İşçilerin bilinçlerinde ve yüreklerinde geçenlerin teorik ifadesini karşılayan Lenin’in ve Bolşevikler’in mücadelesi iktidarın işçi sınıfına geçeceği Ekim Devrimi’ni yaratmış ve Lenin, gelecekte kendisine ithaf edilen ismini neden hak ettiğini göstermişti: “Buzkıran”, Ekim’in yolunu açmıştı!
1917 yılının Mart ayında (eski Jülyen takvimine göre Şubat ayı), Çarlık otokrasisine karşı Rusya topraklarında yıllardır çeşitli yaklaşım ve yöntemlerle süren devrimci mücadele tarihsel bir dönüm noktası yaşayacaktı. Bu dönüm noktası, her ne kadar Rusya halkının yaşadığı topraklarda yaşansa da insanlığın geleceğini değiştirecek bir ana tekabül ediyordu. Gelecekte, üzerinde çokça tartışılacak, tartışılmakla kalmayıp, Ekim’e giden sürecin dersleriyle dünyada sınıf mücadelesinin tarihi yeniden yazılacaktı.
Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında büyük bir iktisadi ve siyasi kaos yaşamakla kalmayıp halkın aynı zamanda bu kaostan fiziksel ve psikolojik olarak da etkilendiği bir dönemdi. Halk açlıkla boğuşuyor, cepheden sürekli gerileme haberleri geliyor ve Rusya’nın asker kaybı gizlenemez boyutlara ulaşıyordu. Polonya ve Litvanya’nın tamamının kaybedildiği, Batı cephesinde yenilgi üzerine yenilgi yaşandığı bu dönemde halkın yaşadığı yoksulluk artık katlanılamaz düzeye gelmişti.
Çarlığın, halkın bütün ihtiyaçlarını ve yaşadığı zorlukları görmesine rağmen bütün ekonominin savaş için kullanılması, hayat pahalılığını daha da artırıyordu. Yoksullar ekmek ve kömür bulamıyor, yaşanan açlığa Rusya’nın sert kış koşulları da eklendikçe hayatta kalmak imkansız hale geliyordu. Yaşanan toplumsal bunalım, sermayedarların ve savaş çetelerinin lüks içindeki yaşamıyla çok daha büyük bir öfke yaratmakta, halk kitleleri içinde büyük bir öfke açığa çıkmakta ve işçiler önemli sanayi kentlerinde grevlere hazırlanmaktaydı.
Yaşananlar, Çarlık açısından tam bir siyasal bunalımı da beraberinde getirdi. Çar’ın bakanlarından olan Krivoşin yaşanan durumu “Öyle bir düzensizlik var ki, insan kendini tımarhanede sanıyor” sözleriyle betimliyordu. Petersburg polisinin halk içindeki huzursuzluğun tehdit oluşturduğuna yönelik istihbaratlarına karşın Çar II. Nikolay yaşananları ciddiye almıyor ve problemi insanların kendisinin sözlerine itaat edilmesini istiyordu. Öyle ki, savaşın henüz başında birçok bakan sadece birkaç ayda değiştirilmişti. Egemen sınıflar içinde de çeşitli reform talepleri gelirken tüm bunlara kulak tıkayan Çar, kendi ifadeleriyle durumu çok iyi özetlemekteydi. Nikolay, “Yarın bakanlarının kimler olacağını akşamdan bilemediğinden onlarla nasıl bir çalışma düzeni kuracağını da bilemez” durumdaydı.
Halk ayağa kalkıyor: “Kahrolsun otokrasi”
Tüm bu gelişmelerin ortasında, 1917’nin Ocak ayında, 1905 Kanlı Pazarı’nda Çarlık tarafından katledilenleri anmak için Petersburg’da her yıl düzenlenen greve tam 145 bin işçi katıldı. Yoksulluğa, pahalılığa, savaşa karşı işçi kitleleri daha geniş yığınlar halinde gösteriler yapmaya başlarken, Viborg şehrinde Şubat ayında gerçekleşen görkemli yürüyüşe 500 binin üzerinde emekçi dahil oldu. Gösterilerde sadece ekonomik talepler değil siyasal talepler de yükseliyor, savaşa karşı sloganlar atılıyordu.
