Görsel yapay zekayla oluşturulmuştur.
Türkiye bir kez daha yeni bir “yargı reformu” başlığıyla karşı karşıya. Ancak bu kez, “11. Yargı Paketi” denilen düzenlemenin satır aralarında çocuklara, yani toplumun en korunmasız grubuna dokunan sert rüzgârlar esiyor.
Adaletin kalkanı olması gereken yasalar, çocukları korumak yerine cezalandırıcı bir mantığın gölgesine itiyor.
Devlet, çocuklara ulaşmak yerine onlardan korunmayı tercih ediyor. Oysa “suç işleyen çocuk yoktur; suça sürüklenen çocuk vardır.” Bu fark, adaletin vicdanıdır.
Yeni düzenleme, cezaları artırmayı ve yargılama süreçlerini “hızlandırmayı” hedefliyor. Ancak hız, çoğu zaman adaletin yerini aceleciliğe bırakır.
Bir çocuğun ifadesi alınırken onun korkusu, travması ve gelişim düzeyi dikkate alınmazsa, alınan “itiraf” adalet değil, zorunlu sessizliktir.
Çocuğun Üstün Yararı Geriye İtiliyor
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesinde güvence altına alınan “çocuğun üstün yararı” ilkesi, bu paketle geri plana itiliyor.
Örneğin, çocuklara yönelik suçlarda cezaların artırılması ya da çocukların kapalı cezaevine gönderilme süresinin uzatılması “toplumu koruma” gerekçesiyle savunulsa da, bu yaklaşım çocuğu topluma kazandırmak yerine sistemden dışlıyor.
Bu düzenleme ile çocukların “rehabilitasyon” ve “eğitim” yoluyla yeniden topluma kazandırılması yerine, onları erken yaşta cezalandıran bir anlayış güçleniyor.
Oysa psikologlar ve çocuk gelişimi uzmanları açıkça söylüyor:
Kapalı cezaevinde uzun süre kalan çocuklar, travmalarla ve damgalanmayla karşılaşıyor; bu da onları gelecekte daha çok suça yönelme riskiyle baş başa bırakıyor.
Gerçek reform, çocukları cezalandırmak değil, topluma yeniden kazandırmak olmalıdır.
Çocukların suça sürüklenme nedenleri yoksulluk, eğitim eksikliği, aile içi şiddet ve sosyal dışlanmadır. Devletin görevi, bu nedenleri ortadan kaldırmaktır — cezaları ağırlaştırmak değil.
Adaletin Ölçüsü
Bir ülkenin adalet anlayışı, çocuklarına nasıl davrandığıyla ölçülür.
Ve biz bugün, çocuklara değil, cezaya inanan bir hukuk anlayışıyla karşı karşıyayız.
Gerçek adalet; korkutmak, susturmak ya da cezalandırmakla değil, iyileştirmek, eğitmek ve dinlemekle mümkündür.