Demokrasi Konferansı bileşenleri, Haziran ayında gerçekleşecek olan konferansa “karanlığa karşı umudu birlikte büyütelim” şiarı ile çağrı yaptı.
Demokrasi Konferansı bileşenleri, Haziran ayında gerçekleşecek olan konferansa “karanlığa karşı umudu birlikte büyütelim” şiarı ile çağrı yaptı. Demokrasi konferansı girişimcilerinin tanıtıldığı hazırlık toplantısında kadın, LGBTİ+, çocuk, mülteci-göçmen, akademi, gençlik, emek, ekoloji, basın, sağlık gibi birçok başlık tartışıldı.
Üniversite olması gerektiği gibi özerk ve özgür değil, bu yüzden üretken ve yaratıcı değildir
Bilim ve akademi alanında yapılan sunumda şunların altı çizildi: “Günümüz Türkiye’sinde üniversitenin kendi değişiminin öznesi olmak bir yana,dışardan dayatılan değişmelere bile direnme gücü bulunmamaktadır. Bu durum, üniversitenin tam bir kısır döngü içine saplanıp kaldığını göstermektedir. Bir üniversitenin olması gerektiği gibi özerk ve özgür değil, bu yüzden üretken ve yaratıcı değildir. Üniversite, üretken ve yaratıcı olamadığı için de özgür düşüncenin ve özerk kurumsallaşmanın önündeki engelleri kaldırıp demokrasiyi ve toplumsal/kültürel ortamı yeşertecek gücü bulamamaktadır.”
Gençlik adına konuşan Kevser Turan gençliğin karşı karşıya bırakıldığı işsizlik ve geleceksizlikten bahsetti. Mücadeleden vazgeçmeyeceklerini belirten Kevser şunları söyledi: “Bizler, her geçen gün daha da yoksullaşan, işsizliğe, geleceksizliğe mahkûm edilen gençleriz. Eğitimin sermaye birikim alanına dönüştürülme süreci birçoğumuzu okurken güvencesiz ve esnek çalışmaya zorladı. Pandemi gerekçe gösterilerek kamusal alanlar tasfiye edilirken gençliğin enerjisi de dört duvar arasına hapsedilmeye çalışılıyor. “Geleceğimize dair bizim de sözümüz var! ’diyerek, gençliğin taleplerini, diğer toplumsal dinamiklerle birlikte Demokrasi Konferansı’na taşıyoruz.”
Kanun Hükmünde Kararnameler ile işlerinden edilenlerin mağduriyetinden bahseden Yurdagül Şahin 20 Temmuz sivil darbesinin ardından kamu emekçilerine yönelik tarihin en büyük saldırının gerçekleştiğini söyledi ve şunları ekledi: “KHK’larla 140 bin kamu emekçisi ihraç edildi. KHK’larla başta çalışma olmak üzere en insani ve en temel haklarımız elimizden alındı. İş güvencemiz hiçe sayıldı ve bir gece yarısı kamusal ve kazanılmış tüm haklarımız gasp edildi. KHK’lar hukuksuzdur, adaletsizdir, keyfidir, belirsizdir, yargısız infazdır, sistematik ve ağır işkencedir, sivil ölüme mahkûm edilmektir.”
Çocuk Hakları Savunucuları ise giderek derinleşen eşitsizlik ve adaletsizlik; yoksulluk, ayrımcılık ve şiddet olarak çocuklara yansımaya devam ettiğinden bahsetti. “Çocuk işçiliği, çocuk cinayetleri, çocuk istismarı ve ihmali gibi pek çok hak ihlali giderek artıyor, ağırlaşıyor. Çocuk işçiler, mülteci çocuklar, özel gereksinimli çocuklar, LGBTİQ+ çocuklar, çocuk mahpuslar, anneleriyle birlikte hapishanede tutulan çocuklar… Haklarından yoksun bırakılan tüm çocuklar için ve çocuklarla birlikte eşit, adil bir yaşam mücadelemizi sürdürürken, Demokrasi Konferansı’nı taleplerimizi görünür kılma ve sesimizi çoğaltma ihtiyacımızın bir karşılığı olarak görüyoruz.”
