Red belgesel gösterimleri için gittiğim Buenos Aires ve Montevideo’da toplam bir buçuk ay kaldım. Bu sürenin büyük kısmını Arjantin’de geçirdim. Aslında birkaç yıldır gündemde olan bu gezi, belgeselin İspanyolca alt yazısının tamamlanması ile takvime bağlandı.

Red Belgeseli Montevideo’da Sinematica salonunda iki gün üst üste 300’e yakın biletli seyirci tarafından izlendi ve sonrasında izleyicilerle yaptığımız sohbetlerle konu daha da derinleşti. Geçen Mayıs ayında yaşamını yitiren eski devlet başkanı ve Tupamaros gerillası Jose Mujica’nın (Pepe) kendisi gibi gerilla olan ve başkan yardımcılığı yapmış eşi Lucia Topolansky ile de gösterimden önce tanışma fırsatı bulmuş, kendisine Paramaz kitabımın İngilizce baskısını vermiştim. Sadece orada yaşayan Ermeniler değil, Uruguaylı sosyalist milletvekilleri ve akademisyenler de etkinliklere ilgi gösterdiler. Bu süreçte, Montevideo Cumhuriyet Üniversitesi Tarih Bölümünden akademisyenlerle üniversitenin YouTube kanalında yayınlanmak üzere bir söyleşi yaptık. Buenos Aires’te ise iki farklı zamanda gösterim gerçekleştirdik. Elbette bu gezi sayesinde biriktirdiğim onlarca anı ve yepyeni dostlarım oldu ama karşılaştığım en enteresan şey, Anadolu’dan gelmiş binlerce Maraş, Antep ve Adanalı’nın varlığıydı.
Arjantin’de 70, Uruguay’da 14 bin Anadolulu Ermeni
Aslında 2016 yılında Agos’ta yayınlanan Orçun Urgun imzalı yazı bu konuya dair oldukça kapsamlı bilgiler barındırıyor. Ziyaretim esnasında Buenos Aires’te Antepliler lokalini ve Montevideo’da ki Maraşlılar derneğini ziyaret ettim. 1919 yılından 1980 yılına kadar devam eden göç dalgalarıyla özellikle Arjantin’e binlerce Anadolulu Ermeni gelmiş ve yıllar içinde kök salmış; okulları, gazeteleri, kültür dernekleri ve kiliseleri ile Palermo semtinde çok ciddi bir nüfusa ulaşmışlar. Başkent Buenos Aires dışında Cordoba’da 20 bin civarında bir nüfusa sahip oldukları söyleniyor. Yaşam tarzlarını, kültürlerini kuşaktan kuşağa aktarmaya çalışsalar da asimilasyon onları da etkiliyor. Artık genç kuşaklar Ermeniceyi ya konuşmuyorlar ya da çok az kullanıyorlar. Göç edenlerin büyük çoğunluğu Lübnan ve Suriye üzerinden gelmişler. Tabule, Humus, Falafel, Yaprak sarma ve Patlıcan ezme vazgeçemedikleri yemekler arasında.
Uruguay Ermeni Soykırımı’nı resmi olarak ilk kabul eden ülkelerden birisi. Parlamentoda 22 Nisan 1965 yılında kabul edilen yasa metni şu satırlarla başlıyor ‘’Bu yıl tarihin en korkunç soykırımlardan birinin 50. Yıldönümü. Doğuda, yaşlı ve çöküntü halindeki Osmanlı İmparatorluğu’nda, Ermeni halkı ölümlerine doğru yola çıktı. Bu önceden bir grup genç ve insafsız siyasetçi tarafından planlanmıştı. Tüm bir halk ölüme mahkûm edildi. O dönem bir milyondan fazla insandan oluşan bir azınlığı sınır dışı etmeye çalıştılar ve bunu tüm bir halkın mensuplarını yok ederek yapmak istediler.’’