Ekmeğin karneye bağlanması üzerine yiyecek ekmek kalmamış, her şeyin tükenmesiyle birlikte Petersburg’da yağma hareketleri başlamıştı. Bu sırada, 1905 Devrimi’nin de kıvılcımının doğduğu yer olan Petersburg’un en büyük fabrikalarından Putilov işletmelerinde işçiler, ücretlere zam talebinin reddedilmesi üzerine greve başladılar. Patronların greve civarının lokavt olması üzerine 30 binin üzerinde işçi sokaklara dökülerek haklarını istedi. Eylemden 2 gün sonra, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, yaşanan grevlerin de etkisiyle sokaklara çıktı ve ‘ekmek’ talep ettiler. Kadın işçiler hakları için mücadele ederken yaşanan grevlerin siyasal boyutu hızla büyüyor ve işçiler ‘Kahrolsun otokrasi’ pankartları açarak yürüyüşe geçiyordu.
Çarlığın yaşananlara karşılığı, askerlere katliam emri vermek oldu. Çar Nikolay, yüz binlere ulaşan ve giderek hükümet karşıtı bir harekete dönüşen gösterilere karşılığını şiddetle veriyor, işçi mahallelerinde polis ve asker birlikleriyle yoğun çatışmalar yaşanmaya başlıyordu.
Özellikle polisleri hedef alan işçiler, bu sırada Viborg kentini tamamen ele geçirmişti. Hükümet binalarını kontrol eden işçilerin karşısında polisler karakollara sığınmıştı. Karakolların etrafı işçiler ve sokaklara inen öğrenciler tarafından kuşatılmıştı. Grev giderek büyürken Petersburg’da tek bir tren çalışmıyor, tek bir gazete basılmıyordu. Grev bütün önemli kentlerde karşılık bulmaya başlarken askeri birlikler arasında da ayrışmalar yaşanıyordu.
Devrim yükseliyor
Petersburg kentinde bulunan 150 binin üzerindeki yedek askeri birlikler arasında çıkan ayaklanmalara Çarlığın ilk cevabı yine bastırmak oldu. İşçiler, özellikle cepheye gitme korkusuyla ve işsizlikle sıralarını bekleyen genç askerlerle bağlar kurmakta, sorunlarını ve gösterilerinin sebeplerini anlatmakta, onlara kendi saflarına çekmeye çalışmaktaydılar. Bu sırada Çar’ın emriyle polis birlikleri göstericilere vahşi biçimlerle saldırıyor, evlerin çatılarına mevzilenerek kalabalıkların üzerine rastgele ateş açıyorlardı.
Tüm bu saldırganlık, ölen işçiler olmasına rağmen halkın mahallelerden akın akın gösterilere dahil olmasını engelleyemedi. Kitleler, artık korkularını üzerinden atmıştı. Çar’ın, gösterilerin daha da büyüme ihtimaline karşı Petersburg’da hazır tuttuğu iki Kazak atlı alayı ise adım adım saf değiştirmeye başlamış, askerler gruplar halinde işçilerin arasında dahil olmaktaydı. Askerler yaşananların geldiği noktada artık bir karar vermek durumundaydılar. Ya Çarlığa itaat ederek halka ateş açacaklardı ya da halk ayaklanmasına dahil olarak devrimden yana tutum alacaklardı.
Ordunun tutumu, Rus takvimine göre 26 Şubat’ı 27 Şubat’a ( Miladi takvime göre 10 Mart’ı 11 Mart’a) bağlayan gece tamamen belli oldu. Ordu, halka dahil olarak devrimden yana tutum aldı ve silahlarını halka saldıran polislere çevirdi. Ordu içinde hala Çar’a bağlı olan birliklerle devrimden yana tutum alarak ayaklanma çağrısı yapan askerler arasında çatışmalar yaşandı.
Ordunun da devrimden yana tutum alması üzerine yaşananların boyutunu gören Başbakan Prens Golitsin, Duma’yı kapatmaya karar verdi. Duma Başkanı Mikhail Rodzianko’nun sözleri, durumu özetleyecekti: “Hükümeti ülkenin güvenini kazanmış kişilere vermek gerekir. Her gecikme ölüm demektir. Hemen tedbir almak gerekir. Çünkü yarın çok geç olabilir.”
