Yeni Türkiye’nin 2015’inden, George Orwell’in 1984’üne bir yolculuğun öyküsüdür bu.
Geçtiğimiz günlerde, Beşiktaş’ta otobüs durağında bekleyen genç bir yurttaş önce polisler tarafından kelepçelenmiş daha sonra da takım elbiseli siyah gözlüklü adamlar tarafından siyah minibüs tarzı bir araca bindirilerek götürülmüştü.
O sırada yine aynı durakta bulunan bir kadın, genç adamın sadece (büyük ihtimalle o sırada caddeden geçen araç konvoyunu belirterek) ‘kim geçiyor yine’ dediğini söylemişti. Söz konusu araç konvoyunun ise, o sıralarda İstanbul’a gelen Erdoğan’a ait olduğu tahmin edilmişti.
1984’te tasvir edilen korku ütopyasında yaşanan olayların benzerleri gün geçmiyor ki ülkemizde de yaşanmasın, görülmesin.
Öncelikle belirtmekte fayda görüyorum. 1984’te yer alan düşünce polisi, insanların bırakın ‘söylediklerine’ mevcut düzene ve iktidara karşı olan herhangi bir memnuniyetsiz, olumsuz ‘yüz ifadelerine, mimiklerine’ bile en ufak bir tahammül göstermemektedir. Hatta bunun cezası ‘apar topar gözaltına alınıp, ortadan kaldırılmaktır.’
Bir başka örnek vermek gerekecek olursa, 1984’de tüm suçların en büyüğü ‘düşünce suçudur’. Bunun yanı sıra yazı yazmak yasaktır. Hatta insanların düşünüp, yazı yazmamalarını önlemek için yeni bir dil bile geliştirilmiştir. Tüm bunların yansıması olarak cezaevlerinde sadece ‘düşündüğü ve düşüncesini ifade ettiği için veya yazı yazdığı için’ hapis yatan binlerce insanı örnek gösterebiliriz.
1984 ve 2015 Yeni Türkiye’si arasındaki birtakım söylem benzerliklerine de değinmek istiyorum. ‘BİG BROTHER’ yani ‘BÜYÜK BİRADER’. Bu kişinin gözü sürekli gözü üzerinizdedir. Kafanızı çevirdiğiniz her yerde o vardır. (1984’deki tele ekranlarda, 2015’deki televizyonlarda.) Kimse o’na karşı olamaz. O’na karşı olanlar cezalandırılır. O’nu sevmeyenler cezalandırılır. O ne derse o’dur, öyle ya da böyle o olur. İnsanlar iki kere iki dört bile diyemezler, o ve onun söylemlerini benimsemiş kimseler iki kere iki ‘altı’ diyorsa, altıdır. Dört diyemezsin. Dersen sonuçlarına katlanırsın. ‘BÜYÜK BİRADER’in Yeni Türkiye’deki yansımasını sanırım bu saatten sonra ifade etmeye gerek kalmadı.
Bu gibi hadiseler dışında 1984’te görülen ‘korku ile sindirme’ politikalarının ülkemizdeki yansımalarını AKP iktidarı dönemi boyunca gözlemleyebilmek mümkün olmuştur ve olacaktır.
Son olarak 1984’deki ‘çift düşün’ furyası, günümüz Yeni Türkiye’sindeki ‘az düşün’ furyasının bir yansıması olarak görülebilir türdendir.
Türkiye her geçen gün bir korku ütopyasına dönüşmektedir. Geçmişte yazılmış bilim-kurgu, ütopya-distopya romanlarının çoğu, gelecekte karşılığını tam olarak olmasa da yine de bulmuş, tasvir edilenlerin tam olarak aynıları olmasa da benzerleri gerçekleşmiş ve bu romanlar adeta geçmişten, geleceğe yansımalar yapmıştır. Aynı yukarıda bahsettiğim ‘yansımalar’ gibi.
Bu arada yer vermeden edemeyeceğim bir hadiseyi de yazıma taşımak istedim. Ülkemiz geçmişte de bir ‘korku ütopyası’na dönüştürülmeye çalışılmıştır. Seksen darbesi sonrası yapılan kısacası tüm ‘insanlık dışı’ hareketlerin, oluşturulan ‘insanlık dışı’ söylemlerin, ne yazık ki bir insan tarafından söylendiği ve oluşturulduğu gerçeği, milyonlarca masum insanı, bunun sorumlusu kişi ile aynı soydan olmanın utancını yaşatacaktır ki yaşatmıştır. Kısacası insanlığından utandırmıştır.
Tüm bu ‘insanlık dışı’ suçların sorumlusunu Kenan Evren’in, verilecek çok hesabı, çekecek çok cezası olmasına rağmen ömrü boyunca ne hesap vermiştir, ne ceza çekmiştir. Aksine ‘paşa’lar gibi yaşamıştır. Ta ki geçtiğimiz 10 Mayıs’a kadar.
Ne nur içinde, ne de huzur içinde yatmasını temenni eder. İşkenceler ettiği, canlarına kıydığı gencecik fidanların iki ellerinin, iki yakasında olmasını arzu ederim!
…
Son olarak İrfan Erdoğan’ın ‘İnsan, Toplum, Tarih ve İletişim’ kitabında yazdığı şu satırlar ile veda etmek istiyorum. ‘İnsanlık, adalet, eşitlik, hak ve hukuk isteyen düzen bozucular, vatan hainleri panzerlerle basınçlı soğuk su duşu verilerek kendilerine getirilmeye çalışılır. Duş yetmezse, coplarla okşanarak simülasyonla kendine gelmeye teşvik edilir. O da yetmezse ‘kurşun diyeti’ verilerek şok tedavisiyle geri kalanların akılları başlarına getirilir; Orduları besleyen ve kitle imha silahlarını üretenler her gün kitle iletişim araçlarıyla terörizmi lanetlerler.’