Kürt Sorununun çözümü yönünde tarafların farklı tanımlar yaptığı, farklı beklentiler içerisinde olduğu yeni bir müzakere süreci yaşanıyor. Her ne kadar tarafların nasıl bir yol haritasına sahip olduğu net olarak bilinmese de, PKK Lideri Öcalan’ın 27 Şubat’ta ilan ettiği Barış ve Demokratik Toplum manifestosunun ardından PKK kongresini topladı ve Öcalan’ın önerdiği yönde kararlar aldı. 11 Temmuz’daki temsili silah yakma seremonisinin ardından TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un çağrısıyla TBMM çatısı altında “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” kuruldu ve çalışmalarına başladı.
Emek, kadın, LGBTİ+, ekoloji, insan hakları, halk ve inanç hareketlerinin, gençlik örgütlerinin, sosyalist parti ve siyasal çevrelerin sözcülerine bu gelişmelere ve atılması gereken adımlara ilişkin görüşlerini sorduk.
Ahmet Asena / Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü
Siyasi Haber: Daha önceki süreçlerin (1993-2013/1) her birini katliamlar izledi. (1993’ün ardından gelen sayısız faili meçhuller ve sınır ötesi operasyonlar- 2015’te ve devamında Kürt kentlerinin havadan ve karadan bombardımanı ve sınır ötesi operasyonlar). Sözü edilen süreçlerin barışla sonlanmamasında hangi faktörler rol oynadı, bugünün koşullarındaki değişiklikler nelerdir?
Ahmet Asena: Bu sürecin öncekilerden önemli bir farklılığı var. Kürt silahlı mücadelesinin 40 yıldır yenilmemesi sonrasında bölgesel ve küresel gelişmelerin doğrudan etkisi altında ortaya çıktı. İktidar bloğu bu durumu gördü (ya da onlara gösterildi) ve süreç için adım attı. Bu nedenle geçmiş süreçlerle bire bir karşılaştırma yapmak çok doğru olmaz.
Mevcut iktidar ve devlet aklının bir barışa izin vereceğini düşünüyor musunuz?
Devletin tarihsel refleksi bütün isyanları, karşı koyuşları şiddetle ezmektir. Küresel ve bölgesel koşullar izin verseydi bu tercihte bulunacaklarını düşünmek doğrudur ama somut koşulların somut tahlilini yapmak gerekiyor. Küresel güçlerin planları buna izin vermediği takdirde askeri operasyonla “tenkil” harekâtına kalkışmak mümkün olmayacaktır. Tarihsel refleks harekete geçerse kanlı ve Ortadoğu’yu altüst edecek, kolay bitmeyecek bir savaşı göze alması gerekecektir ki, bu kolay bir karar olmaz.
İktidar bloğu muhalefeti dağıtmak istiyor
Adı sürekli değişiklikler gösteren bu “süreç”in ortaya çıkış nedenleri nelerdir? TC devleti, ABD-İsrail komplosuyla Kürtler aracılığıyla bir bölünme “tehlikesi” ile karşı karşıya olduğu propagandası yapmakta. “Ülke tehdit altında” algısı yaratarak muhalefeti susturmaya çalışmakta. Bunun somut göstergeleri nelerdir?
40 yıldır “bölünme” ve “beka” sorunu etrafında kutuplaştırdıkları kendi tabanlarını barışa ikna etmek için bu kavramları kullanmaya devam etmeleri gerekiyor. Tersi durumda milliyetçi faşist akımların güçleneceği aşikâr.
Diğer yandan tetikleyicisi küresel ve bölgesel gelişmeler olsa da sürecin iç siyasette kullanılması da kaçınılmaz bir durum. İktidar Bloğu bu süreçten karşısındaki muhalefeti sindirmiş, en azından dağıtmış olarak çıkmayı hedefliyor. Dolayısıyla CHP ve Dem Parti’yi sıkıştırmaya dönük adımlar atmaya devam ediyor. Toplumsal muhalefetin farklı kesimlerini, adıyla söylemek gerekirse DEM Parti seçmenini koparmak, en azından tarafsızlaştırmak istiyor. Bunu başarırsa yapılacak ilk seçimde iktidarı kaybetme riskinden kurtulacağını düşünüyor. Bu anlamda kendi beka sorununu da çözmeye uğraşıyor.
Küresel ve bölgesel gelişmeler önemli
Hâlâ binlerce kişinin hapiste tutulması ve bunlara her gün yenilerinin eklenmesi, DEM Parti belediyelerine atanan kayyımların yanında, iktidarın en güçlü alternatifi olarak görünen CHP’nin belediyelerine olan saldırılar, cumhurbaşkanı adayının tutuklanması ve aday olamaması için 35 yıl geriye giderek diplomasının iptal edilmesi, Cumhur İttifakı’nın “terörsüz Türkiye” diyerek hayata geçirdiği “süreç”le demokrasi ve Kürt halkının kolektif haklarının gerçekleştirilmesinden ziyade başka hangi amacı esas aldığına işaret etmektedir?
Bu iktidardan demokratikleşmeyi beklemek gerek iktidar bloğunun niteliği gerek somut durum nedeniyle gerçekçi değil. Yukarıda belirttiğim gibi zorunlu kaldıkları bir süreçte kendi güçlerini arttırmayı, muhalif cepheyi bölmeyi hedefliyorlar.
