Akbelen Ormanı’ndaki 740 dönümlük alanda bulunan ağaçlar, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerini işleten Limak Holding ve İÇTAŞ ortaklığındaki YK Enerji tarafından kesilmek istenmişti. Nedeni ise termik santrallere linyit sağlayacak açık maden ocağı yapmaktı. Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy halkı, Akbelen Ormanı’nın kesilmesine karşı nöbet direnişine başladı.
Direnişin başından beri İkizköylüler ile birlikte ormanda nöbet tutan Av. İsmail Hakkı Atal ile Akbelen Ormanı direnişini konuştuk.
Köylülerin, Akbelen Ormanı kesilirse yaşam alanlarını kaybedeceklerini bildiğini belirten Atal, şirketlerin artık halkı kandıramadığını söyledi. Atal, “Eskiden termik santral şirketleri, maden şirketleri çok rahat bir şekilde halka yalan söyleyip kandırıyordu. Bu şirketlerin yalan söylemek için paralı uşakları, ajanları vardı. Köylünün içerisine girerek para sahibi olacaksınız, çok iyi olacaksınız diyerek halkı aldatıyorlardı; ama artık yapamıyorlar. Çünkü İkizköylüler daha önceden neler olduğunu Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin çevresinde yaşayan mahalleleri kamulaştırılan yok edilen akrabalarından biliyorlar” şeklinde konuştu.
Ormanın etrafında köylülerin hem evlerinin hem de tarım arazilerinin olduğunu aktaran Atal, İkizköylülerin, termik santralin kömür ihtiyacı için ormanı vermek istemediklerini söyledi.
Ormanın, termik santralin yarattığı kirliliği temizleyen bir bariyer görevinde olduğunu belirten Atal, “Orman yok edilirse, kirletici yok edici Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin kömür pisliği buraya gelecek. Sınırlı da olsa yaşama imkanları olan insanlar artık o alanlarını da kaybedecek ve burada yaşayamayacaklar” dedi.
“Minareyi çalan kılıfını uyduruyor”
Yaklaşık olarak 2 buçuk yıldır ormanda direnişin olduğunu fakat fiili direnişin 17 Temmuz’da başladığını söyleyen Atal, “Nisan ayında Orman Genel Müdürlüğüne 740 dönümlük Akbelen Ormanı’nın kesim izninin iptal davası açtık. Yeniköy ve Kemerköy termikleri, Orman Genel Müdürlüğüne para yatırarak adeta Akbelen Ormanı’nın kesim iznini satın almış. Hokus pokus oyunları yapıyorlar. Para yatırıyorlar; Orman Genel Müdürlüğü ise gidiyor başka yerde sözde ağaç dikiyor. Bunlar kağıt üzerinde yapılan bürokratik, sahtekarca işlemlerdir. Minareyi çalan kılıfını uyduruyor” şeklinde konuştu.
Atal, “17 Temmuz’da Orman Genel Müdürlüğü’nün ekipleri Akbelen Ormanı’na gelerek ağaç kesmeye girişti 15-20 adet ağacı kesti. Köylülerin direnmesiyle jandarmanın müdahalesi oldu ve 2 gün sonrasında yürütmeyi durdurma kararı aldırdık. Bu kararı aldırdıktan sonra orman yangınları başladı. Ciğerlerimiz yanarken, 20 yılda yanan ormanlar 1 yıl içerisinde yanarken, yaşam alanlarımız bütün canlılar yok olurken ormana girip 100 küsur ağacı kestiler” dedi.
Ormanlar yanarken ağaçlar kesildi
Termik santralci şirketin, Denizli’den orman yangınlarını söndürmek için gelen gönüllü köylülere yangının sıçrama ihtimali var diyerek ormandaki 100 küsur ağacı kestirdiğini ifade eden Atal, “Biz müdahale ettik hemen; fakat bu akıl almaz bir olay. İnsanlar ölüyor, doğa yok oluyor, ormanlar yanıyor. Bunlar hala kömür, para, termik derdinde. Bu gerçekten bir akıl tutulması. Kapitalizm kapitalistlere doğru karar verme, idrak edebilme ve düşünebilme yeteneğini kaybettirmiş. Zihinleri mutasyona uğramış bunların. Belki kendileri ölecekler hala para derdindeler, termik derdindeler. Bu akıl tutulması bizim algılayabileceğimiz bir şey değil” şeklinde konuştu.
Yangın durmasaydı 30 kilometre alan yok olacaktı
Mazı ve Ören üzerinden Kemerköy termik santraline doğru yangının 1 hafta boyunca ilerlediğini aktaran Atal, bir hafta boyunca Kemerköy termik santralinde herhangi bir önlem alınmadığını ve elektrik üretmeye devam edildiğini belirterek, “Dünya tarihinde belki de ilk defa olmuştur. Orman yangını kapısına gelmiş, kapısı yanıyor ama santral hala elektrik üretmeye devam ediyor. Bilim insanları yangın Kemerköy termik santralinin kapısında durmasaydı ve içindeki hidrojen tankları patlasaydı 30 kilometre çapında bir alan Hiroşima’ya atom bombası düşmüş gibi yok olacaktı diyor. Yani kendileri de yok olacaktı biz de yok olacaktık. Kapısı yanarken bir santralin hala elektrik üretmeye devam etmesi nasıl bir akıl tutulmasıdır” dedi.
Atal’ın ifadelerine göre, maden sahasının genişletilmesinin iptali davası ve orman kesim izninin iptali davasında yürütmenin durdurulması kararı verildi. Orman kesiminin iptali davası için gerçekleştirilen bilirkişi keşfi sırasında hakim avukatlara hakaret etti. Ormanda yeniden keşif yapılacak.
