HÜSEYİN ŞENOL yazdı: Halk oylaması eşit olmayan olağanüstü koşullarda yapıldı. Ülkemizde devam eden OHAL koşullarında yapılacak referandumun, sadece OHAL’den ötürü bile, eşitsiz bir ortamda gerçekleştiği kabul edilmelidir. OHAL’in tüm baskısını iliklerine kadar hisseden Türkiye halkları gibi, yurt dışındaki Türkiyeliler de bundan nasibini aldı.
HÜSEYİN ŞENOL
Anayasa değişikliğine ilişkin halk oylaması kapsamında, 27 Mart'ta başlayan oy verme işlemi 9 Nisan'da sona erdi. Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) verilen bilgiye göre, 57 ülkede 120 temsilcilikte, 1 milyon 326 bin 70 yurt dışındaki Türkiye vatandaşı seçmen sandık başına gitti.
Yapılan açıklamaya göre; yurt dışındaki temsilciliklerde 1 milyon 160 bin 38 seçmenin oy kullandığı 1 Kasım 2015’deki 26’ncı dönem Milletvekilliği Genel Seçimi’yle kıyaslandığında, oy kullanan seçmen sayısının yaklaşık 170 bin arttığı görüldü ve bunun 127 bin kişilik bölümü Almanya’da gerçekleşti.
Seçime katılımda artış yüzde 5
1 Kasım 2015 Genel Seçimlerinde 54 ülkedeki temsilcilikte 2 milyon 899 bin 69 kayıtlı seçmenden 1 milyon 160 bin 38 seçmen sandık başına gitmiş, katılım oranı yüzde 40,01 olmuştu. Bu oran anayasa değişikliğine ilişkin halk oylamasında yüzde 44,61’e yükseldi.
Gümrük kapılarında ise oy verme işlemi, Türkiye’deki halk oylaması tarihi olan 16 Nisan’a kadar sürecek. Demokratik hakkımıza sahip çıkarak, yaşadığı ülkelerde oy kullanamayan Türkiyelileri mutlaka, gümrükte oy kullanmaya; Türkiye’de oylamaya gitmekte tereddüt eden akraba, eş, dost ve yakınları, oy kullanmaları yönünde ikna çalışması yapmaya çağırıyorum. Çünkü oylanan, Türkiye'nin kaderidir.
Almanya’da sandığa gitme oranı yüzde 44 oldu
Avrupa ülkeleri arasında en fazla Türkiyeli seçmenin bulunduğu Almanya’da 1 milyon 430 bin 126 seçmenden 697 bin 45’i oy kullanırken, sandığa gitme oranı yüzde 44 oldu. 1 Kasım 2015’de 596 bin 886 oy kullanılmış, katılım oranı da yüzde 40,79 olmuştu. 7 Haziran 2015 seçimlerinde ise 476 bin civarındaki oyla, katılım yüzde 34,44 idi.
Yani her seçimde bir artış var. Ama bence ilgiden ziyade, oy kullanımının kolaylaştırılmasından kaynaklanıyor artış. 7 Haziran'daki "randevulu sistem" 1 Kasım'da kalkmış da olsa kayıtlı olunan yerde oy kullanma zorunluluğu devam etmişti. Bu seçimde yurtdışı seçmen listelerinde kayıtlı olmak herhangi bir yurtdışı temsilciliğinde oy kullanmak için yeterli sayılınca, seçime katılım oranı da kısmi olarak arttı.
Oyumuzu kullan(ama)dık
Kendi bölgemizden örnek verelim; önceki seçimlerde Lindau'da yaşayan bir Türkiye vatandaşı seçmen, 180 kilometre uzaklıkta bulunan Münih'e gitmek zorundaydı. Ama bu kez, sadece 20 kilometre uzaklıktaki, Avusturya’nın Bregenz şehrinde oyunu kullanabildi. Bunun gibi daha birçok bölge var, seçmenin 200 kilometre yerine, 10-15 veya 40-50 kilometre uzaklıktaki başka bir bölgede oyunu kullanabildiği.
Önümüzdeki diğer seçim ve halk oylamalarında, daha önceki seçimler öncesi ve sonrası yaptığım değerlendirmelerde olduğu gibi, şimdi de öneriyorum; başta Almanya olmak üzere, ülkelerin çoğunda, sandıklar seçmenlere çok uzak. Örneğin Almanya'da 13 olan seçim bölgesi (sandık kurulan yer) en az 20 olmalı ki, vatandaş, istediği zaman arabasıyla veya toplu taşıma araçlarıyla gidip oyunu rahat rahat kullanabilsin…
Eşit koşullarda yapılmadı
Halk oylaması eşit olmayan olağanüstü koşullarda yapıldı. Ülkemizde devam eden OHAL koşullarında yapılacak referandumun, sadece OHAL'den ötürü bile, eşitsiz bir ortamda gerçekleştiği kabul edilmelidir. OHAL'in "kaymağını" iktidar ve "Evet" tarafı yedi ve yiyor. OHAL koşulları, Evetçilere çalışıyor.