Helâlleşmeyeceğiz
Esnaf çalışma alanından gönderilen mesajda “ Helâlleşmeyeceğiz. Ülkemiz esnafı iktidarın kutuplaştırıcı, bölücü ve adaletli olmayan yaklaşımlarıyla iflas, intihar ve tasfiyeyle karşı karşıya. Diğer emekçi kesimlerle birlikte çok ağır bedeller ödeyen esnaf ufak birikimlerini de kaybederek yoksul emekçi sınıflara eklemlenmişlerdir. Biz de Demokrasi Konferansı’nın bir parçasıyız.” denildi.
Pandemi süresince birçok haksızlığa maruz kalan sanatçılar adına konuşan Ayşe Tütüncü konuşmasında şunlara yer verdi: “Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi sanatçılar bu topraklarda da yüzyıllar boyu bin türlü baskıya, tehdide, haksızlığa uğradı, çoğu zaman alenen yok edilmek istendi ve buna rağmen çok renkli ve direngen bir geleneği her dönemin içinden çıkarmayı ve o dönemi tarif etmeyi başardı. Başka türlü bir dünyanın mümkün olduğuna inananlarımızın umudu taşırcasına fısıltı olarak söyledikleri, her yerden yükselen bir mırıltı halini almaya başladı. Belki de artık bu mırıltıları alıp yüksek perdelenen sesler üretmenin zamanı gelmiştir.”
Emek alanı adına sunum yapan Kanber Saygılı: “Çözülmesi için yıllardır mücadele ettiğimiz sorunlarımız, pandemi süreciyle birlikte çoğalıyor. İşsizlik kitlesel hale gelirken, diğer toplumsal kesimler gibi işçi sınıfı da yoksullaşıyor; öte yandan her hak arayışımız şiddetle bastırılmaya çalışılıyor; örgütlenme girişimlerimiz engelleniyor. Güvencesiz ve geleceksiz bir yaşam dayatılmak isteniyor. Üretici köylülere yoksulluk ve topraksızlık dayatılırken, tarım işçileri önemli sorunlarla karşı karşıya.”dedi.
LGBTİ+ çalışma alanı gönderdiği mesajda şunları belirtti: “Konuşuyor : LGBTİ+ toplumunun, hem toplumsal hem siyasal hakları, hem de bireysel hak ve özgürlükleri ağır saldırı altında. Özellikle Covid-19 salgınının LGBTİ+ toplumunu, diğer kesimlerden daha çok daha fazla etkilediği, ev içi şiddete daha çok maruz hale geldikleri malumun ilanı. Siyasilerden ve üst düzey bürokratlardan gelen ve nefret saldırılarını cesaretlendiren açıklamalar ise kamusal alandaki LGBTİ+ görünürlüğüne yönelik saldırıları artırdı ve LGBTİ+ varoluşu de facto kriminalize edildi.”
Kadın alanında sunum yapan Cemile Baklacı erkek şiddeti, iktidarın söylem ve politikaları ile meşrulaştırıldığını anlattı ve şunları ekledi: “Muhafazakar aileyi kurumsallaşma hamleleri ile kadınlar şiddet döngüsü içine hapsedilmek isteniyor. İstanbul Söz,6284 sayılı kanun gibi kadın hakları saldırı altında” Pandemi süreciyle işsizlik, yoksulluk daha da ağırlaşırken esnek, güvencesiz çalışma koşulları kadınlara daha fazla dayatılıyor. Evin yükü kadınların omzuna bindirilirken, devletin sunması gereken hizmetlerin piyasalaştırılmasının ceremesini en çok kadınlar çekiyor. Kadınların sözünün, deneyimlerinin ve mücadele birikimlerinin toplumun farklı direniş odaklarını yan yana getirmeyi hedefleyen Demokrasi Konferansında hak ettiği yeri alması için biz de varız.”
Kanal İstanbul gibi projeler iklim kriziyle birlikte tüm canlı yaşamı yok oluşa sürüklüyor!
Ekoloji mücadelesi alanından doğru söz alan Avukat İbrahim Demirci ekoloji mücadelesinin artık varlık yokluk mücadelesi olduğundan bahsetti. Konuşmasının devamında şunların altını çizdi: “Kendi yasalarını bile hiçe sayan, mahkemeleri talandan sonra biten, lehte karar verse bile yürütmenin kararları uygulanmadığı bir sistemle karşı karşıyayız. Kanal İstanbul gibi mega projeler iklim kriziyle birlikte tüm canlı yaşamı yok oluşa sürüklerken, Tarım, orman, su ve tüm habitatlar kapitalist bir kuşatma altındayken Direniş ve mücadele sesleri de yükseliyor.”