19 Mayıs 2025’te İsrail, yaklaşık üç ay süren tam ablukanın ardından Gazze’ye yalnızca beş yardım kamyonunun girişine izin verdi. Yardımlar bebek maması ve temel gıda malzemelerinden oluşuyordu. Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinatörlüğü, bu yardımın “acil ihtiyaçların yanında bir damla” olduğunu belirtti.
Aynı gün, İngiltere, Fransa ve Kanada ortak bir açıklamayla, İsrail’in askeri operasyonlarını durdurmaması ve Gazze’ye insani erişimi kolaylaştırmaması durumunda somut adımlar atacaklarını duyurdu. Bu adımlar arasında hedefli yaptırımlar da yer alıyor.
İsrail ise bu baskılara cevaben yardımların ABD destekli özel bir yüklenici şirket aracılığıyla dağıtılacağını açıkladı. Yardım kuruluşları bu sistemin tarafsızlık ilkesine aykırı olduğunu, sivillerin ihtiyaçlara erişimini kısıtlayabileceğini ve yardımın bir nüfus mühendisliği aracına dönüşme riski taşıdığını vurguladı.

İsrail iç siyasetinde ise yardımlar şiddetli bir tartışma konusu. Irkçı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, yardımlara izin verilmesini “ciddi ve ağır bir hata” olarak tanımladı. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise Gazze’nin tamamen yıkılması ve Filistinlilerin başka ülkelere göç etmesi gerektiğini savundu. Bu tür açıklamalar, İsrail hükümetinin içinde giderek daha baskın hale gelen etnik temizlik çağrılarıyla şekillenen sistematik bir kolonyal zihniyetin izlerini taşıyor.
Tüm bu gelişmelere paralel olarak İsrail toplumu içinde savaş karşıtı ve vicdani ret hareketleri de güçlenerek varlığını sürdürüyor. Bazı askerler, Gazze’deki operasyonlara katılmayı reddederek, savaşın hedeflerini ve ahlaki temelini sorguluyor.
Öte yandan Çin, Gazze’ye yönelik ablukanın “eşi benzeri görülmemiş bir insani felaket” yarattığını belirterek, İsrail’i uluslararası insani hukuk çerçevesinde hareket etmeye çağırdı. Çin’in Gazze’ye yardım girişimleri doğrulansa da sosyal medyada paylaşılan havadan yardım iddialarının gerçeği yansıtmadığı bildirildi.