Birkaç ay içerisinde yeniden yapılacak bilirkişi keşfi için heyetin genişletilerek farklı ana bilim dallarında yapılmasını talep ettiklerini söyleyen Atal, heyete iklim bilimci, halk sağlığı uzmanı, ziraat mühendisi, arkeolog ve toplumsal maliyet analizi yapması için iktisatçı bilirkişi talep ettiklerini aktardı.
İsmail Hakkı Atal, heyetin genişletilmesi talepleriyle ilgili şunları söyledi:
“İklim krizi gerçekliği var. İklim krizi nedeniyle her yıl orman yangınların şiddeti ve sayısı artıyor. Bilim insanları, termik santraller başta olmak üzere tüm endüstriyel tesislerin atık ısı üretme ve etrafında ısı adası oluşturma etkisi olduğunu söylüyor. Yani bir termik santral çalıştığında ısı adası oluşturduğunda diğer bölgelere göre daha fazla ısı yayıyor. Bu da orman yangınlarını tetikleyici ve arttırıcı bir faktör oluyor.
Zaten iklim krizi nedeniyle ormanlar yanıyor, dünya yanıyor. Temmuz Ağustos aylarında Türkiye cayır cayır yanıyor. Bir de bunun üzerinde termik santral işletirseniz daha fazla yangına sebep olacaktır. Bu nedenle iklim krizi çağında hem küresel hem de bölgesel olarak termik santrallerin etkileri için ‘iklim bilimci bilirkişi’ talep ettik.
Ayrıca daha önce Adana Yumurtalık’ta EMBA termik santraline karşı açtığımız davada yanı başında bulunan Sugözü termik santrali nedeniyle 18 bin nüfusluk Yumurtalık’ta kanser vakalarının 5 yılda 12 kat arttı. Bu nedenle bu termik santrallerin kanser vakalarını nasıl arttırdığını, halk sağlığını nasıl bozduğunu bilinmesi için de ‘halk sağlığı uzmanı bilirkişi’ talep ettik.
Termik santrallerin bacalarından çıkan zehirli maddelerin, sülfürik asidin, asit yağmurlarının, ağır metallerinin vs. tarım hayvancılık ve arıcılık üzerindeki etkisinin hesaplanması için ise ‘ziraat mühendisi bilirkişi’ talep ettik.
Şirketler bir lira kazanırken 6 lira kaybettiriyor. Termik santrallerin ve maden şirketlerinin, yani kirletici yok edici tesislerin çok önemli bir yalanını ortaya koymak açısından toplumsal maliyet analizinin hesaplanması için de ‘iktisatçı bilirkişi’ talep ettik.
Burası çok eski bir yerleşim alanı. Bizans ve roma döneminden çıkan uygarlık ve şehir kalıntıları çıkıyor. Termikçi şirket, yerinde tespit ve tescil edilmesi gereken arkeolojik buluntuları kanuna aykırı bir şekilde Müze Müdürlüğü ile birlikte Ören’e götürüyor. Bunlar taşınmaz kültür varlığıdır bu nedenle birlikte işlenmiş bir suç var. Bunların tespit edilmesi için ‘arkeolog bilirkişi’ talep ettik.
Keşif bir iki ay zarfında gerçekleşecek gibi.”
Direniş 167. gününde
Direnişin 167. gününde hala devam ettiğini belirten Atal, “Direnişin başladığı andan bu yana sürekli alandayız. Çok güzel bir toplumsal dayanışma, toplumsal birliktelik oldu. Buraya gelen doğaya önem veren kişilerin gözlerinde paranın ve gücün önünde hayatın gerçek anlamını birinci planda tutan insanların umutlandıklarını gördük. Bu da bize çok güzel bir mutluluk verdi. Toplumsal dayanışma için sırt sırta vererek bir arada bulunabilme gücünü gösterdik” dedi.
Ekoloji mücadelesinde kazanan ve kaybedenin aynı kişi olduğunu söyleyen Atal, şöyle konuştu:
“Şirketler ve şirket avukatları yani karşımızda bulunanlar şunu çok iyi bilmeli ki insanlık tarihi boyunca etnik, dini, siyasi, ırksal temelli birçok çatışma oldu. Bu çatışmaların hep bir kazananı ve kaybedeni oldu; ama insanlık tarihinde ilk defa bir mücadelenin tek bir kazananı ve kaybedeni var: ’İnsanlık!’
Ekoloji mücadelesinde biz kazanırsak eğer karşımızda mücadele ettiğimiz şirketler, o şirketlerin sahipleri, avukatları, çocukları, torunları onlar da kazanacak. İnsanlık tarihinin en önemli 15-20 yıllık en fazla 30 yıllık sürecini yaşıyoruz. Yaptıklarımız ve yapmadıklarımız insan uygarlığının çökmesini veya devam etmesini sağlayacak.
Kapitalizmin mutasyona uğrattığı, doğru düşünebilme, idrak edebilme ve karar verebilme yeteneğini kaybettirdiği bu şirketler neyin önemli olduğunu kavrayamıyorlar. Bizim mücadelemizin kendi çocuklarının, torunlarının hayatlarını geleceğini koruyan bir mücadele olduğunu hala algılayabilmiş değiller. Bu nedenle üzerine basarak söylüyorum insanlık tarihinde bir mücadelenin kazananı da kaybedeni de aynı. Biz kazanırsak onlar da kazanacaklar, biz kaybedersek onlar da kaybedecekler; ama kaybedeceğimizi düşünmüyorum.”