Sinan Cantürk: “Can Çekiştirmesi” adını neden seçtiniz? Bu başlıktaki “çekiştirme” ya da “çekişme” sözcüğü sizin için ne ifade ediyor?
Altan Açıkdilli: Aslında bu sorunun cevabı kitabın bir bütün olarak sorgulamalarında mevcut. Her şeyin bir canı var tıpkı bizim gibi. Bunu çekiştirmek bazen eleştiri bazen özeleştiri gerektiriyor. Ancak günümüzde eleştiri ve özeleştiri son derece biçimsel bir hal almış durumda. Oysa gerçek bir eleştiri, hatta özeleştiri can pahasına yapılmıyorsa, kişi gerçekten kendini ve olayları tüm çıplaklığıyla ortaya koymuyorsa, yani “can çekişse” de küllerinden yeniden doğmuyorsa, orada bir özeleştiriden söz edilemez. Ben “Canımı çekiştiriyor yine canım” dizesinde bunu anlatmaya çalıştım. Bu kitap belki de ömrümün geldiği bu yaşta kendimle bir mücadeleyi samimi bir şekilde anlatma çabamdı. Can Çekiş(tir)mesi başka metaforlar da barındırsa da belki de en önemlisi buydu.

Sinan Cantürk: Bu kitabın yazım süreci nasıl geçti? Şiirler ne zaman, hangi ruh halinde, hangi koşullarda doğdu?
Altan Açıkdilli: Aslında kısa bir dönemde yazılan şiirler bunlar. Ama zamanın göreli olduğunu unutmamak gerek. Son iki yılda hem ülkede hem dünyada hem de hayatımda çok hızlı değişimler oldu. Bu şiirleri belki on, belki yirmi yılın iki yıla sıkıştırılmış hali olarak düşünebiliriz. Ruh halim açısından, çok gitgeller yaşadığım bir dönemdi. Aklımın her köşesiyle hayata, kendime ve mücadeleye ereksel cevaplar bulmaya çalıştığım bir süreçti, en çok da kendim için.
Sinan Cantürk: Şiirlerinizde “can” kavramı sıkça geçiyor; sizin için “can” ne demektir?
Altan Açıkdilli: Can her şey demek. Hatta olguların bile bir canı var dersek abartmış olmayız sanırım. Ama asıl soru şu: Bizim kendi canlarımız neden bir başkasınınkinden daha önemlidir? İçimizdeki bu “önemli” gibi duran şey neden hep ön plandadır? Bu anlamda “can”; bazen kibrimiz, bazen yaşamımız, bazen sorumluluğumuz, bazen de özümüz olabiliyor. Belki de okur buna daha iyi bir cevap bulacaktır.
Sinan Cantürk: Yazarken belli bir ritüeliniz, zamanı ya da mekânınız var mıydı? Zaman ve mekân şiirlerinizde nasıl yer buluyor?
Altan Açıkdilli: Şiirde zaman ve mekân ayrımı en azından bende yok. Ama fotoğraflama ve biriktirme var. Örneğin “(bAŞKa) Bir Düş” şiirinde bunu görebilirsiniz. O şiirdeki dizeler, Balkan gezim sırasında tuttuğum zihinsel fotoğraflardan doğdu. Sonra Ayvalık’a döndüğümde, anılar şiirin üzerine aktı. “Ama Ben sana Mecnunum” mısrası ise hep ağzımdaydı; sonunda yerini buldu. Atilla İlhan’a bir göndermeydi bu. “Mecbur olmakla mecnun olmak” arasındaki o iki harflik fark, benim için çok derin bir çizgi. Bazen iki harf her şeyi değiştiriyor.
Sinan Cantürk: Kitabınızda toplumsal ve politik göndermeler seziliyor. Şiirle toplum arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
Altan Açıkdilli: Ben bir sosyoloji öğrencisiyim; dolayısıyla bu soru kolay gibi görünse de aslında zor. Yaşamda toplumla ilgili olmayan herhangi bir şey var mı? Bilinci olan her canlı toplumla bir ilişki içindedir. Bu anlamda toplumdan kopuk bir şiir, yaşamdan kopuk bir şiirdir. Toplumsallıktan uzak durmak, aslında varlıktan uzak durmaktır.