İkili İktidar ortaya çıkıyor
Duma’nın feshedilmesinin ardından, kapatılan Duma’nın milletvekilleri Duma Komitesi adında bir geçici organ oluşturuldu. Duma’daki başta Kadetler olmak üzere liberal-reformist burjuva milletvekillleri ne Çar’ın tutumuna açıkça itiraz edebiliyor ne de Çar’ın buyruklarına uymayı kabul edebiliyorlardı. Kendisini “Dağılan düzeni toparlamak” ile yetkilendiren Duma Komitesi, yeterli meşruiyeti kitlelerde yaratamamıştı.
Askerlerin halka ateş açmayı reddetmesi, işçilerle ilişki kurması ve hapishanelerdeki muhaliflerin serbest bırakılması ile Petersburg’da yüz binlerce işçinin sürdürdüğü grev sonucu Duma Komitesi, iktidarı aldığını ilan etti. Rodzianko, Duma Komitesi’nin iktidarı alma ilanının gerekçesini “Askerlerin komite üyelerini tutuklama ve öldürme tehlikesi”ne dayandırıyordu. Böylelikle Duma Komitesi, Şubat Devrimi ve Ekim Devrimi arasındaki dönemde kendisini hükümet olarak ilan etmiş oluyordu.
Tüm bunlara rağmen ise, Şubat Devrimi’ni yaratan kitle ayaklanmasını devrimci bir örgütlülüğe kavuşturmayı hedefleyen İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti bir başka ana merkezi oluşturuyordu. Burjuva Geçici Hükümet’in Sovyet’ten daha meşru olmadığı çok açıktı. Eski hükümetin bakan ve milletvekillerinin oluşturduğu burjuva hükümetine karşın devrimciler tarafından inşa edilen Sovyet, kitleler nezdinde çok daha meşruydu.
İkili İktidar dönemi olarak ifade edilen bu dönemde Petersburg İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyet’i, İzvestiya isimli yayında kendisini şu şekilde ilan ediyordu:
“Demokrasinin çıkarları için olan mücadeleyi başarılı bir sonuca ulaştırmak için halk kendisi kendi iktidar örgütlerini yaratmalıdır… İşçi Temsilcileri Sovyeti, temel görev olarak: Halk güçlerini örgütlemeyi ve Rusya’da siyasal özgürlüğü ve halk egemenliğini nihai olarak güvence altına almayı hedefler” denilen bildiride genel, eşit, doğrudan ve gizli seçim zemini üzerine oluşacak olan bir ulusal kurucu meclis talep ediliyordu.
Bunlar yaşanırken, Şubat Devrimi de nihai olarak sonuca ulaşmıştı. Çar’a bağlı son birlikler de teslim olurken, Çar’ın bakanları tutuklanmış ve Petersburg ayaklanması sona ermişti.
Kitleler içinden doğan ve giderek Rusya’nın birçok bölgesine yayılan Sovyet örgütlenmesi, Nisan ayına gerçekleşecek olan Birinci Tüm Rusya İşçi ve Asker Sovyetleri Konferansı’nda tam olarak örgütsel ifadesini kazanmış olacaktı.
Bu sırada, gericilik yıllarındaki yoğun siyasi baskı sonucu birçok kadro kaybı veren Bolşevikler, Devrimin etkisiyle güçlerini yeniden toparlayacak ve Sovyetler içinde hakim olan Geçici Hükümet’i destekleme eğilimine karşın Lenin’in mücadelesiyle, sürecin Ekim Devrimi’nin imkanlarını ortaya çıkarak bir stratejiyle ilerlemesine yol açacak ve işçi kitleleri içinde büyük bir örgütlülük yaratacaklardı.
Devrim sırasında Bolşevikler
Devrim öncesi Çarlığın ağır baskıları sonucu Petersburg’da sadece 2 bin üyesi kalan Bolşevikler’in durumu Moskova’da daha kötüydü. Şubat Devrimi’nin etkisiyle büyümeye başlayan örgüt, Nisan ayına gelindiğinde Rusya çapındaki üye sayısını 80 bine yaklaştıracaktı. Petersburg örgütü bu süreçte tam 8 kat büyüyecek, 600 üyesi olan Moskova örgütünün üye sayısı 23 bini aşacaktı.
