GÜLFER AKKAYA yazdı: “KHK’lar ile işinden edilen ve Ankara’nın göbeğinde açlığa yatan insanlar var. Haksızca ellerinden alınan işlerini geri almak için ölüme yatmışlar… Öldürülen evladının küçük bir parçasına ulaşıp, oğlunun da diğer ölüler gibi mezarının olmasını isteyen, bunun için açlığa yatan yaşlı bir baba var.”
GÜLFER AKKAYA
Anımsar mısınız bilmem, AKP ya da o zamanlar Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, kendinden önceki iktidarları anımsatarak kendi dönemlerinde işkence ve insan ölümlerinin olmamasıyla övünürdü.
Sonra eski ortağı yeni düşmanı Gülen ile beraber başta Kürtler olmak üzere, sosyalistler, öğrenciler toplu şekilde kumpaslarla gözaltına alındı. İddiasız iddianamelerle yargılandılar. O dönem Gülencilerle doldurulan Yargı ve Emniyet bu operasyonların başat unsurlarıydı. Nihayetinde tüm bu siyasi operasyonların sorumlusu AKP/C idi. Devlet kurumlarını aralarında paylaşan ortakların rolleri farklı, misyonları aynıydı. Birlikte plan yapıyorlardı.
Çok sürmedi operasyon halkaları genişletildi. Sosyalistler ve Kürtlerin yanı sıra demokratlar, gazeteciler, avukatlar, akademisyenler art arda gözaltına alınıp tutuklanmaya başlandı.
Siyasi operasyonların başlayıp hızla devam ettiği dönemde Ordu, Yargı ve Emniyet’in Gülencilerin elinde olduğu kabul edilmiyordu. Gülen gözü yaşlı fani olarak gösteriliyor, AKP içinde ve dışında nice zat onun nasıl güzel bir insan olduğunu anlatmaktan telef oluyor, eteğini öpmek için kapısında sıraya diziliyordu.
Dünya dönüyor, siyasi ortaklıklar çıkarlar zemininde oluyordu. Pensilvanya ve Ankara arasındaki ortaklık da son buldu. Bir de ne görelim, gözü yaşlı dini lider meğer önemli bir sermaye gücüne sahip, devletin içinde ve uluslararası alanda örgütlü bir vatan haini çıkmasın mı!
“Ne istediniz de vermedik” itiraflarının ardından bu kez operasyonlar Gülencileri de kapsadı. Hem de bir zamanlar onların Kürtlere, sosyalistlere, Ergenekonculara yönelik kullandıkları yöntemlerin aynısı ile.
Bir zamanlar Ordu’nun, Emniyet’in ve Yargının Gülencilerle doldurulduğunu kabul etmeyen AKP’liler şimdilerde bu kurumları Gülencilerden temizleyip, kendi kadrolarıyla doldurmakla meşguller.
Kendi dönemlerinde insanların ölmemesiyle gurur duyanların ipliği Kürt sorununda “barışçı yöntemlerin” son bulup şiddet ve savaş politikalarının başlaması ile ortaya çıktı. Sivil alanlar dahil Kürtlere ve devrimcilere yönelik katliamlar art arda yaşanmaya başladı.
Yıkılıp yok edilen şehirler, parçalanan çocuk bedenleri, çeşitli şehirlerde peş peşe patlatılan bombalar, panzerlerle yatağında uyurken öldürülen çocuklar, mahallesinde arkadaşlarıyla eğlence dönüşü katledilen Alevi gençler, 18 yaşında üst düzey örgüt sorumlusu diye lanse edilerek katledilen genç bir kadın ve diğer kadınlar, cemevinde cenaze uğurlamaya gelen gencecik bir adam, Gezi’de katledilen gençler…
AKP iktidarı döneminde neler yaşandığını anlamak için basit bir test yeterli. Başınızı çevirip etrafınıza baktığınızda sadece son 3 yıl içinde yaşanan katliamlardan dolayı hayatlarını kaybeden, sakatlanan, yaralanan, vücudunda şarapnel parçaları ile yaşamak zorunda kalan ne çok insan olduğunu fark edeceksiniz.
OHAL, polis devleti, sivil faşizm ile en ağır devlet şiddeti alabildiğine sıradanlaştı AKP iktidarı zamanında. Yine hatırlayacaksınız, kentlerde bombaların patlaması, kentlerin yıkılması dahi sıradanlaşmıştı.
Oysa bir zamanlar AKP ve Erdoğan’ın gurur duydukları şey kendi iktidarlarında ölümlerin yaşanmamasıydı.
Şimdilerde neredeyse ölüm haberi almadığımız bir tek gün yok. Bazen aynı gün içinde birden çok insan ölüyor. Yani yaşamları son buluyor. Yani en temel hak, birincil hak olan yaşam hakkı ellerinden alınıyor.
Üstelik artık sadece bombalar, gazlar, silahlarla da ölmüyor insanlar. KHK’lar nedeniyle işinden edilen, yıllardır iş bulamadıkları için gururu incinen insanlar birer birer sessizliğin çığlığı ile intihar ediyor.
Kentlerin meydanlarında açlık grevleri ile ölüme yatan insanlar var.
Öldürülen evladının küçük bir parçasına ulaşıp, oğlunun da diğer ölüler gibi mezarının olmasını isteyen, bunun için açlığa yatan yaşlı bir baba var.
KHK’lar ile işinden edilen ve Ankara’nın göbeğinde açlığa yatan insanlar var. Haksızca ellerinden alınan işlerini geri almak için ölüme yatmışlar.
Kendi iktidarlarında insanların ölmemesiyle gurur duyanların elinde bugün halkın ne hale geldiğinin resmidir tüm bunlar. Bu resimle gurur duyabilecekler mi bakalım?
İnsanlara iş, aş, ekmek bulmakla sorumlu olan iktidarın kapısında işsizlik nedeniyle intihar ederek, açlığa yatıp ölümü göze alyor insanlar. Ve iktidar ıslık çalarak bir şey yok havası yaratıyor.
Çocuğunun ölü bedenini almak için meydanda ölüyor bir baba. 75 gün olmuş, iktidardan tık yok.
Direndikleri için mi bu duymazlıktan gelme? Başkaları da onlara bakar direnir, diye mi bu korku?
Daha nereye kadar? Bu inat, bu sessizlik, bu kibir? Nereye kadar? Ne istiyorsunuz, açlıktan ölsünler mi?