KORKUT AKIN-Diğer Yazıları
Günün bir taşıyıcısı vardır, ama şu ama bu şekilde ve boyutta. Günün taşıyıcısı sizi de taşır, ama bir gün ama bir ömür boyu. Günün taşıyıcısı heyecanınızı, coşkunuzu, umudunuzu ve aşklarınızı da taşır ve yüksünmez. Günün taşıyıcısı sanata da yol gösterir, topluma/toplumsal yaşama gösterdiği kadar. Günün taşıyıcısı dönemin de taşıyıcısıdır kuşkusuz. Buna da bağlı olarak atılan her adım, yazılan her söz/şiir/öykü/senaryo/roman, yapılan her resim/heykel/grafik, sahnelenen her oyun, her müzik anlam yüklenir, izleyicisine/okuruna ulaşır.
Hangi gözle bakarız?
Bir gece sabaha karşı kesilen bir ağacın, ardından yakılan bir çadırın, atılan bir sloganın, karşılığında vurulan bir copun, hedef gözetilerek atılan bir gaz fişeğinin; dayanışmayı büyüten büyük bir ayağa kalkışın yansıması muhakkak kendini gösterir her işte, her sanat yapıtında, her dizede, her fotoğrafta. Yoksa o, ne tarihe kalır ne de dillere düşer.
Okurun/izleyicinin kendini bulduğu dizeler/renkler/sahneler/cümleler ancak yarına kalır. Kimi dize, şairin ona yüklediği anlamdan sıyrılır toplumsal yaşamın izini yükseltir kimiyse anlamına anlam katarak daha bir güçlenir.
Bütün zamanların sesi
Şair o dizeleri bambaşka amaçla, bambaşka duyguyla yoğurmuş olabilir, ama okurun beklentileri belirleyicidir her zaman. Ahmed Arif’in dizeleri buna en önemli örnektir. Dileyen bir kez daha okur o güzelim dizeleri ve bir kez daha sorar kendine “anlatılan benim de hikâyemdir” aynı zamanda.
Toplumsal yapıdaki değişim şiirin yolunu da belirleyendir. Yaşananlar değer yargılarını da etkiler, tam da o nedenle şiir hep farklı anlam yüklenmekten kaçınamaz. Bundan da yüksünmesi beklenemez. Şair, ne derse desin, ne beklerse beklesin okurun toplumsal değişimle güçlenen yapısı karşısında eli kolu bağlıdır. Burada, şu çıkmasın ortaya: Şiir ne derse desin, okur istediği yere çeker, istediği anlamı yükler. Tabii ki bu değil, tabii ki bu kadar değil. Ama denemesi bedava. Başlayın okuduğunuz şiiri tartışmaya, üç dakika sonra konu eğer (bugün için) Gezi’ye gelmiyorsa, seçime bulaşmıyorsa dediğiniz her şeyi kabul edeceğim. Şiirin yüklendiği imge, buna bağlı olarak geliştirdiği estet duygu, sözcüklerin yüklendiği anlam (dizeyle bağlantılı kuşkusuz) ve gücü okuru belirliyor ister istemez. Sizi böyle etkiler, beni şöyle, bir başkasını çok daha farklı…
Yapı Kredi Yayınları -ki şiir kitabı basan ender bir yayınevi, teşekkür ediyoruz biz şiirseverler olarak- Betül Tarıman, Süreyya Berfe ve Nihat Ziyalan kitaplarına bir yenisi, Ebubekir Eroğlu eklenince hepsini bir arada ele almak ihtiyacı duydum. Kuşkusuz yayınevi dışında çok farklı şairler, çok farklı şiirler ve çok farklı duygular içeriyor bu saydıklarım. Her ne kadar etki anlamında bir bütünsellik taşıyacağını iddia ettiysem de yukarıda, tek tek ele aldığınızda sözcük eksiltme oyununun en güzel, en diri örnekleriyle karşı karşıya olduğunuzu göreceksiniz.
“Yağmur damlalarına bak”
Süreyya Berfe’nin “Her Gölge Titrer”inden şiirlerle başlamayı, kapsamla bağlantılı olduğu için tercih ettim.
