A. HALUK ÜNAL – Diğer Yazıları
8 Haziran projeksiyonuna devam etmek gerektiği açık.
Bir teşhisle başlamak istiyorum.
Yeni seçim kampanyamız hayırlı olsun.
Vadesi üç ay mı desem, üç yıl mı desem; yeni bir seçim kampanyası başlamış bulunuyor.
Ama bu kampanya öncekilerden çok farklı yürüyecek.
Bu kez, hiç bir partinin kendisini, arzu ettiği kurgu içinde anlatması mümkün değil.
Tersine varolan potansiyel kaotik ortamın sunduğu denklemlere verilecek yanıtlar, getirilecek teklifler, yeni kampanyanın iletişim ve tanıtım unsurları olacak.
Tam burada, önermemi iyi anlatabilmek için, bu noktaya dönmek üzere büyük bir parantez açmam; çok alakasız bir konuya geçtiğimi düşündürebilecek bazı şeyleri anlatmam lazım.
En kadim sanatlardan birisi, hikaye anlatıcılığı.
Binlerce yıldır insanın, kendisini tanımak, başkasını anlamak, kendisiyle mukayese edebilmek için başvurduğu en yaygın, en kitlesel davranışlardan.
Masallar, mitolojiler, tiyatro, edebiyat ve sinema, tarih, tamamı da bu varoluşsal davranışın kazandığı farklı biçimler.
Çünkü hem her birimizin, hem de topluluklar olarak varoluşumuzun temeli, yaptığımız yolculuklar.
Hikayelerimizin temelinde de mutlaka bir kahraman söz konusu.
Tekil hikayemizin kahramanı tek tek her birimiz, kollektif hikayemizin kahramanı da kimliklerimiz. Bazen milliyetimiz, bazen partimiz, bazen felsefemiz.
Kollektif kimlikler de kahramansız olmaz.
Joseph Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu”adlı kitabı, hikaye anlatma kültürümüzün bütün tarihini, anlamını mükemmelen, derinlemesine özetleyen bir çalışma. Meraklısına…
Bu kitabı okuduktan sonra farkedeceksiniz ki, tarih, siyaset, kültür, toplumsal bilinçaltımız, hepsi hikayelerle kurulan yapılar.
Bizlerin “terörist, bebek katili” olduğumuz da bir hikaye, “özgürlük savaşçısı” olduğumuz da. Peki hangisi gerçek, hangisi bilgi ve hakikat?
Ve her hikaye “kahramanlar” aracılığıyla yaşar ve anlatılır.
Bakın en başarılı hikayelere, sıradan birinin başına sıradışı bir olay gelir ve “kahramanımız” o güne kadar hayatında varolmayan yeni bir hedef edinir.
Artık o hedefe ulaşmak, varoluşsal bir meseleye dönüşmüştür.
Ve yolculuk başlar.
Bundan sonrası kahramanın hedefine ulaşmak için karşısına çıkan veya çıkarılan engelleri aşma mücadelesidir.
Engeller ne kadar güçlüyse, zorsa, kahramanımız da o kadar değişir, yenilenir, kendisine şaşıracak kadar beklemediği davranışlar içinde bulur kendisini.
Mesela, Gezi isyanında kendisine şaşırmayan, kendisini hiç ummadığı hal ve davranışlar içinde bulmayan kaç kişi vardır sizce?
Kendisine “kadro, profesyonel devrimci” diyenlerin bile ezberleri bozulmadı mı?
İzleyicinin ya da okuyucunun ise hikaye ile ilişkisini belirleyen, aslında kendisini arama, kendisini anlama ihtiyacıdır.
İyi anlatılmış hikayeler, kahramanlarla özdeşim kurmamıza, kendimizi kahramanın yerine koymamıza neden olur. Böylece artık biz de kahramanın yolculuğunun parçası haline gelir, ilgiyle hikayeyi dinleriz.
Siyasette aynı mekanizma katılımı da gerektirir. Şu ya da bu biçimde bu bir hikayenin parçası olmak, kahramanlarından biri haline gelme imkanını sunar siyaset.
Kollektif kahramanlardan birisi olmak, karşımıza çıkan engelleri aşmanın yolunu da kollektif olarak bulmayı gerektiriyor.