Lenin’in henüz sürgünde olduğu bu dönemde, Lenin daha 1905’te Petersburg Sovyeti’ne dair geleceğin devrimci iktidarının nüvesi olabileceği yönündeki fikirlerinin aksine Rusya’daki Bolşevikler sürece dair net bir tutum, taktik ve strateji geliştirebilmiş değillerdi. Sovyetler üzerine henüz bir fikir geliştirilmemiş, Devrimin ardından Merkez Komitesi adına Molotov tarafından yazılan bildiride Sovyet üzerine tek bir kelime kullanılmamıştı.
Sovyet’in geleceğine ve Geçici Hükümetle olan ilişkilerine dair hem Sovyet içindeki diğer sosyalist partilerle (Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler) hem de parti içindeki farklı tartışmalar sürmekteydi. Sovyet Yürütme Komitesi’ndeki Bolşevik üyelerin de kendi aralarında farklı fikirler takındıkları görülürken, Petersburg Parti Komitesi Geçici Hükümete karşı tavır takınılmaması yönünde telkinlerde bulunuyordu. Petersburg Sovyeti’nin iktidarı alması yönünde tavır takınan Viborg Sovyeti’nin bulunduğu bölgedeki parti komitesinden 3 Bolşevik üye ( Kalinin, Tolmçev ve Sutko ) ise daha sonra Lenin tarafından ifade edilecek önerileri andıran şekilde Sovyetlerin iktidarı ele geçirmesi gerektiğini ifade ediyorlardı. Partinin Rusya Bürosu ise bir Manifesto yayınlayarak Geçici Hükümet’in desteklenmeyeceğini açıklıyor ve geçici devrim hükümeti çağrısında bulunuyordu.
Bu sırada, Mart ayında yurt dışında bulunan, aralarında Stalin, Kamenev, Muranov, Rikov ve Nogin gibi isimlerin de olduğu sürgün Bolşevikler Petersburg ve Moskova’ya geri dönmeye başladılar ve Stalin ve Muranov Pravda Yazı Kurulu’na dahil edildi.
Pravda’nın Yazı Kurulu, Geçici Hükümet’i destekledi. Bu destek, Rusya Bürosu’nun kararlarına karşı çıkışı ifade ederken öte yandan Petersburg Komitesi’nin kararının onaylanması manasına geliyordu. Parti tabanında karar, özellikle militan işçiler tarafından tepki çekmiş ve Yazı Kurulu’nun istifası istenmişti.
Nisan Tezleri ve “Bütün İktidar Sovyetlere”
Lenin, tüm bu tartışmalar sürerken, sürgünde bulunduğu İsviçre’den, 5 ayrı mektup ile Bolşeviklere görüşlerini iletti. Lenin mektuplarında Geçici Hükümeti çok sert biçimde eleştirdi ve Petersburg Sovyeti’ni işçilerin hükümeti olarak gördüğünü ifade etti. İşçilere, burjuva hükümetine karşı kendi güçlerine, kendi örgütlerine, kendi birliklerine ve kendi silahlarına güvenmeleri gerektiğini söyledi ve proletaryanın potansiyeline işaret etti. Lenin, son mektubunda ise iktidar sorununu işaret edecek ve partiye buna yönelik telkinlerde bulunacaktı.
Buna rağmen Mart sonunda toplanan Bolşevikler’in Tüm Rusya Konferansı, Lenin’in daha sonra açıklayacağı ‘Nisan Tezleri’ne benzer görüşleri savunan sol kanat ile Stalin ve Kamenev’in başını çektiği grup arasındaki tartışmalarla geçerken, toplantıya Stalin ve Kamenev çizgisi egemen oldu ve “devrimde işçi ve köylülerin taleplerini gerçekleştirdiği ölçüde Geçici Hükümet’in desteklenmesi” kararı alındı.