“Gezi’deydim
ne gecem kaldı ne gündüzüm
Tansiyonum kontrol altında
Gezi’den beri
Olsun
Bir gezi daha olsun
sırf bunun için severim seni”
Yalın, yalın olduğu kadar okuru taşıyan şiirleri var Berfe’nin. Hele -kimi adıyla ulanan- tek dizeli şiirleri kendi dünyamı kurmama daha çok izin veriyor.
“Kapalı cezaevi arabasıyla
sevkıyat yapılıyor
araba tıklım tıklım
Yolda feci bir kaza
sadece bir tek mahkûm ölüyor
Hemen onun yerine koyarsın kendini
Nasıl sevmem seni”
“bir provaydı söküp attıklarımdan hayat”
Betül Tarıman, “Rüzgârın Azabı”nda, daha bir dışarıdan bakıyor; sanki tam tersi şeyler sıralıyor şiirlerinde, dizelerinde. Ama çocukken oynadığımız gibi kuş tutuğunu bırakmazsa, ben de dönmüyorum düşüncemden. Haklı çıkaracak dizeler arıyorum…
“çocuklar vişne rengi göğü
parmaklarıyla çevirirler hazla
bunun içindir denize inen sokaklarda yuvarlanan elma”
Haklı çıkmak için çok mu cımbızladım şiiri? Sanmıyorum… Bakın bir başkası:
“bu hangi benden olma ben ile
eylemiş gibi kendini kenar ile
dün bir var idim bir yoğ idim
noktalar koydum dert ile”
Haksız değilmişim, değil mi? Sahi, şairler beni seviyor (ben de şairleri); tam da bu nedenle düşlerimi besleyen duygularımı destekleyen şiirler yazıyorlar.
“Sürmeli gözyaşları…”
Yeşilçam’dan tanıdığımız, Yılmaz Güney’in bizlere armağanı Nihat Ziyalan, “Çapkın Çiçekli”de, pelikülün içerisinden süzülen dizelerle çıkıyor karşımıza. Günün mana ve ehemmiyetine Yeşilçam’ın çizikler içindeki görüntüleri katılıyor ister istemez.
“Çocukluğum güvercin taklasıyla dalgalandı;
büyüklerimden izin almadan günüm,
utanmadım yemenimdeki delikten.”
Siz de Ali İsmail Korkmaz, Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan’ı anmadınız mı, bu dizelerle? Ziyalan Adanalı, onlar Antakyalı… Nasıl da buluşuyorlar bir dizede…
Belki dünyanın öbür ucunda oluşundan kaynaklanan belki de çok zaman önce yazdığı halde yeni kitaplaşan bu şiirler benden yana. Ey okur, sen de benimle dur, benimle yorumla dizeleri ve asla vaz geçme şiirin kendince coşkulu ve bir o kadar da hüzünlü dünyasından.
“Aç kilidini ey kelime”
Ebubekir Eroğlu da “İçkale” ile katılıyor bu şiir dolu yazıya. Aynı izleği sürdürelim…
“son bent olabilir bu dedirterek her tutulmada
barajdan baraja boşalıp dolan su
savrulmadan uzun mesafelere baş koymuştur
karadan hayli uzaklar sahilsiz okyanusta
buharlaştıkça sular yakıcı güneşin altında”
Şiirsiz kalmayın
Şiiri kendi halinde bırakmaz da sınırlamaya kalkışırsanız bir yerlerden patlak verir muhakkak. Bir yerlerde sığmaz barajlara, yıkar geçer, kıpkı gerçek hayatta olduğu gibi.
Siz, siz olun dizelerin gittiği yere gidin ucunu tutup. Bir bakmışsınız dizeler sizi takip etmeye başlamış sizi… O zaman şiirli günler yakın demektir.
Her Gölge Titrer, Süreyya Berfe, şiir, YKY, Nisan 2015, 80 s.
Rüzgârın Azabı, Betül Tarıman, şiir, YKY, Mart 2015, 80 s.
Çapkın Çiçekli, Nihat Ziyalan, şiir, YKY, Nisan 2015, 128 s.
İçkale, Ebubekir Eroğlu, şiir, YKY, Mayıs 2015, 158 s.