OHAL'in tüm baskısını iliklerine kadar hisseden Türkiye halkları gibi, yurt dışındaki Türkiyeliler de bundan nasibini aldı.
Yurt dışında oylamanın başlamasından bir gün önce, 26 Mart'ta kaleme aldığım "Erdoğan Darbesi ve Referandum" başlıklı yazımda da, 15 Temmuz Darbe Girişimi'nin Erdoğan tarafından tezgahlandığını yazmıştım. Erdoğan'ın bu darbeyi planlayarak, başkasının üzerine atarak, mağdur rolünü oynadığını söylemiş, bunun referanduma bir yatırım olduğunu belirtmiştim. Yani Erdoğan, darbenin mağduru değil, failidir. Darbe, OHAL ve mağdur edebiyatıyla Evet'in artmasına hizmet edecek ortamı yaratmıştır. Tüm kesimleri geçtim, "bizlerin" bir kısmı da hala bunu görmemekte ısrar etmekteyiz.
OHAL ortamında, başta HDP ve bileşenleri olmak üzere sosyalist, devrimci, demokrat, yurtseverler üzerinde yoğun baskı uygulandı. "Hayır" aktivistleri gözaltına alındı, tutuklandı, çalışma yapması engellendi. HDP ve bileşeni olan siyasi partilerin üyelerinin yanı sıra, genel başkanlarının bile evleri basıldı, gözaltına alındılar.
Yüzlerce internet sitesi, televizyon kanalı, radyo, gazete, dergi yasaklanarak, karartılarak, haber alma özgürlüğümüz engellendi. Bu kanalların karartılması, gazetelerin yasaklanması yurt dışındaki faaliyetleri de etkiledi, propaganda özgürlüğüne darbe vuruldu. Türkiye'de yasaklanan yayın, otomatikman burada da takip edilemez oldu.
Kürt halkı da Hayır diyor
7 Haziran sonrası başlatılan, 1 Kasım'da azgınlaşan sömürgeci devlet ve iktidarındaki AKP, Kürt illerinde savaşı devam ettirerek, katliam ve işkencelerini sürdürdü. Ama Kürt halkına baş eğdiremedi. Kürt halkı, 7 Haziran ve 1 Kasım'da olduğu gibi, bu referandumda da sandıkta Erdoğan'dan hesap soracak. Bir önceki referandumda olduğu gibi; bu kez "boykot" gibi yanlış tavra da çağrılmayan Kürt halkı, gereken yanıtı, seçimlerde olduğu gibi, bir de halk oylamasında verecek.
“Barış” ortamını provoke eden AKP, “hendek” politikasını da bahane ederek, Kürt halkına karşı başlattığı topyekün savaşı devam ettiriyor. Bu öyle bir savaş ki, insanlığın tanık olduğu en barbar, en kirli savaşlardan biri. İnsan haklarını acımasızca ayaklar altına alan sömürgecilik, katliamlarında sınır tanımıyor…
Yapılan tüm araştırmalar ve sahadan edinilen bilgiler, Kürt halkının boyun eğmeyeceğini, tüm baskı ve katliamlara rağmen “Hayır” diyeceğini gösteriyor.
Başta TRT, al birini vur diğerine
TRT'deki canlı yayına "zar zor" konuk olabilen ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu yarım saat Erdoğan için bekletildi. Recep Tayyip Erdoğan'ın bilmem nerede konuşması başlayınca, oraya canlı bağlanıp, konuşması bittikten sonra Kılıçdaroğlu'na söz veriliyor. Bu duruma çok kızan Kılıçdaroğlu, kızgın olmasa belki söylemeyeceği bir şeyi açıklıyor o anda ve "Buraya birilerini araya sokarak, Kurtulmuş'u araya sokarak çıkabildik" diyor. Bu duruma düşeceğine, keşke TRT yayınına hiç çıkmasaydı.