Devrimin ardından 5 hafta geçtikten sonra, Nisan ayında Lenin, meşhur ‘zırhlı tren’ ile birlikte Almanya üzerinden Rusya’ya geri döndü. Lenin’i Petersburg’da binlerce işçi karşıladı. İşçilerin coşkulu karşılamasına Lenin, devrimin uluslararası niteliğini vurgulayarak “Yaşasın dünya sosyalist devrimi!” diyerek cevap verdi.
Lenin’in Rusya’ya dönüşü, Bolşevikler içinde tarihsel bir anı işaret ediyordu. Geçici Hükümete karşı net bir tavır takınan Lenin, hükümeti “İşbaşındaki emperyalist burjuvazi” olarak tanımlıyor ve devrimin Sovyetler’den başka bir hükümete ihtiyacı olmadığını ifade ediyordu.
Lenin’in son konferansta alınan kararlara ilişkin itirazları ise Bolşevik saflarda şok etkisi yaratmıştı. Nisan Tezleri’ni ilan etmesinden hemen önce Lenin, konferans kararlarına ilişkin sözleriyle derin bir yönelim değişikliğinin gerekliliğine vurgu yaparken aynı zamanda Bolşevikler’in durumunu da şöyle özetleyecekti:
“Bizim Bolşeviklerimiz bile hükümete bir ölçüde güven gösterdi. Bu sadece devrimin zehirlenmesiyle açıklanabilir. Bu sosyalizmin ölümüdür… Pravda hükümetten ilhakları reddetmesini istiyor. Kapitalist bir hükümetten bunu istemek saçmalıktır… Yoldaşlar, sizin hükümete güvenen bir tutumunuz var. Eğer böyleyse yollarımız ayrılır. Ben azınlıkta kalmayı tercih ederim.”
Bu sözlerinin ardından Lenin, ünlü Nisan Tezleri’ni bütün üyelere duyurdu. Tezler, Şubat Devrimi’nin Ekim Devrimi’ne evrilmesini sağlayan sürecin belgesi haline geldi. Lenin, tezlerde proletaryanın iktidarı ele geçirmek üzere devrimci bir hamle yapması gerekliliğine işaret ediyor ve şunları ifade ediyordu:
- * Geçici Hükümetin burjuva karakteri ilan edilir ve bu hükümete destek verilmemesi gerektiği belirtilir. Hükümetin Rusya halklarına verdiği her vaadin yalan olduğu ifşa edilmelidir. emperyalist bir savaş olarak mahkûm edilir ve tüm ülke sosyal demokrat partilerine çağrı yapılarak “devrimci bozgunculuk” yapılması savunulur.
- * Rusya’nın devrimci bir süreçten geçmekte olduğu belirtilir. Ancak işçi sınıfının yeterli olmayan sınıf bilinci ve örgütlülüğü nedeniyle iktidar burjuvazinin eline geçmiştir. Devrimin ikinci aşamasında iktidar işçi sınıfının ve köylülüğün en yoksul kesimlerinin eline geçmelidir.
- * Bolşeviklerin Sovyet organlarında sadece bir azınlık olduğu teslim edilir. SR’lar başta olmak üzere tüm küçük burjuva oportünist partilerin burjuvaziye yaranmaya çalıştıkları öne sürülür.
- * Oluşturulmaya çalışılan parlamenter bir cumhuriyetin geri bir istek olduğu savunulur. Bunun yerine tüm ülkede tabandan örgütlenen İşçi ve Köylü Vekilleri Sovyet Cumhuriyeti kurulmalıdır.
- * Polis, ordu ve bürokrasinin dağıtılması gerekliliği belirtilir. Yeni düzende tüm yetkililer seçimle başa gelecek ve her zaman değiştirilebilecektir, ayrıca maaşları iyi bir işçinin ortalama ücretini geçmeyecektir.
- * Toprak sorunu bütün ağırlığıyla Köylü Sovyetleri’nin gündemine taşınmalıdır. Bütün topraklara el konulmalı ve ülkedeki topraklar kamulaştırılmalıdır. El konan topraklar Köylü Vekilleri Sovyetleri tarafından hak sahiplerine dağıtılacaktır. Büyük topraklarda yerel Sovyetlerin denetiminde örnek çiftlikler kurulmalıdır.
