Emekliliğin devlet tarafından kurumlaştırılması 1889 yılında Alman Başbakanı Bismarck döneminde hayata geçirilmiştir. Hemen belirtelim ki bu, emekçilerin mücadelesinin gelişiminde vardığı bir noktadır. O dönemin siyasal koşullarını bilenler, Avrupa’yı saran 1848 devrimlerini, Paris Komünü’nü hatılayacaklardır. Bu rüzgârla kurulmuş Alman Sosyalist İşçi Partisi daha sonra Alman Sosyal Demokrat Partisi adıyla seçimlere girmiş ve %20 civarında büyük bir oy almış. Yine o dönemde bilimsel sosyalizmin kurucu önderi Karl Marx’ın öncülüğünde 1. Enternasyonal kurulmuş ve komünizme doğru kayan güçlü dalga -Avrupa’da burjuvaları korkutan bir hayalet olarak devrim- her yanı sarmıştı. Alman burjuvazisi bu devrimci dalganın önünü kesmek, gücünü kırmak için emekliliği bir kurum olarak getirmiş, bu kurumlaşma bütün dünyaya hızla yayılmıştır.
İşçilerin kazanımı, anayasanın emri
Bu bağlamda emeklilere maaş ödenmesinin güvencesi devlettir, onun görevlendirilmiş kurumlarıdır. Birikimleri kullanarak ihtiyaçları karşılayan bir sistem kurmak zorunda olan devlettir.
Bu görevler Türkiye anayasasının 49 ve 60. maddelerinde ve yasalarında da açıkça belirtilmiştir. Bu açıdan bakıldığında devletin ve iktidarların emeklilerin sosyal hayatta sağlıklı ve güvenceli yaşam sağlaması bir zorunluluktur.
Kurulan emekli kurumları iki kaynaktan beslenmektedir: Birincisi işçilerden kesilen paylar, ikincisi ise halktan kesilen vergilerin bir bölümünden aktarılan kaynak. Görüldüğü gibi emekli insanların aldıkları ücret yaşam seyrinde kendilerinden kesilen vergilerdir.
Bu emredici hükümlere rağmen emeklilerin bugün yaşamak zorunda kaldıkları tablo berbattır, eşi benzeri görülmedik biçimde kötüdür, emekliler derin bir yoksulluk içindedir. Türkiye emeklilerin yaşam standartları bakımından bugün evrensel normlara göre 49 ülke arasında 45. sıradadır.
DİSK’in 2025 yılında yaptığı araştırmaya göre emekli maaşlarıyla hayat pahalılığı ters orantılı olarak seyretmektedir. Hayat pahalılaşıyor ama emekli maaşları eriyor. İktidarın TÜİK aracıyla göz boyaması bu gerçeği örtemiyor.
Zira günümüzde en düşük emekli aylığı 14.460 TL iken ortalama emekli aylığı 17.252 TL, asgari ücretse 22.104 TL’dir. Yine emekli maaşları araştırmayla tespit edilen yoksulluk sınırının dörtte birinden bile azdır. Bu kıyas bile emeklilerin aç biilaç yaşadıklarını göstermektedir. Emekliler fakirlikte eşitlenmektedir. Ancak bu gerçeğin nedenlerini biraz daha inceleyelim.
Yoksullaşmanın nedeni örgütsüzlük
Bu noktada hükümetin emekliye bakışındaki temel mantık şöyle görünüyor: Emekliler fuzuli bir yüktür, emekliler artık fiili olarak üretimde olmadıkları için korkulacak güç olmaktan uzaktır. Ve emekliler verilen ücrete razı olmak zorundadır. Emekli maaşlarının artırılması önerileri iktidara mensup milletvekilleri tarafından kahkahayla, alay edilerek karşılanmaktadır.
Emeklilerin açlık ve yoksullaşmasının temel nedeni emeğin genel olarak hayatı etkileyecek güçte bir sendikal ve siyasal örgütü olmayışıdır. Devamı olarak emeklilerin 17 milyona yaklaşan sayılarına karşın on binleri bile bulmayan etkisiz örgütlülükleri… Bu örgütsüzlüğü adeta pekiştiren, emeklilerin çok parçalanmış örgütlülüğüdür, tersinden örgütsüzlüğüdür.
Emekli örgütlenmesi hak alma gücünde değildir ama İktidar emeklilerin bu zayıf örgütlenmesine bile tahammül etmemekte, kurulan emekli sendikalarını kapatmakta, çalışmalarını engellemeye var gücüyle çalışmaktadır. Emekli sendikalarının çokluğu emeklilerin gücünü bölmekte,adeta iktidarın elini kuvvetlenmekte, ekmeğine yağ sürmektedir. Kamu ve özel şirketlerde fiili çalışan işçilerin kurdukları sendikaların bu alandaki politikasızlıkları, sessizlikleri de emekli örgütlenmesi için dikkat yoğunlaştırılacak diğer noktadır. İnsanca yaşam mücadelesinde kazanmak için toplumsal derinliği de olan bir birleşik emekli örgütlenmesi ertelenmez bir görev olarak durmaktadır.