Gezi isyanıyla başlayan, HDP’nin barajı geçmesiyle ilk perdesi kapanan yeni yolculuğumuzda, asıl “macera” şimdi başlıyor.
Artık elimizde yeni bir hikaye ve yeni bir kollektif kahraman var.
Ve istiyoruz ki, şu ana kadar herkesin izlediği yeni “kollektif kahramanın” yolculuğuna, toplumun önemli bir kesimi de katılsın.
Bunun birinci ve temel şartı hepimizin, anlattığımız hikayeyi doğru ve benzer biçimde algılayabilmemiz.
Elbette son derece yalın; tıpkı Demirtaş gibi, bugüne kadar topluma anlatılmış ana akım hikayelerin yerine gerçeğin ve hakikatin bilgisiyle kurulu kendi hikayemizi egemen kılmamız şart.
Bunun için kollektif kahramanımızın önündeki engelleri de doğru tespit etmek, doğru tasnif etmek ve tek tek kararlılıkla aşmak zorundayız.
Parantezi kapatıyorum.
Bence 7 Haziran zaferinin bize sağladığı ilk ve en önemli bilgi; toplumun ahlaklı, modern, eşitlikçi, yenilikçi, adil ve mütevazı kahramanlara duyduğu büyük ihtiyaçtır.
Demirtaş ve Yüksekdağ başta olmak üzere, bütün sözcülerimiz bu özelliği taşıyor ve kanıtlıyor olmasaydı, emin olun ağzımızla kuş tutsak, bu başarıyı elde edemezdik. Elbette bu da yetmezdi, eğer sözcülerimizin iddialarını, vaatlerini, Diyarbakır saldırısı gibi sınavlarda, şaşırtıcı, hayranlık verici bir disiplin ve sağduyuyla, doğrulayan bir kitle olmasaydı yine yetmezdi.
Daha dün geceden itibaren politikanın reel sularında düşmanlar dostlar entrikaları, koalisyon kumpasları konuşulmaya başlandı bile.
Yani ahlaksız, ilkesiz siyaset hemen başını kaldırdı.
Son derece karmaşık ve zor bir denklemin karşısındayız.
İşsizlik ve yoksulluk içindeki toplum ciddi bir ekonomik kriz tehdidi ile karşı karşıya. Şu anda toplumun kafası eminim karmakarışık. Özellikle de asıl kazanmamız gereken AKP kitlesinin.
AKP, içinde “fabrika ayarlarına dönelim” diyenlerle, “halk kaosu seçti; kendi düşen ağlamaz; anlasınlar istikrar için tek parti iktidarı ve başkanlık lazım;” diyenlerin çatışması sonucu zor yönetilen, bütünlüğünü ve istikrarını kaybetmiş bir birinci parti. Ve hala onda umut bulan, AKP dışındaki partilere karşı korkularıyla, önyargılarıyla yaşayan bir % 40.
Yani AKP’nin anlattığı hikayeye, yarattığı kahramanlara ikna olmuş büyük bir kesim.
Birinci Cumhuriyetin dağılan statükosunu, bir türlü çoğalmayan, üremeyen, modernist milliyetçiliği ve neoliberal siyaseti bayrak edinmiş, 80 yıldır askerin alo Fatihlerince anlatılan hikayeye inanan beyazların partisi, CHP.
Önceki gece, belli ki yetkili kurullarca oturup, tartışılmış, Başkan yerine sözcüyle açıklanması tercih edilmiş, Haluk Koç’un şaşkınlık verici basın metni.
Yeni hükümetin adayı olduklarını iddia edecek kadar pragmatik, küçük hesapların siyaseti.
Sanki en temel sorunumuz, yeni hükümetin hangi partiyle oluşacağı?
Ve nihayet, Turan’ın yolunu kaybetmiş; piyasa ekonomisiyle, Turan hayalleri arasında ne yapacağını bilmeyen, nefretle ve korkuyla yaşayan, 80 yıllık Cumhuriyetin hikayesine en az CHP’liler kadar inanan siyahların partisi MHP.
Dün gece başkanları hemen yeni bir seçim diye basbas bağırıyordu.
Belli ki malum matematik dehasıyla bu seçimde şu kadar büyüdük, hemen ikincisi olursa şu kadar daha büyürüz gibi bir küçük hesabın mahkumu olmuş durumdalar.
