Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden (AİHM) sonra Anayasa Mahkemesi (AYM) de DİSK Emekli-Sen’in kapatılma kararını onayladı. AYM Emekli-Sen’in mahkemece kapatılmasında hak ihlali görmedi. AYM’nin 4/2/2025 tarih ve 2022/2677 başvuru numaralı kararı mahkemenin internet sitesinde yayımlandı. Böylece 1995’ten bu yana 30 yıldır devam eden emeklilerin sendikal örgütlenme mücadelesinin önüne AİHM’den sonra bir de AYM engeli dikilmiş oldu.
AYM’nin kararı hukuksuz!
AYM İkinci Bölümü tarafından oybirliği ile verilen bu karar sendika hakkını dar yorumlayan onu sadece fiili çalışmayla sınırlandıran tutucu bir yaklaşımın ürünüdür ve hukuksuzdur. Mahkeme kararında emeklilerin dernek, vakıf vb. başka örgütler içinde bir araya gelip haklarını arayabileceklerini iddia ediliyor. Kararda emeklilerin sendika kurmasının sınırlandırılmasının onların “düşüncelerini özgürce kolektif bir biçimde dile getirmelerini engelleyici veya önemli ölçüde zorlaştırarak etkisini ortadan kaldıracı mahiyette olmadığı, demokratik toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılmıştır” deniyor. Özetle AYM emeklilere “sendika kurmanıza gerek yok; dernek, vakıf vb. örgütlenmelerle de hak arayabilirsiniz” diyor. Maalesef bu karar AİHM’in 2018’de vermiş olduğu kararla aynı niteliktedir.
Bu karar emeklilerin sosyal gerçeğini anlamaktan uzak, emeklilerin çalışmaya bağlı hakları olduğunu görmeyen ve emeklilerin haklarının sendika çatısı altında savulmasının önemini kavramayan bir karardır. Emeklilerin sorunları sosyal/sınıfsal sorunlardır ve bunların çözümü siyasal ve yasal düzenlemeleri gerektirir.
AYM lafzi hukuk ile sınırlı kalan ve hatta onu dar ve yasakçı biçimde yorumlayan bir karara imza attı. Dahası Anayasa’da ve diğer mevzuatta emeklilerin sendika kurmasına dönük açık bir yasak yokken AYM’nin kapatma kararını hukuka uygun bulması “özgürlük lehine yorum” (in dubio pro libertate) ilkesinin hiçe sayılmasıdır.
Uluslararası sosyal politikanın duayen ismi Prof. Dr. Mesut Gülmez’in vurguladığı gibi “Bu yaklaşımın, bir zamanlar memurlar için, Anayasa’nın ‘çalışanlar’ demeyip ‘işçiler’ demiş olmasına dayanarak ‘sendika yasağı’ türetilmiş olmasından farkı yoktur. Genel olarak insan hakları ve özel olarak da sendikal haklar hukukunun özünde, hak öznelerinin özgür iradesi vardır. Suyun çıktığı yer, özgür iradedir. Kurulacak örgütün adını, amaçlarını ve erişmek için başvuracağı araçları, hakları yaratan ve yaşatan hak özneleri belirler.”
AİHM ve AYM’nin kavrayamadığı can alıcı nokta budur. AİHM ve AYM lafzi hukuku, üstelik dar ve yasakçı yorumlayarak emekliler için sendika yasağına onay vermiştir. Bu hazin bir durumdur. Emekliler hangi örgüt biçimini, hangi adı ve hangi hak arama araçlarını kullanacaklarına kendileri karar vermelidir. Örgütlenme özgülüğünün esası budur.
Ne AİHS’den ne de Anayasa hükümlerinden emekliler için sendika yasağı türetilebilir. Gerek AİHM kararı ve gerekse AYM kararı Türkiye tarafından onaylanan ve sendika hakkını herkese tanıyan diğer uluslararası sözleşmelerle de uyumsuzdur. Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası, onaylanan bir uluslararası insan hakları sözleşmelerini ulusal mevzuata üstün tutularak, kendiliğinden ve doğrudan uygulanması zorunluluğunu getirmiştir. Anayasanın bu hükmü, yasama, yürütme ve yargı organları ile tüm kamu yetkilileri için ve elbette AYM için de bağlayıcıdır.
“Herkes” için sendika!
Sendika hakkını “herkes” için hukuksal güvenceye bağlayan ve Türkiye tarafından onaylanmış uluslararası sözleşmeler yürürlüktedir. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin yanı sıra, BM Evrensel Bildirgesi ile BM ikiz sözleşmeleri de (Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi) sendika hakkını herkes için tanıyıp hukuksal güvenceye almıştır. Ayrıca Türkiye taraf olmasa da AB Temel Haklar Şartı’nda da sendikal hak öznesi herkestir.