İktidarın tercihlerini, emeklilere bakışını incelemeye devam edelim. 2026-2028 Orta Vadeli Program’ında (OVP) gündeme yeniden getirdikleri Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) ile emekçilerin kazanımları yok edilmektedir. Bu plan ile kıdem tazminatı kuşa çevrilmektedir. Emekliye maaş bağlanma oranları düşürülmektedir. 2019’da emekli aylığı asgari ücretin 2 katıyken bu gün asgari ücretin altındadır. 2026 bütçesinde planlanmış herhangi bir gerçek kaynak artışı da yoktur.
İkinci gerçek de kapitalist emperyalist sistemin saldırılarının pervazsızca artmasıdır. Bu saldırılar gücünü işçi sınıfının dünya çapında yetersiz örgütlenmesinden almaktadır. Burjuva iktidarların sosyal haklara saldırısının gerisinde bu gerçek yatmaktadır.
Bu noktada ülkemizde, iktidarda da aynı bakışın egemen olduğu görmektedir. İktidarın bakışına egemen olan siyasal İslamın işçi sendikalarına bakışı da bu anlayış içindedir. Siyasal İslam gözünde işçilerin patrona karşı direnişi, grevi mübah değildir, tevekkül esastır. Doğru olan, takdire razı olmaktır, emeğin sermayeye karşı direnişi de bu anlamıyla reddedilmektedir. Ülkemizde sosyal haklara saldırıda bu sakat anlayış kapitalist saldırının evrenselliğine paralel olarak sürmektedir.
Emeklilerden kesilen kaynaklar sermayeye aktarılıyor
Devletin SGK’ya vermek zorunda olduğu destek azalırken sağlık, eğitim, adalet, ulaşım, sosyal yardımlar sürekli budanmaktadır. Emeklilerden kesilen kaynaklar sermayeye aktarılmaktadır. Emekçilerin birikimiyle kurulan fonlar iktidarların keyfi uygulamalarıyla yağmalanmakta ve her geçen gün zayıflamaktadır. Yani sorun ne emeklilerin çoğalması ne de uzayan yaşama süresidir.
2025 yılında ortalama emekli aylığı 17.252 TL, en düşük emekli aylığı 14.469 TL’dir.
2023’te ortalama emekli maaşı (OEM) asgari ücretin %36 üzerinde iken günümüzde asgari ücretin %22’sinin altına düşmüştür.
AB-27 ülkelerinde ortalama emekli ödemesinin GSYH’ye oranı %9,8, Türkiye’de bu oran %3,7’dir.
Bunun yanında işveren destek primi, sigortasızlara sağlık yardımı gibi devlet harcamaları emekli kurumlarına yaptırılmaktadır, yani emeklilerin haklarının başka alanlara akıtılması devam etmektedir.
En önemli kaynak, yani hazine yardımlarından SGK’ye ayrılan oran 2009’da %15,1 iken, 2024 yılında %6,7’ye düşmüştür.
Bu düşüş emeklileri yoksulluğa mahkûm etmekte ve emekliler en ucuz, güvencesiz şekilde yeniden çalışmak zorunda kalmaktadır. Emeklilerin yeniden çalışma oranı bizzat bakanın açıklamasında %57’dir. 2002 verilerine göre bu oran % 37 idi. Bugün çalışan veya iş arayan emeklilerin oranı % 67’dir.
2024’te çalışan emekli sayısı 7 milyon 904 bindir. İş cinayetlerinde ölenlerin içinde yaşları 60’ın üzerinde olanların oranı artmaktadır.
Bu emekli ücret politikası ve emeklilerden yapılan kesintiler sonucunda, emeklilik kavramıyla özdeşleşmiş olan ölüme kadar insanca, güvenceli yaşamak beklentisi bitirilmiştir. Yine iş güvencesinden yoksun çalışan milyonlarca işçi içinse emeklilik hayal haline gelmiştir. Hayal çürümüştür.
OVP (2026-2028 ) daha uzun bir çalışma süresi, daha fazla kesinti, daha az devlet desteği demektir.
ILO 2024 verilerine göre dünyada sosyal korumaya ayrılan pay %19,3 iken Türkiye’de %5’tir.
Dünyada emekliler için hükümet harcamalarının GSMH içindeki oranı %7,9 iken Türkiye’de %4,3’tür.
Emekli aylıklarının en önemli kaynağı olan hazine desteğine bakıldığında aylıkların düşüklüğüne sebep olarak EYT’lerin gösterilmesinin yalan olduğu da ortaya çıkmaktadır.
Bu tablo aynı zamanda emeklinin fakirleşmesinin de ifadesidir.
Emekli sayısı artarken bütçe payı azaltılıyor
İşte 2026 Bütçe Gerekçesinde paylaşılan verilere göre Merkezi Yönetim Bütçelerinde sağlık, emeklilik ve sosyal yardım giderlerine ayrılan oranlar:
Destek Emekli sayısı
2014 %17,2 100
2021 %15,8 108
2022 %13,1 128
2023 %13,3 147
2024 %13,3 153
Buradan ortaya çıkan sonuç: Emekli sayısı artarken bütçeden pay arttırılmıyor, aksine azaltılıyor. Bu, maaşların azalması anlamına gelmektedir. “Emekli maaşları neden bu kadar düşük?” sorusunun net cevabı bu tablodur.