Ancak süreci sadece iç politika ve iktidarın niyetleri üzerinden okumak çok doğru bir tutum olmaz. Bu sürecin temel farkı küresel ve bölgesel koşulların göz ardı edilemeyecek kadar önemli olmasıdır.
Devlet Bahçeli’nin başlattığı bu süreçte esas aktör olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devlet Bahçeli’nin öne çıkan bir aktör olması biraz yukarıda belirttiğim durumla bağlantılıdır demek yanlış olmaz sanırım. Kürtlerin meşru taleplerine en sert karşı çıkan ismin şimdi barışı savunması ortaya çıkabilecek tepkileri engellemek bakımından önemlidir ve Bahçeli esas olarak bu rolü oynamaktadır.
Komisyonu çok abartmamak gerek
TBMM Komisyonunun kuruluşunu, ismini, bileşimini ve ilan edilen çalışma perspektifini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komisyonu çok abartmamak gerektiği kanısındayım. Bu ülkenin bütün demokratikleşme, eşitsizlik, adaletsizlik, sömürü gibi sorunlarını çözeceğini düşünmek ham hayaldir. Bu Komisyondan beklenmesi gereken, silahlı mücadeleyi sona erdirecek, demokratik mücadeleye olanak verecek düzenlemeler yapmasıdır. Toplumun beklentisini fazla körüklemek hem gerçekçi olmaz hem de hayal kırıklığı yaratır.
Bir önceki müzakereler sürecinde görüşmeci heyetler bir ortak sonuç metni yazma aşamasına gelmiş, “Dolmabahçe Mutabakatı” olarak adlandırılan 10 Maddelik anlaşmanın üzerinden çok geçmeden Erdoğan tarafından “Ne Dolmabahçe mutabakatı? Nereden çıkmış böyle bir şey? Böyle bir mutabakat falan söz konusu değil” denerek masa devrilmişti. Bu Komisyonun çalışmalarının aynı kaderi yaşamaması açısından ne yapılmalı?
Toplumsal ve siyasi olarak sahiplenilmemiş her müzakere ve anlaşma her an ortadan kaldırılabilir. İlk süreçte toplumsal muhalefetin büyük bir kesimi çalışmaların dışında durmuş, eleştirmiş ve AKP oyunu olarak nitelendirmişti. Toplumda barış arzusu olsa da gerçek bir toplumsal ve siyasal sahipleniş yoktu. Bu gerçeği gözden kaçırmamak, Komisyon çalışmalarını barışı toplumsallaştırmanın zemini yapmak gerekiyor. Komisyon eğer başarılı bir çalışma yaparsa barış talebinin toplumsallaşmasına önemli katkı sağlayabilecektir.
Müzakere – mücadele diyalektiği doğru kavranmalı
Komisyon hem barış hem demokrasi vurgusuyla kurulmuş olsa da iktidar blokunun faşizmi kurumsallaştırma yürüyüşü kesintisiz devam ediyor. Öte yandan kamuoyu araştırmaları iktidar blokunun çoğunluğu kaybettiğini gösteriyor. Hız kesmeyen CHP mitingleri farklı kesimlerin rejimden hoşnutsuzluğunun sokaklarda dile getirildiği kitle gösterilerine dönüşüyor. Bu koşullarda muhalif güçler, özel olarak DEM Parti ve CHP ne türden bir ilişki içinde olmalıdır? Müzakere ve mücadele diyalektiğinin hayata geçirilmesi ve en geniş antifaşist güçlerin birliği açısından erken seçim talebi ön açıcı bir rol oynayabilir mi?
Tüm bu sürecin en tehlikeli ihtimali Kürt toplumsal hareketinin diğer toplumsal muhalefetten kopması (koparılması)dır. Bu nedenle müzakere ve mücadele diyalektiği doğru kavranmalı ve ortak mücadele zeminleri oluşturulmalıdır. Kürt halkının taleplerine ve barış sürecine uzak kalarak sadece iktidarı devirecek seçim için çağrı yapmak somut durumda gerçekçi gözükmüyor. Böyle bir seçime şiddetle ihtiyaç var ancak bunu ancak toplumsal ve siyasal muhalefetin ortak bir Demokrasi Koalisyonu içinde davranmasıyla mümkün kılabiliriz.
Bunu başarmak için CHP ve DEM Parti’ye olduğu kadar sosyalist sol kesimlere de önemli görevler düşüyor. İktidarı ve Tek Adam Rejimini eleştireceğim derken sürekli olarak Kürt siyasal ve toplumsal hareketiyle arasına muhalefet koyan bir solun bunu başarması mümkün olmayacaktır. Kürt hareketinin eleştirilecek birçok yanı olabilir ve vardır ama bunu yoldaşça ilişkiler içinde ve ortak mücadele içinde gerçekleştirmek gerekir.
Ortak mücadele olmadan yapılacak bir erken seçim partiler arasında milletvekili pazarlığına dönüşecek ve muhtemelen başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Tek Adam Rejiminden kurtulma mücadelesi CHP ve DEM Parti’ye ihale edilemeyecek kadar önemlidir. Sosyalist Sol’un bu iki partiye ne yapması gerektiğini söylemeyi bırakıp, bu süreçte mücadeleyi örgütleyecek bir Sol Odak oluşturması önemli bir ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır.