2010 ile 2025 arasında dünyanın her yerinde tarihte görülmemiş sayıda isyan hareketi çıktı. İçinden geçtiğimiz şu anlarda dahi Endonezya, Sırbistan, Yunanistan ve Mozambik’te Türkiye’dekine benzer eylemler gerçekleşiyor. Öte yandan gene tarihte bu tür silahsız eylemler ilk kez bu kadar sıklıkla yenilgiye uğruyor. Sönümlenerek, zamana yayılarak, kalabalıkları temsil etmeyen siyasi görüşler tarafından çalınarak veya karşı devrimle…
Birçok devrimci düşünür bu eylemlerin neden kalıcı sonuç vermediğine dair çeşitli tezler öne sürüyorlar. Şimdilik bu tezleri sıralamak yerine onların ışığında hemen konumuza gelmek istiyorum. Peki tüm bu deneyimler ışığında Türkiye’deki eylemlerin kalıcı bir sonuç vermesi nasıl mümkün olabilir? Kalıcı sonuç olarak kastettiğim Türkiye’de demokratik ve adil bir rejimin inşasının yolunun açılması elbette.
Türkiye’de gerçekleşen bugünkü eylemlerin dünyadaki diğer eylemlerle karşılaştırdığımızda iki avantajı var. Bunlardan birincisi; eylemlerin çok somut bir hedefe tahvil edilebiliyor olması. Her ne kadar eylemler ve eyleme katılanlar İmamoğlu’nun tutuklanmasının ve gerçekleşen siyasi darbenin çok ötesinde saiklerle sokağa çıksa da kazanıldığı anda tüm faşist aparatı geriye püskürtecek orta vadeli bir hedef çerçevesinde birleşiyorlar. Bu hedef en basit haliyle İmamoğlu’na yönlendirilen tüm suçlamaların düşürülmesi ve erken seçim.
İkincisi; bu sefer eylemlerin tam olarak lidersiz olduğunu söyleyemeyiz. Özgür Özel şimdilik geri adım atmayarak, kalabalıkların gündemini belirleyerek, cesaretli ve ittifak içinde davranarak belli bir liderlik konumunu almış gözüküyor. Elbette bu yeterli değil, farklı kentlerde, mahallelerde ve ilçelerde de hem CHP hem de ittifaklarının teşkilatlarında öncü potansiyeli olan gençlerin önünü açmak gibi bir derdi olmalı. Eylemlere örgütlü katılan feministler, emekçiler, solcular, öğrenci grupları ile iletişim halinde olan ağları da bir an evvel (kurulmadıysa) kurmak gerekiyor ki bu CHP için hiç olmadığı kadar kolay. Özellikle KHK’lar ile işten atılmış birçok kişi belki de 50 senedir ilk kez hem CHP hem de daha sistem dışı gruplarla ilişki içinde. Üstelik şu an itibariyle yürüdüğü yolda CHP’nin DEM Parti gibi devasa bir ittifakı var.
Yine eylemlerin başarıya ulaşması için önünde iki büyük engel var. Bunlardan biri marjinalleşmek, diğeri ise sağa savrulmak. Nihayetinde en yakın zamanda gerçekleşmiş ABD, Fransa veya Almanya örneğinden yola çıkarsak, kimse gerçek bir sağcı yerine sözde sağcılardan da oy almak için sağ söylem benimsemiş bir alternatife icap etmiyor. Halkların ihtiyacı eşitlik, adalet ve demokrasi vaad eden, halkın gündelik yaşamsal sorunlarını (ki burada sadece ekonomiden değil, birlikte yaşamaktan, birbirine güven duymaktan, dayanışmadan vs. de bahsediyorum) dile getiren ve çözmeyi vaat (ve icra) eden ciddi bir sol alternatif.
Marjinalleşmemek ancak eylem repertuarını çok geniş tutmak ile mümkün. Elbette sokak eylemleri, mitingler ve bu sayede sürekli olarak yapılan ve tekrar yapılan adaletsizlikleri gözler önüne sermek ve gündelikleşen olağanüstü hali reddetmek çok önemli. Ancak hapsedilmekten, yaralanmaktan, damgalanmaktan korkan ya da bu şartları olmayan her kesimin katılabileceği eylem repertuarına sahip olmak da önemli. Sırbistan’daki tek günlük topyekün boykotlardan, yaka rozeti takmaya, kadın yürüyüşlerinden, her gün bir kişiyle bu konuyu tartışmaya, bir dolu eylem biçimi düşünülebilir. Nitekim CHP’nin ön seçim eyleminde 15 milyonun oy kullanması ve aynı gün milyonlarca insanın Newroz’a katılması tek adam rejimine itiraz eylemlerinin rakamsal potansiyelini açıkça gösteriyor.
Bu arada şunu da söylemek gerekiyor. Gençlerin sanal alanda yaptıkları marjinalleşmeme baskıları ve örneğin “ünlüleri” yanlarına çekme mücadeleleri de çok önemli. Elit blokların bölünmesi başarının en önemli araçlarından biri.
Hareketin ve özellikle CHP’nin hem sağa çekilmemesi hem de geri adım atmaması için sol örgütlere, kadın örgütlerine, LGBTİ örgütlerine, Kürt siyasetine çok fazla iş düşüyor ki bunu da layıkıyla yaptıklarını teslim etmek gerek. Bir yandan sahada kuvvetli olmak, bir yandan sahadaki sağ ile mücadele etmek, bir yandan CHP’yi sürekli izleyerek (Mansur Yavaş felaketinde olduğu gibi) ırkçı, cinsiyetçi, sermayeci, uzlaşmacı yerlerden döndürmek onların sırtında.
Tarihin cilvesi CHP’ye ve tabanına devletçilikten kopmayı, gerçekten halkçı olmayı dayatıyor. Başarabilecekler mi bilmiyorum. Ama cebinde beş kuruş yokken eyleme giden, dayak yiyen, tacize uğrayan ama pes etmeyip sanal medyada da sahada karşılaştığı ve Kürtlere ve göçmenlere yönelen ırkçılıkla da mücadele eden, gözaltına kaptırdığı arkadaşları için gözyaşı dökerken ertesi günkü eyleme hazırlanan gençlere layık olma sorumluluğuna layık olması gerekiyor.
Şili seçimlerinde slogan “Neoliberalizm Burda Doğdu Burda Ölecek”ti. Tek Adam faşizmi Türkiye’de doğdu Türkiye’de Ölsün.