörlüğü engellemek, bunu engellemek için de faşizme karşı birleşik direniş cephesini kurmaktır. Bu mücadele bütün inisiyatifin CHP’nin elinde olacağı şekilde yürütülemez. En nihayetinde CHP, milliyetçiliğin ve devletçiliğin en uçlarını bile içinde barındıran tuhaf bir sosyal demokrat bir parti olarak sermaye çıkarları ve devletin “bekası” gereğince hareket etmekten vazgeçmeyecek ve bu yüzden demokrasi güçlerinin tutarlı bir temsilcisi olamayacaktır. Sınıf karakteri itibariyle CHP’nin hakiki ve temel işlevi toplumsal muhalefetin sönümlenmesidir. Dolayısıyla CHP, bugün bazı sermaye kesimlerinin rejimle yaşadığı çelişkiler ve faşist iktidarın CHP’yi de kapsayan bir yok etme hamlesine girişmiş olmasından dolayı dinamik bir muhalefet gücü ve antifaşist cephenin bir parçası olarak karşımıza çıksa da, bu karakteriyle çelişkiler yaşayacak ve düzenli olarak yalpalayacaktır. Eğer kitle direnişini CHP’nin ideolojik-politik hegemonyasından çıkarıp tüm demokrasi yanlılarıyla faşistler arasındaki bir mücadeleye dönüştürmek istiyorsak, demokrasi güçlerinin birliği öncelikli şart olmalıdır. Bugün ise, 3. Cephe iddiasında olan bizler açısından toplumsal muhalefetin sanki CHP’ye hediye edilmesi gibi bir atalet durumu yaşanmaktadır.
Şimdiye kadar olan girişimlerin başarısızlığına karşın kitlelerin tabanda, bulundukları yerde kurduğu adı konmamış bir ittifak vardır. Kitleler AKP-MHP faşist iktidar blokundan bıkmış, artık onun gönderilmesi gerektiği konusunda zımnen anlaşmıştır. Bugün görev bu anlaşmayı hem pratikte hayata geçirmek, bunun için en aktif yolları inşa etmek, hem de mücadeleyi sandığa hapsetmeden ama seçim talebinin “AKP-MHP gitsin” talebinin bir kaldıracı ve demokratik muhalefetin birleştirici unsuru olarak rol oynayabileceği bir ilişkiler ağı yaratmaktır. Aynı zamanda iktidarın şantajlarına, “sürecin” sabote edilmesine ya da çeşitli senaryoların hayata geçirilmesine karşın DEM Parti’nin müzakere masasında elini güçlendirecek olan da kitlelerin en geniş talepleriyle giriştiği sokak ve meydanlardaki mücadeledir.
Unutulmaması gereken bir gerçek ise, AKP’nin erken seçimi tersine bir oyun haline kavuşturmak istemesidir. Muhalefeti parçalamayı ve böylece muhalefet güçlerini paralize etmeyi başarabildiği takdirde baskın bir erken seçimle iktidarını yenilemenin faşist iktidarın da yatırım yaptığı temel strateji olduğudur. Bugün muhalefeti birbirinden nispi olarak uzak konumlara sürüklemeyi belli ölçülerde başarmış olan faşist iktidar, birbirinden ayırdığı güçleri de parçalama ve muhalefetsiz kalma eylemini öncelikle CHP üzerinden yürütmektedir. Faşist blok CHP’nin başına Kılıçdaroğlu’nu kayyum atayarak onu paralize etme ve bölme hesabında başarılı olabildiği takdirde, “madem seçim istiyordunuz, buyrun erken seçime!” diyerek bir baskın seçimle iktidarını yenileyebilir.
Erken seçim talebinin demokrasi güçlerince sahiplenilerek yükseltilmesi, bu mücadelenin ezilenlerin ve dışlananların demokratik taleplerini kapsayacak biçimde genişletilmesi ve bir kitle direnişine dönüşmesi, bu taleple yapılacak çalışma seçimi de aşarak, faşizmi tüm ilişkileriyle birlikte tasfiye edip demokratik bir cumhuriyetin önünü açacak bir ufka sahip olmasıyla mümkündür. Burada kastımız seçim anına odaklanan bir faaliyet değil, toplumun demokratik taleplerini birleştirici bir unsur olarak erken seçim talebinin etrafında ortaklaştırmak, iktidarın yumuşak karnına vurmak, muhalefetin birliğini sağlamak ve bu birlik etrafında antifaşist bir cephe açılmasına vesile olacak bir siyasi faaliyettir.
Kitleler arasında AKP-MHP faşist koalisyonunu iktidar katından indirme konusunda birbirinden ayrı oluşan itirazları siyasallaştırarak, bu itirazlar arasında ilişkiler kuracak ve farklı nehirlerden ilerleyen suyu aynı gölde toplayacak zeminin inşasıyla birlikte, faşist iktidara karşı siyasi teşhirin en kitlesel ve meşru biçimlerle gerçekleştirilmesi gerekir. Erken seçim talebiyle örgütlenen bir kampanyanın, platformun, ağın vs. yapabilecekleri sadece seçimlerden ibaret değildir. Seçim çalışmaları yoluyla kitlelerle kurulabilecek olan geniş bağlar, arka arkaya yapılacak siyasal teşhir ve kampanyalar, seçim güvenliği, aday belirleme süreçleri vb. yollardan yürüyerek antifaşist bir zemin inşa edilebilir. Bu zemin iktidarın daha fazla zora başvuracağı koşullarda kitlesel direnişin birliğini, demokrasi güçlerinin koordinasyonunu sağlayabilecek bir cephenin inşasına ilerleyebilir. Bugün gasp edilen oy hakkı etrafında birleşerek yürütülecek bir antifaşist propaganda ve ajitasyon, kemer sıkma politikalarının daha da sertleşeceği düşünüldüğünde, birlikte kitlelerde daha da karşılık bulacaktır. Gençlerin mücadeleleriyle emekçilerin geçim derdini, Kürtlerin özgürlük talebiyle kadınların, ekolojik yıkıma karşı yaşam savunucularının mücadelelerini kendi sınırlarında kalmaktan çıkarıp birbirine bakıştıracak bir ortak payda, hedefi doğrudan iktidarı göndermek olan sistemli bir talep yoluyla antifaşist cepheye doğru ilerlemek olacaktır.
* https://t24.com.tr/haber/ser-ar-dan-erken-secim-anketi-talep-yukseldi-halkin-yuzde-69-u-erken-secim-istiyor,1253402