ILO’nun 87 sözleşmesinin lafzında sendika hakkının öznesi olarak çalışanlar ve işverenler belirtilirken ILO denetim organları emeklilerin sendika üyeliğinin devamının sendikaların tercihine bırakılması gerektiğini karara bağlamıştır.
Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ) ve Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı metninde sendikal hak öznesi olarak çalışanlar ve işverenlerden söz edilmesine karşın, Sosyal Şart’ın denetimini ve yorumunu yapmakla görevli Sosyal Haklar Avrupa Komitesi (SHAK) çalışanlar kavramının sadece aktif olarak çalışma hayatının içinde bulunanlarla sınırlı olmadığını saptamıştır. Komite Polonya’nın Sosyal Şart’a uygunluğunu denetlerken emeklilerin ve işsizlerin sendika kurmasının yasaklanmasını ASŞ’nin 5. maddesine aykırı bulmuştur. SHAK’a göre “Sosyal Şart anlamında ‘çalışanlar’ kavramı yalnızca aktif çalışanları değil aynı zamanda çalışmaya dayalı hakları kullanan kişileri de kapsar.” Polonya, sözü edilen kişilerin kendi çıkarlarını temsil etmek için örgütler kurmakta serbest olduklarını ve çeşitli derneklerde örgütlendikleri savunmasını yapmasına karşın, Komite, sendikalara verilen rolleri adı geçen örgütlerin yerine getiremeyeceğini karara bağlamıştır. Komiteye göre örgütlenme özgürlüğü sadece aktif olarak çalışanları değil emekliler, işsizler gibi “çalışmadan kaynaklanan hakları” kullananları da kapsar. AYM kararında bu husus görmezden gelinmiştir.
Öte yandan çok sayıda Avrupa ülkesinde emeklilerin sendika üyeliğinin devam etmesi mümkün ve birçok ülkede ayrı sendikalar kurabiliyorlar. Emekli sendikaları Avrupa düzeyinde bir emekli sendikaları federasyonu olan FERPA çatısı altında bir araya geliyor.
AYM bütün bu gerçekleri dikkate alarak pekâlâ özgürlükçü bir karar verebilirdi. AYM’nin bu tutucu ve yasakçı kararı isabetsiz olmuştur. Yazık olmuştur. Gerek AİHM ve gerekse AYM kararları emeklilerin sendikal örgütlenmesi önünde yargı yolunun tıkandığı anlamına geliyor. AİHM ve AYM kararları hukuka aykırı olmakla birlikte yargısal açıdan çok ciddi engeller anlamına geliyor. Sonuç olarak Türkiye’de sendika üyeliği emeklilik ile sona eriyor ve AİHM ve AYM’ye göre de emeklilerin ayrı sendika kurmaları olanaklı değil.
∗∗∗
Bir başka yol bulmalı!
Bu yeni koşullar altında ne yapılmalı? Nasıl bir örgütlenme yöntemi tercih edilmeli? 30 yıldır olduğu gibi yeniden mahkeme kapılarını aşındıracak bir yol mu, yoksa başka bir yol mu?
Emekliler işçilerden sonra ülkemizin ikinci büyük toplumsal grubu. Hak sahipleriyle birlikte sayıları 16 milyon, yaşlılık aylığı alan emekli sayısı ise 12 milyon civarında. Emeklilerin büyük sosyal sorunları var. Ayıkların yetersizliği ve dengesizliği, emekliliğe erişimdeki adaletsizlikler, emekliler arasındaki adaletsizlikler. Saymakla bitmez…
Ancak bu ciddi tabloya rağmen emekliler en dağınık ve örgütsüz kesimi oluşturuyor. Çok sayıda emekli sendikası, derneği ve platformu var. Emeklilerin 30 yıldır büyük özveriyle sürdükleri sendikalaşma mücadelesi gelinen noktada yargısal açıdan tıkanmış durumda. En yüksek iki yargı organının kararları emekli sendikalarının önünde ciddi bir engel oluşturuyor.
Emeklilerin 30 yılı bulan sendikalaşma mücadelesi devam etmeli ancak hangi biçim altında olacağını tartışmak lazım. 6356 ve 4688 sayılı sendikal yasalar kapsamındaki sendika başvurularının AİHM ve AYM kararları sonrasında hızla kapatmayla sonuçlanacağını söylemek kehanet değil. Bu yol kuşkusuz denenebilir ama enerjinin buraya harcanması bana doğru gelmiyor. Pilot bir sendika kuruluşu yapılıp sendika konusundaki ısrar edilebilir. Ancak bunun yanında sahici ve güçlü bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Önerilerimi şöyle özetleyebilirim.