Sinan Cantürk: Dil, biçim ve estetik tercihleriniz nasıl şekillendi? Şiirlerinizde ritim, ses, imge ve yapı sizin için nasıl bir önem taşıyor?
Altan Açıkdilli: Öncelikle yalın ve anlaşılır olmasını istedim. Gençler şiir okusun istedim. Duygu eksikliğinin hüküm sürdüğü bir çağdayız; o yüzden yalınlıkla acı arasında bir denge kurmaya çalıştım. Eski şiir dilimden biraz uzaklaştım. Günümüzde “ne kadar anlaşılmaz, o kadar iyi” anlayışı hâkim. Oysa duygusu olmayan şiir eksiktir. Ben sade bir dil kullanmaya, ritme ve akıcılığa önem verdim. Şiirleri hep sesli okudum, fonetik olarak rahatsız eden dizeleri attım. Ritmin değişimi beni çok yordu ama aynı zamanda yön verdi. Görsel estetik de önemliydi; örneğin “6 Şubat” şiirinde Hatay depremini anlatırken 3 rakamı biçimsel bir dizgeye dönüştürdüm.
Sinan Cantürk: Sizce iyi bir okur kimdir? Şiirlerinizi okuyan biri, onları nerede konumlandırmalı?
Altan Açıkdilli: “İyi okur” kavramını nasıl tarif ettiğinize bağlı. Bu kitabı okurken benim hissettiğimi hissedebildiyse, belki iyi okurdur. Ama ben okuru yargılamam. Benim için okur özgürdür. Ülkü Tamer, Cemal Süreya, Ahmed Arif, Nazım Hikmet ya da Asaf Halet Çelebi okumuş birine “iyi okur” derim. Çünkü onlar şiiri duygusuyla kavrar.
Sinan Cantürk: Dijital çağın hızı, toplumsal dönüşüm, bireysel yalnızlık gibi temalar şiir anlayışınızı etkiliyor mu?
Altan Açıkdilli: Şiir anlayışımı değiştirmiyor ama yazım tarzımı etkiliyor. Artık öğrenme görsel ve işitsel hale geldi; kısa videolarla öğrenme olmaz. Hızlı okumayla da olmaz. Öğrenmek geviş getirmeye benzer — sindirerek olur. Dijital çağın duyguları körelttiği açık. Bu çağda şiir kitabı yayımlamak, içeriğinden bağımsız olarak bir Don Kişot faaliyetidir.
Sinan Cantürk: Şiirlerinizde aşk, halk, direniş, acı gibi kavramlar birbirine değiyor. Bu kavşakta siz kendinizi nerede görüyorsunuz?
Altan Açıkdilli: Hepsi insana dair. Kartacalı şair Terentius’un dediği gibi: “İnsanım ben, insana dair hiçbir şeye yabancı değilim.” Ben kendimi her zaman mücadele saflarında görmek istiyorum. Halk sevgisi olmayan devrimci olamaz. Bugün entel bir elitizm, halktan kopuk bir kendini beğenmişlik yaratıyor. Bu çok tehlikeli. Benim yerim ise hep orada, “ya da aynı yerin birkaç adım berisinde.”
Sinan Cantürk: “Can Çekiştirmesi”ni bitirdikten sonra sizde ne değişti? Yeni projeler var mı?
Altan Açıkdilli: Bitmedi aslında. Kitap olduktan sonra şiirler artık sizin olmaktan çıkıyor. Bende değişen bir şey yok, ben hâlâ aynı adamım. Yazılar, denemeler, politik değerlendirmeler sürecek. Bir öykü kitabı, Nazım Hikmet üzerine bir politik çalışma ve sahneye koymak istediğim bir oyun projem var. Aslında ekonomik zorluklar yazınsal verimliliğe dönüştü. Bir olumsuzluğun olumluluğa dönüşmesi böyle bir şey galiba. Umarım okuyanlara bir şey katabilmişimdir.
