RÖPORTAJ – Gökçe Avcıoğlu ve Özlem Has, Tuhaf isimli müzik grubunun kurucularından Kristian ile konuştu: “Ailemle birlikte, bir evde, sekiz kişi yaşıyorduk. Beraber yiyor, ortak banyo kullanıyor ve serbest zamanı beraber geçiyorduk. Etrafta sürekli Afrika, Asya, Ortadoğu müziğiyle ilgili CD’ler olurdu. Türkiye müziği ile böyle tanıştım”
RÖPORTAJ – Gökçe Avcıoğlu/Özlem Has
Kopenhag’ın yüzünü artık kışa döndüğü soğuk ve ıslak bir günde, Absalon Kirke’de buluşuyoruz Kristian ile. Kirke, kilise anlamına geliyor Danca’da; ama buradaki birçok kilise, dini mekan olma vasıflarının dışında, sosyal amaçlar için kullanılıyor. Koncert Kirken (konser kilisesi), Nikolai Kunsthal Kirke (modern sanat kilisesi) ve insanların bir araya gelip bir şeyler yiyip içtikleri; pinpon oynadıkları ve keyifli zaman gerçirdikleri (Danların deyimiyle Hygge yaptıkları) Absalon Kirke…
Atmosferin sıcaklığıyla kahvelerimizi alıp; Selda Bağcan, Aram Tigran ve Karadeniz ezgileriyle çevrili keyifli bir sohbetin içinde buluyoruz kendimizi.
Tuhaf; Kopenhag’da kurulmuş, 2014 yılından itibaren verdikleri konserlerle 60’lar, 70’ler Türkçe Pop ve Anadolu Rock klasiklerine yeni bir nefes getiren Danimarka’lı bir müzik grubu. Grup üyelerinden Kristian, yakın zamana kadar aşçılık yaptığını belirtiyor, aynı zamanda Kopenhag Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi. Grubun tek Türkiye kökenli aynı zamanda şarkıların bir çoğunu seslendiren üyesi Berrin, müziği bir yaşam biçimi olarak benimsemiş durumda. Çeşitli müzik projelerinin içinde yer alırken bir yandan da barmenlik yapmakta. Grubun müzikle profesyonel bağı olan tek üyesi ise Tobias. Kendisi konservatuar mezunu olmakla birlikte, bir okulda müzik öğretmenliği yapıyor.
Bu üç insanı bir araya getiren ve ‘Tuhaf’laştıran hikayeyi Kristian’dan dinliyoruz.
Türkiye müziği ile nasıl tanıştın?
Kopenhag’a yakın bir kasabada, Roskilde’de büyüdüm. Roskilde’de, her yıl, dünya müziğini temsilen birçok sanatçı ve binlerce müzikseverin katıldığı kar amacı gütmeyen bir müzik festivali düzenlenir. Müzikle bu kadar yakından haşır neşir olmamın, Roskilde festivali ile yakından ilişkisi var ama asıl olarak farklı kültürlerden insanların yer aldığı bir kolektifte büyümüş olmam, beni, farklı kültürlere ve onların müziklerine ilgi duyar hale getirdi.
Türkiye’de, kolektif yaşama sempati duyuyoruz ama hayata geçirebildiğimiz pek söylenemez, o yüzden kolektifte büyüme deneyimini çok ilgi çekici bulduk. Bize biraz büyüdüğün kolektiften bahsedebilir misin?
Ailemle birlikte, bir evde, sekiz ayrı üye ile birlikte yaşıyorduk. Her üye, evin bir odasında yaşıyordu. Beraber yiyor, ortak banyo kullanıyor ve serbest zamanı beraber geçiyorduk. Hatta bu kolektifte yaşayanlardan biri, festivale dünya müziğinden isimler seçmekten sorumluydu. Etrafta sürekli Afrika, Asya, Ortadoğu, Güney Amerika müziğiyle ilgili CD’ler olurdu. Türkiye müziği ile tanışmam da onun aracılığı ile oldu. Türkiye’den ilk dinlediğim isimler Mercan Dede ve Babazula’ydı. Daha sonraki zamanlarda tüm ergen arkadaşlarım gibi Eminem dinleyip HipHop’a ilgi duymaya başlasam da dünya müziği ile bağım hiç kopmadı.