1- Fiili, meşru mücadele yolu, yasama ve siyaset yolu zorlanmalı: Emeklilerin hakları ve örgütlenmesi siyasal ve yasal alandaki fiili ve meşru mücadelelerle elde edilebilir. Emeklilerin temel sorunlarını mahkeme kapılarında çözmek artık olanaklı değil. Bu bir siyasal ve yasal mücadele, fiili ve meşru mücadele konusudur. Örgüt biçimini mutlaklaştırmadan etkin çözümler bulmak lazım. Emeklilerin sendikalaşması için enerjiyi mahkemelerde değil siyasal ve yasal değişiklikler için harcamak lazım. Emeklilerin sendika üyeliğinin devamı ve emeklilere ayrı sendikalar kurma hakkının yasal olarak tanınması için mücadele etmek gerekir. Bunların şimdilik yargı yoluyla olamayacağı açığa çıktı.
2- Yeni örgütlenme biçimleri denenmeli: Emeklilerin fiili-meşru mücadelesini güçlendirmek için uygun yasal örgütlenme biçimlerini kullanmak lazım. 6356 ve 4688 sayılı sendikal yasalara göre yapılan başvuruların akıbeti neredeyse belli. Yargı yolunu gündemde tutmak için bu yol tekrar zorlanmaya devam edilebilir ve bunun için yeni bir sendika da kurulabilir. Ama emeklilerin asıl örgütlenmesini artık mahkeme kapılarından kurtarmak lazım. Bu nedenle örgütlenme hakkının diğer kanallarını kullanmanın zamanı geldi.
Elbette sendikal amaçlarla faaliyet yürütmek önemli. Ancak bunun mutlaka sendikal yasalar kapsamında olması şart değil. Türkiye emek tarihi sendikalaşmanın mümkün olmadığı dönemlerde dernekler yoluyla hak mücadelesinin mümkün olduğunu gösteriyor. 12 Mart’ta kamu görevlileri sendikaların kapatılmasının ardından özünde sendika gibi mücadele veren kamu görevlileri dernekleri ortaya çıkmadı mı? TÖB-DER, TÜTED, TÜMDER bunun tipik örnekleridir. O dönemin pek çok sendikasından çok daha etkin bir hak mücadelesi yürüten TÖB-DER değil miydi? TÖB-DER, DİSK’in onursal üyesi bile olmuştu.
Aynı durum Tatil-i Eşgal Kanunu ile kamuya dönük işlerde sendikalaşmanın yasaklanmasının ardından da yaşandı. O dönemdeki neredeyse bütün sendikalar “cemiyet” adıyla ve Cemiyetler Kanunu kapsamında kuruldu. Dolayısıyla örgütlenmenin yasal biçimi günün şartlarına uygun olarak değişebilir. Günümüzde emeklilerin sendikal mücadelesi için Dernekler Kanunu’ndan yaralanmak neden bir seçenek olmasın?
Dernekler Kanunu’nda dernek adında sendika geçmesinin önünde bir engel yok. Dolayısıyla örneğin Emeklilerin Sendikalaşma ve Dayanışma Birliği veya benzer bir adla örgütlenmek ve bu örgütlenmenin kısa adında sendikayı çağrıştıran bir ifadeye yer vermek bir yöntem olabilir. Böylece sürekli mahkeme kapılarında dolanmaktan kurtulmak ve yasallık sorununu çözmek mümkündür. Kısaca teknik ve formel olarak Dernekler Kanunu’na tabi olmak ama fiilen sendika gibi çalışmak, iki süreci içiçe yürütmek ve iki tabelayı birlikte kullanmak mümkün. Türkiye emek tarihi bunun sayısız örneğiyle doludur.
3- Birleşik bir emekli hareketi yaratılmalı: Emekliler örgütsel olarak zayıf ve paramparça durumdadır. Sayısız sendika, dernek ve platform söz konusudur. Bunların federasyon ve konfederasyon çatısı altında bir araya gelmesi Dernekler Kanunu kapsamında mümkündür. Kanun formel tüzel kişiliği olmayan platformlara da olanak tanımaktadır. Önemli olan örgütün amacıdır, emeklilerin sosyal hak ve çıkarlarını korumaktır. Örgüt biçimi esas meseleymiş gibi tartışmak arabayı atların önüne koymak olur. Birleşik bir emekli hareketine ihtiyaç var. Örneğin bir birleşik emekliler konfederasyonu neden olmasın!
4- Emeklilerin temel sorunlarına odaklanılmalı: Emeklilerin acil ve temel meselesi örgütlenmenin biçimi değildir. Asıl olan emeklilerin hak ve çıkarlarını güçlü biçimde savunacak bir örgütlenme yaratmaktır. Emekli aylıklarının insanca düzeye yükseltilmesi için, emeklilerin yaşamsal sorunlarını çözmek için güçlü örgütlere, sendika gibi çalışacak örgütlere ihtiyaç var.
Emeklilerin sosyal haklarının savulmasında sendika biçimi önemlidir. Ama bunun için de bir mücadele aracına ihtiyaç vardır. Bugün alternatif yollarla birleşik bir örgütlenme yaratılırsa yarın bunun güçlü bir sendikal yapıya evrilmesi mümkün olur. Bugün birleşik bir emekli örgütlenmesi ve hareketi yaratmak esas meseledir.