Kadın işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda, öncelikle mevcut işçi sağlığı ve güvenliği yasaları ve politikaları toplumsal cinsiyet açısından gözden geçirilmeli. Kadınların ev içi emeğini merkezine alan bir iş tanımı üzerinden yeniden düzenlenmelidir.
Kadın merkezli işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışı inşa etmek istiyorsak, sadece kapitalizmi değil, kadınları ezen, sömüren diğer sistemi patriyarkayı da hesaba katmak zorundayız. Çünkü bu iki sistem birbirinin değirmenine su taşırken, kadın yaşamları sönüp gidiyor.
Geleneksel işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışı toplumsal cinsiyet karşısında tarafsız gibi görünür, çalışmadan kaynaklanan hastalıklar ve riskler herkes için aynıymış gibi yansıtılır. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet farklılıklarının kadın ve erkeklerin ücretli işlerini ve hayatlarını farklılaştırdığı, işyerlerinde karşılaştıkları hastalıkların ve risklerin de farklı olduğu, işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışının, toplumsal cinsiyet bakış açısıyla gözden geçirilmesi gerektiği, Batı sendikalarında 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren tartışılmaya başlandı. Yapılan ilk işlerden biri genel olarak çıkarılan meslek hastalıkları listelerini, kadınlar açısından taramak oldu. Bu liste içinde tahmini veya kesin olarak bu kadın meslek hastalığı denilebilecek hastalıkların sayısı çok azdı.
Batılı kadın uzmanlar 20 yılı aşkın süredir bu konuda çalışılmasına rağmen tanımlanmış meslek hastalıkları içinde kadın meslek hastalıklarının sayısının hâlâ çok düşük düzeyde olduğundan yakınıyorlar.
Alman Metal İşçileri Sendikasının (İGMetall) Eğitim Merkezi uzmanlarından Doç. Dr. Ulrike C. Kannengiesser işyeri pratiklerini de göz önünde bulundurarak yaptığı “Kadınlar için İşçi Sağlığı ve İş güvenliği” isimli araştırmada kadınlara ait meslek hastalıklarının düşük olmasını ve yeterli koruma önlemi bulunmamasını, bir kısır döngü olarak tanımlıyor: “Kadınların yaptıkları işler kolay ve güvenlidir, ön yargısından hareket ediliyor. Bu ön yargı kadınların çalışma şartlarının iyileştirilmesini ve onlara özgü koruma tedbirlerinin geliştirilmesini ve onlara özel program yapılmasını engelliyor. Bu durumda kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı yerlerdeki riskler görülmüyor ve ölçülmüyor. Kadınların hastalıkları onların bilgisizliğine ya da hormonal yapıları vs. gibi şeylere bağlanıyor. Ölçülmeyince kadınlara ait hastalıklar meslek hastalığı olarak tespit edilemiyor. Tespit edilmeyince ön yargı pekişiyor…” Tekrar başa dönülüyor ve bu kısır döngü devam ediyor.
Bir örnek de bizden verelim. Akort çalışma kadınlara dair bir çalışma biçimidir. Akan bant üzerinden kadın işçiler, el becerilerini kullanarak beş on saniyede bir şey üretir, ya da üretilmiş parçalara bazı şeyler eklerler, genellikle ayakta dururlar, eller bazen de vücudun bir bölümü çok hızlı bir ritimle, aynı hareketi yapar durur. Bu boyun, bel fıtıkları, kas yırtılmaları, karper tunel sendromu gibi rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olur. Böyle bir iş yerinde çalışan kadın işçi, sendikanın yönlendirmesiyle meslek hastalıkları hastanesine gittiğinde kendisine söylenen şuydu: “Ne malum işyerinde olduğu, belki evde temizlik yaparken olmuştur!”. 15 sene kontrol yaptığı için gözleri bozulan bir kadına, meslek hastalıkları hastanelerinde “Sen evde nakış işliyorsundur, ondan olmuştur” denilebiliyor.
Kadınlar erkeklerden farklı olarak evde de çalışıyorlar ve bu işleri evde ücretsiz olarak yaparken hasta olup, ev kazalarına maruz kalabiliyorlar. Ama bunun ötesinde evde ücretsiz yapmış oldukları bu işler, ücretli emek sürecinde karşılaştıkları riskleri ve hastalıkları da etkiliyor ve artırıyor. Evdeki işler, çocuk ve hasta bakım yükü kadının üstünden alınmadığı sürece, makinelere, mekanın havalandırmasına vs. bakıp, işyerinde kadın ve erkeğin riskinin aynı derecede olduğu söylenemez.
Kadın işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda, öncelikle mevcut işçi sağlığı ve güvenliği yasaları ve politikaları toplumsal cinsiyet açısından gözden geçirilmeli. Kadınların ev içi emeğini merkezine alan bir iş tanımı üzerinden yeniden düzenlenmelidir. Kadınların yoğun olarak çalıştığı sektörler ve kadınlara ait yeni çalışma biçimleri göz önünde bulundurularak risk analizleri ve hastalık, sağlık tanımları yapılmalıdır. Ayrıca cinsel taciz, kadına yönelik şiddet, kadınlara dair riskler olarak analizlerde yer almalıdır.
Kısacası bu toplumda kadınlar erkeklerden farklı yaşadıkları için riskleri ve uğradıkları meslek hastalıkları birbirinden farklı. Kadın merkezli işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışı inşa etmek istiyorsak, sadece kapitalizmi değil, kadınları ezen, sömüren diğer sistemi patriyarkayı da hesaba katmak zorundayız. Çünkü bu iki sistem birbirinin değirmenine su taşırken, kadın yaşamları sönüp gidiyor.
* İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği birimleri, komiteleri oluşturmalı. Bu komiteler içinde kadın işçi sağlığı ve güvenliği konusunda uzmanlaşmış bir ya da iki üye bulunmalı.
* Kadınların işyerindeki konumları ve karşı karşıya oldukları riskleri ve işyerindeki cinsel taciz ve sataşma ve kadına yönelik şiddeti de içine alan özel raporlar hazırlanmalı bu raporlar genel raporlara yansıtılmalı.
* Kadınlar bireysel olarak ya da işyerlerindeki konumları üzerinden gruplandırılarak ağrı günlükleri oluşturmaları konusunda yönlendirilmeli. Raporlara kadınların evde yaptıkları işler, orada harcanan zaman vs. mutlaka yansıtılmalı.
* Risk analizi yapılırken, kadınlara ilişkin özel riskler (koca dayağı, baba şiddeti) anlatılmalı.