Suriye’deki iktidar değişimiyle birlikte Alevilerin önüne yeni bir siyasal harita çıkmış durumdadır. Bu giderek genişleyen bir toplumsal ve siyasal alan anlamına geldiği kadar Alevilere yönelik şiddetin her türünün yoğunlaşarak daha geniş bir coğrafyaya dağılması anlamına da geliyor. Suriye’de 2013 Ağustos ayından bu yana cihatçı çeteler tarafından Arap Alevi sivillere yönelik uygulanan şiddetin artık resmi bir düzeye taşınması farklı bölgelerdeki Alevi toplulukların tek bir siyasi coğrafya algısında buluşmalarını ve yeni ve daha geniş bir kamusal savunma hattı örme zorunluluğunu fark etmelerini de sağladı. Siyasi haritadaki bu değişim bugün Suriye’de Alevilere yönelik uygulanan insan kaçırma, işkence, cinayet ve her türlü baskı mekanizmalarını da içeren şiddet biçimlerini en acil dikkat alanı haline getirdiği gibi Suriye’nin ve Suriye’de Alevilerin kurucu güçler karşısındaki konumları meselesini de hem bugünün hem de gelecek beş yılın en önemli sorunları arasında tutacak gibi görünüyor.
Suriye’de kurucu güçler dışında kalmak
Suriye’de Alevilere yönelik şiddet ile kamu inşası birbiri ile doğrudan ilgili ve yaşamsal meselelerdir. Alevilerin Yeni Suriye’nin politik merkezinin dışına yerleştirilmesinin aynı zamanda kurban listesine eklenmek anlamına geldiğini fark etmek için geniş bir araştırmaya ihtiyacımız yok. Nitekim Ortadoğu’nun kuruluşundan bu yana yaşanan tarih Alevilerin Yeni Suriye’nin kurucu güçleri dışında bırakılmasının beraberinde 1-katliam ve pogromdan soykırıma kadar uzanacak şiddet süreçlerini, 2-Nüfus politikalarını; göç ve iskan uygulamalarını 3-Asimilasyon projelerini getireceğini öngörmek zor değildir veya tüm bunları makul kaygılar olarak önümüze koymamız özel bir önem arz eder. Bu nedenle Suriye’nin yeni cumhuriyetinin hangi temellerde ortaya çıkacağına ve Alevilerin bu alandaki yerine dair anayasa ve anayasacılık meseleleri şiddetin kalıcı olup olmayacağını da belirleyecek soru ve sorun alanlarıdır. Şu halde kurucu güçler dışında kalarak şiddetin doğrudan nesnesi haline gelmek Aleviler için ya devlet dışı bir direniş alanı yaratılması sorununu getirecektir ya da mevcut kurucu güçlerin arasına eklenmenin yollarının bulunması gerekecektir.
Peki Arap Alevileri “Yeni Suriye”nin inşasında nerede duruyorlar? Alevi olarak şiddet görürken Alevi olmadan yeni Cumhuriyete dahil olmanın yolları var mıdır? Alevi olarak öldürülürken HTŞ devletinin bir yurttaşı olarak varolmak mümkün müdür? Alevileri tanıyarak bir anayasal alan açılması beklentisi makul mü? Veya onların da dahil olacağı bir “yeni cumhuriyet”, bir yeni “ortak alan”, bir yeni “kamu alanı” inşası mümkün mü?
Bu sorulara HTŞ tarafından daha birkaç gün önce bir cevap verilmiş oldu.
HTŞ darbdesi
Suriye’yi oldukça sınırlı bir askeri güç ile elinde tutmasına izin verilen HTŞ’nin son aldığı kararlar sadece Alevilerin değil HTŞ dışındaki tüm kurucu güç ortaklarının en başından dışlandığını gösteriyor. 29 Ocak 2025 günü Yeni Suriye’de anayasacılık sürecini sona erdiren bir gelişme yaşandı ve HTŞ kendisini devlet, liderini ise Cumhurbaşkanı olarak ilan etti. Böylece “geçiş süreci” lağvedilmiş oldu ve Colani ve HTŞ devletin kendisi, geri kalan kesimler ise politik merkezin birer konusu haline getirildiler. Başka bir deyişle anayasacılık dönemi bitti. Artık yan anayasal meseleler konuşulacak. Bu durum Suriye’de bugün yaşanan süreçlerin anlamını toptan değiştiriyor. Bir defa artık bir “kurulu güç” var ve bu farklı güçler arasındaki ilişkileri bir “müzakere” olmaktan çıkarıyor. “Tabiyet” ilişkisi devreye giriyor. Basitçe farklı güçler muhtemel “eklemlenecek” gruplara dönüştürülüyor. Kurucu güç olarak HTŞ öne geçerken diğer topluluklar kurulu olana mesafeleri ile konumlandırılacaklar.
HTŞ’nin aceleyle aldığı kararın savaşı gerçekten kendi askeri gücüyle kazandığına ve toplumsal ve siyasal merkezi kontrol edebilecek kudrete sahip olmadığına ilişkin bir özgüven sorunundan kaynaklı olduğu da açık. Colani’nin olan bitene hala inanamayan şaşkın bakışları, bulunduğu yer konusundaki şüphelerini artırırken artık bir devlet olduğunu kendi kulaklarına fısıldayarak kendisini teskin etmeyi tercih ettiğini de gösteriyor.