TRT ile ilgili diğer ilginç durum da, HDP milletvekili Osman Baydemir'in sosyal medyadaki paylaşımı oldu. TRT'de referandum propagandası yapacak isimlerin belli olmasının ardından, HDP Parti Sözcüsü Osman Baydemir yapılacak yayına ilişkin hazırlanan afişini "İnanılır gibi değil ama TRT’deyiz" sözleriyle paylaştı. Diğer kanallar ve yayın kuruluşları da çok farklı değil. Özellikle HDP'liler hemen hemen hiç çıkarılmıyor, gösterilmiyor. Genelde, negatif haber yapılıp HDP ve bileşenleri üzerine haberler servis ediliyor.
Bu eşit olmayan koşullara daha onlarca örnek verebilir, detaylandırabilirim. Bunlara bir de, Belçika örneği gibi, seçim sandıklarının kullanıldığı konsolosluk binalarının önünde gerçekleştirilen bıçaklı saldırı, taciz ve benzeri saldırıları ekleyelim. Sadece Almanya'da ortaya çıkan binlerce maaşlı muhbirin faaliyetleri ve ülkeye girişte gözaltına almalar, ülkeye sokulmayanlar da bir korku atmosferi yaratmayı amaçlıyor.
Sonuç ne çıkarsa çıksın, -ki Hayır çıkacağına inanıyorum- eğer olur da Hayır'ın tersi durum çıkar(ılır)sa, ben şimdiden bunu kabul etmiyorum. Bu çalınmış bir "Evet" olacaktır…
HDK-A'dan anlamlı çağrı
Halkların Demokratik Kongresi – Avrupa’nın (HDK-A) Pazar günü tüm Avrupa'da meydanlarda Hayır'a sahip çıkılması çağrısında bulunmasını yerinde buluyorum. Avrupa "Hayır" demiştir ve buna sahip çıkılmalıdır. "Evet" kesinlikle kabul edilmemelidir.
Çağrısında, "Bu nedenle bütün halklarımızı ‘Hayır’ına sahip çıkmaya ve meydanları Erdoğan’ın resmi, gayri resmi, paramiliter çetelerine bırakmamaya çağırıyoruz" diyen HDK-A, başta "Avrupa Hayır Platformu" ve tüm devrimci demokrat, ilerici, yurtseverlere seslenerek "16 Nisan akşamı Referandum sonuçlarını bulunduğumuz yerellerde birlikte izlemeli ve ‘Hayırımıza sahip çıkıyoruz’ şiarıyla meydanları doldurmalıyız" ifadelerini kullandı. Açıklamada "Özellikle şehir merkezlerinde toplanarak dünya kamuoyunun referandumla ilgili doğru sonuçlara ulaşmalarını ve diktatörlüğü hiçbir şekilde kabul etmeyecek bir iradenin varlığını görmelerini sağlamalıyız" dendi. HDK-A'nın çağrısını çok önemsiyorum.
Sonuç Hayır'dır
Evet'e bizi kimse ikna edemez, tüm bu olumsuz koşullara, anti-demokratik uygulamalara, saldırılara, imkansızlıklara rağmen, Hayır şimdiden kazanmıştır. Oy kullanma oranına bakıldığında da güçlü bir Hayır'dan başkasının çıkması imkansızdır. Sadece yüzde 5 civarında bir artışın olduğu göz önünde bulundurulduğunda bile, Hayır açık ara öndedir.
HDP'liler en az aynı oranda -ki fazlası vardır, azı yoktur- oylamaya iştirak ederek "Hayır" dediler. Önceki seçimlere oranla CHP ve diğer tüm ulusalcılar yoğun bir "hayır" faaliyeti yürüttüler. Saadet Partililer, BBP ve MHP'lilerin bir bölümünün de "Hayır" oyu kullandığı biliniyor. Yani bu durumda Evet'in fazla çıkması kesinlikle imkansızdır.
Almanya vatandaşı "pembe" veya "mavi kartlı" Türkiyelilerin oy hakkı çalınmıştı. İnsanlar Alman vatandaşlığına geçerken, kendilerine "seçilme hariç, seçme dahil tüm haklarının" devam ettiği şeklinde, hem de yasayla güvence verilmişti. Almanya vatandaşı Türkiyelilerin de çoğunluğu Hayırcıdır. Özellikle bu kesim, Avrupa ile Türkiye arasında çıkan "krizden" rahatsız olmuş, Erdoğan'a tepki göstermiştir.
Pembe ve mavi kartlıları saymasam da, sadece oy hakkı olan geri kalan tüm TC vatandaşlarını saysam da, yani hepsini topladığımda, fireleri çıktığımda, en az yüzde 55-60 oranında "hayır" çıkması gerekiyor…