Tuhaf nasıl oluştu?
Tobias’la arkadaşlığımız daha eskiye dayanıyor. Tobias konservatuarda herkesin batı tarzı jazz müzikle ilgilenmesinden rahatsızdı ve farklı şeyler yapılması gerektiğine inanıyordu. Bu süreçte onunla birlikte farklı kültürlerin jazz ve geleneksel müziklerini keşfetmeye başladık.
Tuhaf oluşmadan önce, Tobias ile birlikte Nørrebro’da, dünya müziklerinin çalındığı bir kafeye giderdik. Orada, grubumuzun solisti Berrin ile tanıştık. Berrin bize annesinin döneminden bir takım Türkçe protest müzikler dinletmeye başladığında çok sevmiştik. Değişik birşeyler -dünya müziği- yapmak istiyorduk ve grubu kurmaya karar verdik.
Grubun ismini nasıl belirlediniz?
Anadolu müziğine ilgim artınca üniversitede Türkçe öğrenmeye başladım. O sırada, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban isimli romanını okuyorduk. Yaban kelimesinden çok etkilenmiştim. Tuhaf ile Yaban kelimelerinin anlamlarının birbirine yakın olduğunu farkettikten sonra grubun ismini Tuhaf koymaya karar verdik. Diğer taraftan; Danca’da, bira kelimesini ifade etmek için kullandığımız telaffuzlardan biri de ‘haf’ şeklindedir. Dolayısıyla, ‘tu’ ve ‘haf’’ diye telaffuz edince, Danca ‘iki bira’ demiş oluyorsunuz ve grubun ismi, Danlar için de anlaşılır hale geliyor.
Sonuçta Türkçe sözlü şarkıları yorumluyorsunuz, peki Türkçe ile aranız nasıl? Çalacağınız parçaları nasıl seçiyorsunuz?
Ben üniversite eğitimimden dolayı biraz Türkçe biliyorum. Berrin zaten ailesinden biliyor. Tobias ise hiç bilmiyor. Genellikle Berrin çeviriyor sözleri ona. Fakat şarkıları belirlerken genel kıstasımız sözlerden ziyade müzikal altyapı (sound) oluyor. Biz ne katabiliriz buna diye düşünüyoruz. Gayet demokratik bir sistemimiz var. Beğendiğimiz şarkıları messenger grubumuzda paylaşıyoruz. Sonra da bu olur ya da olmaz şeklinde oyluyoruz.
Ne tür müzikler çalarsınız? En sevdiğiniz parçalar neler?
Daha çok, Türkiye’deki, 60’larda 70’lerde söylenen parçalar ve müzikler ilgimizi çekiyor. Selda Bağcan’ı çok beğeniyoruz. Parçalarını, hem taşra kültürünü ifade ettiği için hem de taşra kültürüne gitarı yerleştirdiği için çok ilgi çekici buluyoruz. Gerçekten, parçalarındaki gitar ve sesinin uyumu muhteşem. Onun dışında, Gülden Karaböcek, Erkin Koray, Üç Hürel, MFÖ, Jakuzi, Gaye Su Akyol ve Ayyuka’yı beğenerek dinliyoruz.
İlk olarak nerede sahne aldınız? Avrupa’da, başka yerlerde sahne alacak mısınız?
İlk olarak, 2014 yılında, Operaen, Christiania’da çalmaya başladık. Daha sonra Danimarka’da değişik yerlerde sahne almaya başladık. Yakın zamanda da Berlin’de ve Hamburg’da konserlerimiz olacak.