Vergiler nereye harcanıyor?
Peki vergiler nereye harcanmaktadır?
Faizlere ayrılan pay 2,7 trilyon.
Bütçenin SGK’ye katkısı %25’ten %35’e çıkarıldığında bu maliyet 1,5 trilyondur.
Sadece bu kaleme ayrılan kaynağın iptal edilmesi, emekli maaşlarının 35 bin liraya çıkarılması demektir.
2026 Bütçesinde faiz ödemelerine (2025’e göre %33 artışla) %14,5 ödenek (2.742 trilyon TL) ayrılırken SGK’ye bütçeden transferlerin son on yılda yüzde 20’ler civarında olan bütçe payı %9,9 düşürülerek 1.872 milyar TL (%13 civarında) teklif edilmektedir.
2026 bütçesinde savunmaya 2024’e göre %33,9 artışla 2 trilyon 155 milyon ayrılıyor.
Bütçedeki payı 2025’te %0,88’den 2026 da %0,92’ye çıkarılan Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi ise 5 bakanlığın bütçesinin toplamına eşittir.
Modern kapitülasyon olarak değerlendirilen hasta garantili hastahaneler, yolcu garantili yollar ve havaalanlarına ayrılan kaynaklar…
Meşruiyet almak için rüşvet olarak ABD ve İngiltere’den alınan uçaklar vb.
Bütün bu kalemlerin emekçilerin sırtından ödendiği açıktır. Bu kaynaklar emekçilere, emeklilere ödense, alınan maaşların katlanacağı açıktır.
İktidar primleri yıllarca ödenmiş, hak edilmiş emekli maaşlarını öderken lütuf dağıtan padişah pozundadır. Prime göre emekli aylığı kuralı yok sayılarak aylıkları resmen eşitlemeye çalışmaktadır. Ama bu, emeklileri refahta değil fakirlikte eşitlemektir. Emekçilerin çalışırken yaptıkları işe göre kazanılan/tanınan hakların hiçbir önemi kalmamıştır. Örnek olsun, çocuk yardımı yapılırken herkese eşit dağıtılmaz, çocuk sayısına göre hesaplanır. Emekli maaşı da yatırılan prime ve çalışılan süreye göre hesaplanır. Bu kıstasların bir önemi kalmamıştır. 3600 ek gösterge saçmalığı da keyfiliğe örnektir.
Emekli maaşları nereye takılıyor?
Kısaca;
Emekli sayıları artarken bütçeden ayrılan payların artmaması, maaşların düşmesinin en önemli nedenidir. Asgari ücretin düşüklüğü, toplanan prim miktarını düşürmektedir, işsizlik ve kayıtdışı çalışma prim miktarını düşürmektedir. Prim toplanırken patronların kasa, yediemin yerine koyulması, primlerin kaybolmasına neden olmaktadır. Kaynaktan kesilen primler yıllarca işverenler tarafından faizsiz olarak kullanılmaktadır. SGK üstüne yüklenen görevlendirmeler kalkmalıdır.
Kürt meselesini çözmemekte direnen iktidarlar savunma harcamalarına yıllarca emekçilerin sırtından milyarlarca dolar aktarmıştır. Bugün Türkiye’nin önünde Kürt meselesini çözme, barışı ve demokrasiyi yeniden kurma fırsatı vardır. Emekçilerin hayatında kalıcı düzelme ancak yukarıda saydığımız sorunları çözecek, tercihi sermayeden değil emekçilerden, emeklilerden yana kullanacak demokratik cumhuriyetle mümkündür.
Kaynaklar:
Arif ARSLAN, “İslam ve Emek: Sınıf Yerine Kültür”, Sanat ve Toplum, 11 Eylül 2018
Mustafa BİLDİRCİN, “Diyanet Geleneği Bozmadı: 10 Ayda 109,4 Milyar TL”, Birgün, 17.11.2025,
Aziz ÇELİK, “Tamamlayıcı Değil Tasfiye Edici Emeklilik Sistemi”, Birgün, 3.11.2025,
DİSK-AR – Türkiye Devrimci İşçi Sendikalar Konfederasyonu Araştırma Merkezi, Türkiye’de Emeklilerin Durumu: Emekli Aylıkları, Emekli Sayıları ve Ayrılan Kaynaklar – Araştırma Raporu, Temmuz 2025
Yusuf Emir IŞIK, “Türkiye’den Savunma ve Güvenlik Sektörüne 2 Trilyon Bütçe”, Defence Turk, 16 Ekim 2025
Yüksel IŞIK, Siyasal İslam ve Sendikalar, Ankara, Öteki Yayınevi, 1996
Tuncay KAPUSUZOĞLU, “Emeklinin Çilesi ve İktidarın Sorunu: Emekli Maaşları”, Vergi Platformu, 25 Temmuz 2025