Arjantin ise daha geç tarihlerde 2007 yılında Soykırımı resmen tanıyan ülke oluyor. Hem Buenos Aires’te hem de Montevideo’da çok sayıda soykırımı hatırlatan anıt ve duvar yazısı görmek mümkün. 3,5 milyon nüfusa sahip Uruguay’da Tupamarosların da içinde yer aldığı geniş cephe ittifakının elinde olan Montevideo belediyesi, soykırımın 100. yılı olan 2015’te Obelisk’in önündeki Batlee parkını düzenleyerek bu meydana törenle ‘’Paramaz’’ adını vermiş. Bunu biliyordum, dolayısıyla burayı ziyaret etmekten büyük mutluluk duydum.
Montevideo’da Maraşlılar Derneği
Derneği ziyaretimde yönetim kurulunda bulunanları beni bekler vaziyette buldum. Geniş bir alana kurulu düğün salonu, mutfak, kapalı spor salonu ve yüzme havuzunun olduğu büyük bir kompleks kurmuşlardı. Yaşı 80’leri geçkin bir Maraşlı olan Pablo Guezucaraian, Maraş aksanlı Türkçesiyle bana tüm kompleksi gezdirdi, tarihi hakkında, dünü bugünü hakkında bilgiler verdi. Ertesi gün modern mimariye göre yeniden inşa edilmiş AGBU, UGAB Nubaryan ilkokulunu gezerken de bana yine o tercümanlık yaptı. Konuştuğum çoğu Ermeni, bir Türk olarak bu işlere neden kalkıştığımı merak ediyorlardı. Derdimi anlatmaya çalıştım. Bir sosyalist olarak aslında kendi tarihimizi araştırdığımı ve ilk öncüler içinde Ermeni sosyalistlerin var olduğunu ama daha sonra tarih anlatılır ve yazılırken onların yok sayıldıklarını, görmezden gelindiğini vurguladım. Sanırım bu konuyu daha çok oradaki ve Buenos Aires’teki birbirinin benzeri dans ve müzikle ilgili çalışmalar yürüten son derece faal iki derneğin yönetimindeki sosyalist arkadaşlara anlatabildim. Hatta sosyalizmin dünya planında yaşadığı kriz ve bundan çıkış olanaklarını bile konuştuk. Bu ayın 22’sinde büyük bir dans gösterisine hazırlanıyorlardı, davetleri üzerine bir provalarını izledim. Gayet başarılı bir koreografi ile titizlikle hazırlanıyorlardı ve görsel olarak çok iyiydiler. Kilometrelerce uzaktaki köklerine bağlı kalma, kültürlerini yaşatma uğraşıydı tüm bu çalışmaları.

Diktatör Videla döneminde kayıp 24 Ermeni
Arjantin’de Askeri Diktatörlük döneminde 30 bin muhalifin katledilerek kaybedildiği devlet tarafından da kabul edilmiş durumda. Geçmişte işkence ve kaybetmede kullanılan askeri ve kontr-gerilla binaları şimdi bellek mekanları olarak teşhir ve yüzleşme alanları haline gelmiş. Birçok öğrenci toplulukları buraları ziyaret ediyor. İsimlerine ulaşılabilen 24 Ermeni muhalifin adlarının yazılı olduğu bir kaideyi ise 2015 yılında Palermo’da Armania meydanına koymuşlar. Hem oraya hem de Plaza de Mayo meydanına gittim. ‘’Perşembe Anneleri’’ ile tanıştım. İstanbul’dan geldiğimi söylediğimde bana hemen ‘’Cumartesi Anneleri’’ni sordular. 1976 yılında darbeyle iş başına gelen General Videla’nın yaptığı gaddarlıklar kuşkusuz bir başka yazının konusu ama kökleri Anadolu’ya dayanan çoğu Klikyalı 24 Ermeni’nin binlerce kaybedilen Arjantinli’nin içinde olduğunu bilmiyordum. Tanıdığım tüm Ermeniler, atalarının nereden geldiğini ben sormadan söylediler. Dünyanın birçok yerine yayılmış ‘’kuzenler’’ topluluğu Ermeniler dışında kimde vardır acaba? Çok azı ata topraklarını gidip ziyaret edebilmişlerdi.
Kilometrelerce uzakta anı ve hatıralarla yaşayan, köklerini unutmayan bu insanlarla ekmeği ve tuzu paylaştım ve iyi ki onları tanıdım.