Gözlemlediğimiz kadarıyla burada sizi keyifle dinleyen hem Türkiyeli hem de Danimarkalı ciddi bir kitle oluşmuş durumda. Son konserinize Danimarkalı pop yıldızı Auro Dione’nun da geldiği, hatta Türkiye’den düğün ezgileri eşliğinde sahne önünde göbek attığı bilinmekte. Bu herkesi saran enerji oluşumunu nasıl açıklıyorsunuz?
Aslında kendimize güvenimiz tam olarak İstanbul’da geldi. 2015 yılında, Bilgi Üniversitesi’nde Erasmus öğrencisiydim. O dönem, İstanbul’da Araf ve Rengo’da sahne aldık. Danimarka’dayken, özellikle burada yaşayan Türkiyeli kitle tarafından beğenilmeme, kötü karşılanma kaygısı yaşıyorduk. Fakat bunların hepsi İstanbul konserlerinde kayboldu. Müziğimizden o kadar keyif alan ve mutlu bir kitleye çaldık ki, kaygılarımızın hepsi yerini müziğimizi daha keyifli hale nasıl getiririz düşüncesine bıraktı. Son konserimiz de bunu uygulamaya çalıştıklarımızdan biriydi. İlk defa sahneye davul ve zurnayla çıktık ve Fransa’dan bu konser için gelen arkadaşım Ezgi’yle birlikte Türkiye’de düğünlerde yaygın olarak çalınan şarkılara yer verdik. Sahneyle seyirci arasındaki enerji gerçekten muazzamdı.
İstanbul’da ilginizi çeken bir müzik enstrümanı oldu mu?
Saz ve Cümbüş o sıralarda keşfedip merak saldığım enstrümanlardandı.
Son olarak, Danimarkalısınız ama Türkçe müzik yapıyorsunuz. Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz?
Pop-rock, protest olarak tanımlayabiliriz ama aslında hangi kitleye tanımladığınıza göre değişiyor. Türkiyeliler için daha kolay çünkü zaten parçaları biliyor, tanıyorlar. Ama Danimarkalı kitleye Anadolu Rock demek biraz anlamsız kalıyor. Müziğin 60-70’lerdeki evrenselliğinden yararlanarak onlara doğrudan şunu söylüyoruz: Türkiyeli sanatçıların Danimarka’ya geldiğini ve Sebastian (Danimarka’nın Özdemir Erdoğan’ı) ve Kim Larssen (Danimarka’nın Barış Manço’su) çalıp söylediklerini düşünün.
Peki Tuhaf’ın bundan sonraki planları nedir?
Şu an kendi albümümüz üzerinde çalışıyoruz. Türk müzikal alt yapısını kullanmaya devam edeceğiz ama bu sefer sözlerini tamamen bizim yazdığımız orijinal parçalara yer vermeyi planlıyoruz. 5-6 parçadan oluşacak ve belki bir ya da iki cover parçasına yer vermeyi de düşünüyoruz. Albümün Ocak ayına hazır olmasını ümid ediyoruz. Bunun dışında konserlerimize devam edeceğiz ve tabi en büyük hayallerimizden biri de tekrar İstanbul’da çalmak.
Meraklısına Tuhaf şarkılarından oluşan youtube listesini buraya bırakıyoruz.
“Gurbet” https://www.youtube.com/watch?v=ngXQBhl9pdQ
“Kendim ettim kendim buldum” https://www.youtube.com/watch?v=9S1E7ksWNUQ
“Adımız miskindir bizim” https://www.youtube.com/watch?v=sQwB0tZSESk
“Seni her gördüğümde & Söyle beni” https://www.youtube.com/watch?v=1aNbd59C02A
“Yaylalar” https://www.youtube.com/watch?v=HOx6fpdA_as
“İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız & Gerçek bir dost bulamadım” https://www.youtube.com/watch?v=_lY3-PAuARE
“Bahçe duvarından aştım” Ezgi Deyiş Görgülü performansı eşliğinde, https://www.youtube.com/watch?v=s6W4bxYiv1s
(Fotoğraf: Savaş Karakaplan)