Murat Yetkin’in dünkü Radikal Gazetesi’ndeki yazısı, Hürriyet’ten Şebnem Turhan’ın Türk Lirası’nın değer kaybı hesabını veri alarak kaleme alınmıştı. Şebnem Turhan’ın hesabına göre Türk Lirası iki yıl içinde yüzde 40 değer kaybetmişti.
Gezi isyanı esnasında “faiz lobisi” lafını ağzından düşürmeyen Erdoğan’ın hediyesi bu Türk Lirası’na… Erdoğan faizlerin aşağıya çekilmesi için Merkez Bankası’nın başında boza pişiriyor. Dert Haziran 2015 Seçimleri yaklaşırken seçim ekonomisi ile oyları arttırmak. Sonuç ne? Sonuç Erdoğan Lobisi’nin maharetiyle Türk Lirası baş aşağı gidiyor.
Murat Yetkin dünkü yazısında, Şebnem Turhan’ın hesabını baz alarak şunları söylüyordu:
“Soru şu: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası ve Başkanı Erdem Başçı’ya faizleri daha da düşürmesi için çıkışmaya başladığı 16 Ocak tarihinden bu yana Türk Lirası’nın ABD doları karşısında değer kaybı nedir?
Hesaba göre 16 Ocak günü 1 dolar 2.30 imiş.
Ki bu dahi yüksek bir bedeldir.
Şöyle düşünebilirsiniz: Pek çok büyük şirket 2014’ün son aylarında hükümetin ve bankaların verdiği rakamlara dayanarak hazırladıkları 2015 bütçelerini 2.40 yıl ortalaması tahminine göre yapmışlardı.
Bu sınır daha 30 Ocak günü aşıldı. Eğri oturup doğru konuşalım, dolardaki yükselişin tek sebebi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası ve ekonomi yönetimine dair eleştirileri değildir; ancak Erdoğan’ın her çıkışı sonrasında Türk lirası Amerikan dolarına karşı biraz daha değer kaybetmiştir.
5 Mart itibarıyla dolar kuru 2.60’a dayanmıştır. Yine Hürriyet’ten Erdal Sağlam’ın bildirdiğine göre, 2.60 Türk bankalarının yurt dışından aldıkları döviz borcuna verdikleri teminat için kritik eşiklerden biridir.
Bu oranın bir başka anlamı da liranın dolar karşısında son bir buçuk ayda yüzde 12 değer kaybetmiş olmasıdır; bir başka deyişle son bir buçuk ayda fiili devalüasyon oranı yüzde 12’ye yakındır.
Ama değer kaybına biraz daha geniş açıdan bakınca karşımıza daha vahim bir tablo çıkıyor.
Biraz geriye gidelim.
Gezi protestolarının başladığı 27 Mayıs 2013 günü 1 Amerikan dolarının değeri 1.85 liraydı. Protestoların artık sönmeye yüz tuttuğu 3 Temmuz’da ise 1.95’e yükselmişti. Fark 10 kuruş idi.
Dönemim başbakanı Erdoğan bu artışı da gerekçeler arasında göstererek, Gezi protestolarının Türk lirasını değersizleştirip ekonomisini güçten düşürmek amacıyla uluslararası faiz lobisi tarafından kışkırtılıp yönlendirildiğini, hükümeti devirmeyi hedeflediğini söylemişti.”
Hangi lobi daha güçlü, etkili? Gezi’nin faiz lobisi mi, yoksa Erdoğan Lobisi mi? Fark iki kat, olduğuna göre Erdoğan lobisi…
Murat Yetkin bir de devalüasyon hesabı yapıyor:
“Şimdi hesabımızı Gezi protestolarının başlangıcından düne kadar yaparsak devalüasyon oranı ne çıkıyor, biliyor musunuz? Yüzde 40’tan fazla, Yüzde 41 küsur.
Türk parasının yüzde 40 değer kaybetmesine en yakın örneğimiz, 19 Şubat 2001’deki o meşum MGK toplantısının bardağı taşıran damla olduğu, ülke tarihinin en büyük mali krizidir.
Türk lirası Amerikan dolarına karşı birkaç gün içinde yüzde 40 küsur değer kaybetmiş, hepimizin cebindeki para birkaç gün içinde bir o kadar değersizleşmişti.
O mali krizin ekonomi üzerindeki, halkın alım gücü üzerindeki etkisi öyle oldu ki, Kemal Derviş’in davet edilip ciddi bir reformun mimarlığını yapması dahi üçlü koalisyonu düşmekten kurtaramadı; Erdoğan’ın AK Partisi işte o koşullarda yapılan 2002 erken seçiminde tek başına iktidara geldi.
Öyle görünüyor ki, 2001’de birkaç gün içinde yaşadığımız devalüasyonu, son iki yıl içinde yavaş yavaş yaşamışız; halkın alım gücü açısından olumsuz etkisi aynıdır, ama daha uzun süreye yayıldığı için bir travma olarak hissetmemişiz. Kaynar suya atılınca dışarı zıplayan, ama suyla birlikte ısıtılınca hissetmeyip haşlanan kurbağaların örneği geliyor akla.”
19 Şubat 2001 tarihinde gerçekleştirilen MGK Toplantısı’nda Ahmet Necdet Sever Anayasa kitapçığını Ecevit’in kafasına fırlatıvermiş, ardından ekonomi ipini koparmıştı. Birkaç gün içinde Türk Lirası yüzde 40 değer kaybına uğramıştı. AKP işte o atmosferin etkisiyle, ekonomik krizin halkın belini iki büklüm etmesinin de katkısıyla 2002 Seçimleri’nden başarıyla çıkmıştı. Nur topu gibi bir “ılımlı” İslami hükümetimiz oluvermişti. Şimdi işler tersine dönmüş vaziyette. Kapitalizmin yasası AKP’ye karşı işliyor artık. Lakin yasa tanımaz Erdoğan kapitalizmin yasalarını da tanımamaya kararlı. İlle de faiz düşecek diye tutturuyor. Nerede ise bütün aklı başında iktisatçılar, kendi yandaşları da dahil bırakalım faizi aşağıya çekmeyi, böyle giderse indirmenin gerekli olacağını söyleseler de, Erdoğan bildiğini söylemeye devam ediyor, Merkez Bankası Başkanı’na hain demeye kadar vardırıyor işi. Aynı, bütün gerçekler tersini kanıtladığı halde, Kabataş olayını ağzına pelesenk etmesi gibi…
Ne diyelim hayırlısı… Krizle gelen krizle gider… Tabii bir de artısı var… 2001’in koşullarında değiliz. Şimdi başını kaldırmış olan nur topu gibi bir muhalefet var. Rüştünü ispat etme yolunda kararlılıkla yürüyen HDP var. O bir de barajı aştı mı, seyreyleyin siz Erdoğan’ın ve AKP’nin krizini… Yani iktisadi krizle gelen iktisadi krizle gitmeyecek olsa bile iktisadi krizle gelen AKP’yi, HDP’nin başında olduğu toplumsal muhalefetin götüreceği koşullar filizlenecek.