Önümüzdeki üç ay, bütün partiler yeni bir sınavdan geçecek.
Hükümet kurmanın neredeyse imkansız olduğu, ama Başkanlık divanı kurulduğu andan itibaren neredeyse bu toplumun tam temsiliyetine, bütün renklerine sahip yasama organının tam yetkili, çalışır durumda olacağı bir sınav.
Her parti ne yapmalı sorusuna vereceği yanıtlarla, bir kez daha sınanacak.
Yani “kahramanlarımız” yolcuğun ilk sekansında önüne çıkan bu altı sakal üstü bıyık engeli nasıl aşacak?
Toplumun mutluluğu, huzuru, esenliğinden ne anlıyorlar.
İçine girdiğimiz koşullar, halkın alışık olduğu geleneksel ahlaksız, fırsatçı, ilkesiz siyaset açısından, yeni ve sert bir iktidar savaşını ima ediyor.
Bunu iyi biliyor ve alışıklar.
Peki, bu iki önemli ihtiyacın örtüşmediği anlarda, parti çıkarı yerine, halkın çıkarını öne aldığını kanıtlayabilecek kim?
İşte yeni kahramanımız, yani HDP, şu ana kadar girdiği bütün sınavlarda, bu konuda hayranlık verici kanıtlar sunduğu için, oy alamasak da en yüksek sempatinin sahibiyiz.
Demirtaş ve Yüksekdağ da dönemin yıldızı!
Bence önümüzdeki süreç, seçim sürecindekinin on misli sınavdan geçirecek, bütün partileri?
Kollektif akıllarımız ve reflekslerimiz sınanacak.
İşçi ve emekçi sınıfların sadece yoksul değil; ahlaklı, ilkeli, diğerkam siyasete de aç olduğunu artık biliyoruz.
Yani hem karnı, hem gönlü aç bu toplumun.
Ve metropollerde herkes, köpek gibi yalnız!
Bütün toplumun çok acil beklentileri var.
Biz doğamız gereği koalisyon pazarlıklarında kaybolmayacağız.
Ama bir şey daha yapmalıyız, AKP nin yarattığı idari tahribatın düzene konması, bazı acil ekonomik önlemlerin alınması (emeklilere, asgari ücretlilere vaatler gibi) sağlıklı bir seçim ve partiler kanunun düzenlenmesi vb bir acil eylem planını topluma ve yasama organına sunabiliriz. Sunmalıyız.
Emin olun ki çok çok popüler olan ve kaliteli bulduğumuz bütün hikayeler, yeni bir kahraman yaratabildiği ölçüde başarılı olurlar.
Biz, bu kahramanı 40 yıllık bir mücadelenin içinde pişire pişire yarattık.
Ama çok önemli bir eksiğimiz var ki, hala bu büyük çoğunluğu muhafazakar (solcusu ve sağcısıyla) toplum, kahramanımızın hikayesini farklı biliyor.
Bu nedenle, terörist ve bebek katiliyiz, onların nezdinde.
Bu nedenle bir süre, “ah keşke bütün teröristler senin gibi olsa evladım” teranesini dinleyeceğiz.
Ta ki, kendi hikayemizin doğrusunu, bütün topluma anlatana kadar.
Sonuç olarak, bu yeni seçim kampanyası süreci, kültür cephesinde ve ekonomi cephesinde büyük bir yığınak yapmayı gerektiriyor.
Bütün piyasalarda çoook uzun zamandır “kötü para iyi parayı” kovdu.
Para ve kar merkezli başarı tanımları, bütün iyi ve kaliteli gerçek marifet sahiplerini yıldırdı, “yenik” düşürdü. Arsızlar, hırsızlar, iki yüzlüler revaçta.
Yeniden kalitenin, samimiyetin, yalınlığın, derinliğin ve hakikatin egemen olacağı bir agoranın oluşmasına öncülük etmek de bizlere düşüyor.
İyi olan, kaliteli olan herşeyi istiyoruz.
İlk kez gerçek solun hükümet olabileceği bir patika açıldı önümüzde. Ve bunu yapabiliriz.
Kampanyamız hayırlı olsun!
Afrin, Suriye