Halkın Yolu geleneğinden gelen ve örgütün yönetici kadrolarında da yer alan Temur, hayatının son gününe kadar mücadeleden kopmadı. Uzun yıllardır ağır hastalıklarla boğuşan Berlin’in Rafet Abisi, ardında unutulmaz bir direniş ve dayanışma mirası bıraktı.
1979 yılında, kardeş komünist partilerle ilişki kurmak üzere gittiği Almanya’da 12 Eylül darbesine denk gelen Temur, burada yakalandı ve tam 24 yıl boyunca Türkiye’ye dönmesi yasaklandı. Sürgün yılları boyunca birçok devrimci örgütle temas halinde olan Rafet Abi, 1990’ların başında Sosyalist Emek Hareketi’yle kurduğu ilişkiyle birlikte genç kuşaklarla buluşmaya başladı. Onlara yalnızca bildiklerini aktarmakla kalmadı; yaşam deneyimini, teorik bilgisini ve insanî duyarlılığını da paylaştı.
Psikanalizden felsefeye, ekonomi teorilerinden politik stratejilere uzanan yedi yıllık sohbet dizileri, sadece kuru birer teorik ders değil; travmatik geçmişler taşıyan Türkiyeli göçmen gençlerin hayatlarını dönüştüren karşılaşmalar oldu. Bu süreç, Rafet Abi’nin kendi sürgünlük hâline de yeni bir anlam kazandırdı. Kendi ifadesiyle, “çeviri bir hayat” yaşadığı bu yıllarda, “hangi dilde ağlayacağını bilemediği” bir sürgünlükten, kendine bir memleket kurmaya doğru yürüdü.
Mücadelesi, sadece politik bir hat çizmekle sınırlı kalmadı; insana, ilişkilere, öğrenmeye ve paylaşmaya dair güçlü bir etik de taşıdı. Rafet Temur’un hayatı, kuşaklar boyunca devrimci mücadeleye adanmış bir direncin ve gönül bağlarının öyküsü olarak hafızalarda kalacak.
