SİYASİHABER’DEN – Diğer Yazılar …
Madalyonun bir yüzü parıl parıl parlıyor! Yüzde 50 küsur oyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı… Kendisine 1000 odalı bir Ak Saray inşa ettirmiş. Arkasına 16 eski “Türk” devletinin hayali kıyafetli askerlerini almış. (Gerçi bu devletlerin Türk olduğu da, gerçek oldukları da şüpheliymiş, tarihçilerin dediğine göre ama olsun. Şanımız yürüsün!) Sultanlığını ilan etti edecek! Hükümet de, Parti de, devlet kurumları da emrine amade… Her birine mutemet ve sadık kişiler yerleştirilmiş… Sokaklarda eli silahlı, palalı, sopalı Tayyibin Askerleri emirlerini bekliyor, gık diyenin kafasını kırmak için… Her şey kontrol altında gibi görünüyor.
Ama yine huzursuz, yine korkuyor… Çünkü madalyonun bir de öteki yüzü var ki, pas tutmuş, sapır sapır dökülüyor.
Esnek, güvencesiz, taşeron eliyle çalıştırılan işçilerin homurdanmaları giderek yükseliyor. Direnişler sayıca artıyor ve giderek fiili eylemliliklere dönüşüyor. Sınıfın sendikalı kesiminin başlıca hak arama yolu olan grev, sürekli olarak Hükümet tarafından fiilen yasaklanıyor: İşte en son metal grevi… İşçi sınıfı ekonomik krizin bugüne kadarki haliyle bile yoksullaştı. Buna daha fazla tahammül edemez.
Kürtler, zaten kendi kaderlerini kendi ellerine almış yürüyor. “Özgürlüklerimizi ister sen ver edebinle, ister biz kopara kopara alalım” diyorlar. Dediklerini de yapıyorlar. AKP’li muktedirler Rojava devrimini Kobane’de IŞiD katillerinin eliyle boğmaya kalktı da ne oldu? IŞİD çeteleri nezdinde tokadı yediler.
Silahla, parayla, politik destekle besledikleri El Kaideci, cihatçı ve İhvancı taifenin birkaç haftada yıkacağını sandıkları Esad rejimi ayakta kaldığı gibi, ABD ve AB onunla birlikte bir çözüm arayışına girdi. Mısır’da Sisi’ye karşı Katarlı müttefiklerini de yitirdiler. Son yıllarda petrol gelirine ortak olma ve PKK’ye karşı politik ittifak temelinde yakınlaştıkları Güney Kürdistan yönetimi, IŞİD kendilerine saldırdığında Türkiye’den istedikleri silahları ve politik desteği alamadıkları için hayal kırıklığı içinde (örneğin İran ikiletmeden uçaklar dolusu silah gönderdi).
Aleviler, yaşamın dinselleştirilmesi ile ağırlaşan Sünni-muhafazakarlığa karşı fiili direnişe geçiyor. Tüm demokrat ve seküler güçlerle omuz omuza veriyor. İşte 8 Şubat mitingi, işte 13 Şubat eğitim boykotu. Kadınlar, erkek cinayetlerine ve iktidarın bedenlerine uzattığı ele karşı direnişi yükseltiyor. Öğrenciler katlamalı harçları geri çektirdikleri gibi, yeni başarılara hazırlanıyor.
Toplumdaki bütün bu harekete geçen muhalefet dinamikleri AKP’nin içine de, Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu arasında giderek gözle görülür hale gelen gerilim, Erdoğan’ın açıkladığı görüşlerin politikada Bülent Arınç, ekonomide Ali Babacan tarafından tersinin savunulması vb şekillerde yansıyor. Yine de AKP’nin iktidar partisi (politik ve ekonomik rant suyunun başı) olduğunu, iç çelişkilerine rağmen yerel ve küresel sermayenin temsilcisi olduğunu, bunun onları düzenin bekası açısından yan yana tutan güçlü bir çimento olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.
Ve artık seçim sath-ı mailine girmiş bulunuyoruz. Türkiye’nin önünde bir yol ayrımı var: Ya Erdoğan ve AKP’ye verilen güçlü bir oy desteğiyle muhafazakarlaşmanın, maceracı ve yayılmacı bir dış politikanın, emek ve demokrasi düşmanlığının derinleşmesinin yolu açılacak; ya da demokrat, seküler ve devrimci/sosyalist güçler, işçiler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, gençler, tüm ezilenler bu seçimlerde HDP’nin etrafında birleşip, bir açık diktatörlüğe doğru hızla yol alan AKP/Erdoğan sultasına karşı güçlü bir baraj oluşturarak eşitlikçi ve özgürlükçü bir geleceğin inşasına ilk temel taşlarını koyacak.
Tüm emekten, barıştan, demokrasiden, özgürlükten, gerçek laiklikten yana güçler olarak, düzenin her hangi bir seçeneğinin derdimize deva olmayacağının bilinciyle kendi kaderimizi kendi ellerimizle yaratmak için kolları sıvamalı, yollara düşmeliyiz. Birleşirsek kazanacağız!