Dürziler bu gelişmeye karşı kendilerini yeni bir “fenikeci” (Mehmet Fahri Danış’ın vurgusuyla “Doğuda bir Batı”) formda kurarak özerklik ilanıyla karşılık verdiler. Böylece Dürziler bir yandan kendi etno-dinsel özelliklerini öne alırken diğer yandan da Batılı modern yaşam formları ile yakınlıklarını da ileri sürmüş oldular. Dini yönetimi reddettiklerini ilan ederek HTŞ’nin politik sınırlarını gösterdiler. Aleviler için de benzer bir durum düşünülebilir ve geldiğimiz aşamada Hıristiyanlık dışı bir “yeni fenikecilik” üzerine yoğun biçimde düşünmek gerekiyor.
Peki Alevilerin buna cevabı ne olabilir? Laik demokratik bir Suriye mi? Yoksa Alevilere özerklik mi? Ya da her ikisini de içeren bir tür “yeni fenikeci” yol mu? Aleviler kendi etno-dinsel farklılıklarını modern, laik ve Batılı yaşam biçimleri ile birleştirerek Yeni Suriye’nin yeni kurucu güçlerinden biri olmak iddiasında bulunabilirler mi?
Mezhepçi Ortadogu’da Alevi olmak!
Alevilerin politik geleneği Ortadoğu’nun mezhepçi geleneklerinin tersine modern ve laik yaşam alanının vurgulanması üzerine dayanıyordu. “Modern ulus” kavramına en yakın topluluk olarak Alevilerin gösterilmesi isabetli olacaktır. Bu durum hem Türkiye hem de Suriye için geçerlidir. Nitekim Suriye’de eski rejim dışardan bir “Alevi mezhepçiliği” olarak etiketlenirken gerçekte Sünni toplumsal ve ideolojik merkezin esas alındığı bir yönetim stratejisine sahipti. Tarihsel olarak bakıldığında da “Alevi bir devlet arzusu”nun çok güçlü olmadığı söylenebilir. Hamdanilerin Sünni topluluklara dostça yaklaştıkları biliniyor örneğin. Fransız mandasında kurulan Alevi devleti bizzat Arap Alevilerin ayaklanması ile yıkılmıştı. Baas dönemi rejimi ise Aleviliği resmi bir mezhep olarak kabul etmediği gibi Alevileri bir “üst sınıf” olarak da görmedi. Buna karşılık Arap milliyetçiliği Alevilerin Alevi olarak siyasallaşmasının önünü tıkadı.
Bugün geldiğimiz aşama ise tüm bu politik ve kamusal gelenek üzerine yeniden ve acilen düşünmeyi gerektiriyor. Aleviler bizzat Alevi oldukları için her türlü şiddetin konusu haline gelirken kamusal düzlemde kendilerini Alevi olarak inşa etmekte çekingenlik gösterecekleri dönemleri geride bıraktılar. Alevi olarak öldürülmek Alevi olarak direnmeyi ve bunu kimliği aşan bir politik inşa olarak ortaya koymayı zorunlu kılıyor. Başka deyişle anayasacılık üzerine düşünmeyi ihtiyaç haline getiriyor. Sünni İslamcılık tehdidine karşı sınıf ve ulus ortaklığını modern siyasi hayatın temeline yerleştirmek geçmişte Alevilerin tümü için bir tür korunma duygusunu da içinde barındırıyordu. Buna karşılık, bu yaklaşım modern devletin ve kamunun aynı zamanda şiddet ile kurulduğunu ve şiddetin kamunun sınırlarını da belirlediği gerçeğini unutmak anlamına da geliyordu. Bir Alevi sadece yurttaş olarak bir modern evrenselliğin içine girmek isterken rejim ve rejimin inşa ettiği şiddet, yurttaşlığı “sahte bir evrenselliğe” dönüştürüyordu.
Suriye’de Arap Alevilerinin önünde artık teorik değil çok pratik bir soru var: Giderek büyüyen, yayılan şiddete karşı nasıl durulacaktır? Uygulanan şiddet ile Kurucu güçler dışında bırakılmanın yarattığı sonuç nasıl tersine çevrilebilir? Kısacası Aleviliğin kendini aşan bir toplumsal seslenme; bir kamu, bir anayasa, bir anayasacılık alanına doğru ilerlemesi artık teorik bir mesele değil. Tersine son derece acil, güncel ve somut bir meseledir.
Şu halde Aleviler gerçek bir politik soru ile karşı karşıya geldikleri bir tarihsel momentin içinde bulunuyorlar. Colani’nin kartondan devletinin ne coğrafi ne de toplumsal bir zemine yerleştirilemeyeceği açık. Dürziler, kendi etno-kimliklerini politikleştirerek bir tür “yeni Fenikeci” bir anayasal düzen iddiasında bulunmuş oldular. Arap Aleviler için de bu bir politik yol haline gelebilir mi? Aleviler Doğuda Batılı modern hayatı koruyan “yeni bir Fenike” olarak mı kendilerini inşa etmelidirler?
Şimdilik şu söylenebilir: Alevilerde eşitlik, özgürlük ve kardeşlik düşüncesi kadar demokratik bir kamusal alanın inşasına dair güçlü cevaplar verme potansiyeli vardır. Alevilerin kendilerini bir kurucu güç veya kurucu kimlik olarak yeniden inşa etmeleri Suriye dışından taşınmış küçük savaş lordlarının şiddetine karşı koymalarının en temel yolu olabileceği gibi demokratik bir ortak yaşam alanının imkanlarını da güçlendirecektir. Nihayetinde Suriye’nin ve Arap Alevilerinin HTŞ parantezini kapatıp gerçek bir anayasacılık sürecine gireceklerini tahmin etmek güç değildir…
about:blank