- * Ülkedeki tüm bankalar tek bir ulusal banka olarak birleştirilecektir ve İşçi Temsilcileri Sovyeti’nin denetimine girecektir.
- Partinin derhal acil gündemlerin görüşülmesi için bir kongre yapması savunularak bu toplantıda aşağıdaki hususların tamamlanması talep edilir:
- 1- Emperyalizm ve emperyalist savaş konusunda parti programı değiştirilmelidir.
- 2- Devlet ile ilgili olarak asgari program güncellenmeli ve parti ismi değiştirilmelidir. Savaş öncesinde sosyalizme ihanet eden sosyal demokratlardan ve burjuvaziyi savunanlardan ayrılmak için partinin ismi Komünist Parti olarak değiştirilmelidir.
- * Sosyal demokratların örgütlenmesine karşı olacak şekilde yeni ve devrimci bir enternasyonal örgütlülük oluşturulmalıdır.
Nisan Tezleri, Bolşevikler arasında anında karşılık bulmadı. Bunun için Lenin’in ısrarlı mücadelesi de gerekiyordu. Öyle ki, Tezler’in Pravda’da basılmasıyla birlikte Yazı Kurulu’nun eklediği notta Lenin’in önerilerinin kabul edilemez olduğu belirtilmişti. Başta Stalin, Kamenev ve Şliyapnikov tarafından ‘doyurucu’ bulunmayan tezler, Petersburg Parti Komitesi tarafından da 2 kabul oyuna karşın 13 oyla reddedilecekti. Lenin, Menşevikler ve Sosyalist Devrimciler’in yanı sıra birçok Bolşevik tarafından ‘anarşist düşüncelere kapılmakla’ nitelendirilecekti.
Lenin, tüm bu karşı çıkışlara rağmen ısrarlı biçimde tezlerini bütün Bolşevikler’e ifade etti ve nihayetinde 1. Petersburg Şehir Konferansı’nda Lenin’in Geçici Hükümet’e tavır alma önerisi 33 oyla kabul edildi. Buna karşın Kamenev’in önerisi ise reddedildi. Lenin kısa zamanda parti çoğunluğunu etrafına toplamayı başarmıştı. Partinin Nisan Tezleri’ni tam anlamıyla uygulamaya koyması, Nisan sonu – Mayıs başında toplanan 7. Tüm Rusya Konferansı’nda 80 bin üyeyi temsilen katılan delegeler tarafından Nisan Tezleri’nin oybirliği ile kabul edilmesiyle gerçekleşmişti. Lenin’den yana tutumun bu kadar kuvvetli biçimde ortaya çıkmasında, işçilerin Nisan ayındaki büyük gösterilerinin de etkisi olmuştu. Tezler, hayatta karşılığını göstermişti.
Lenin, iktidarın bir azınlık tarafından ele geçirilmesini değil proleter yığınlar tarafından ele geçirilmesini savunuyordu. Bundan dolayı, “Bütün iktidar Sovyetlere” diyen Lenin, iktidarın Sovyetlere geçmesi için proleter yığınlar arasında yaygın faaliyet” yapılmasını savunuyordu.
Lenin mücadelesi Bolşevikleri birleştirmiş ve Geçici Hükümet’e karşı iktidarın Sovyetlere geçmesi için bir irade ortaya çıkarılmıştı. Bu sadece Bolşevikler için değil, aynı zamanda sınıf mücadelesi ve insanlık tarihi açısından da bir kilometre taşı olacaktı.
Bu süreçte başta Lenin olmak üzere tüm Bolşevikler işçi sınıfını Nisan Tezleri’nde ifadesini bulan mücadele programına kazanmak için büyük mücadeleler verdiler. Bolşevikler Ekim’e giden süreçte binlerce yeni üye kazandılar ve giderek çok daha güçlü bir örgüt haline geldiler. İşçilerin bilinçlerinde ve yüreklerinde geçenlerin teorik ifadesini karşılayan Lenin’in ve Bolşevikler’in mücadelesi iktidarın işçi sınıfına geçeceği Ekim Devrimi’ni yaratmış ve Lenin, gelecekte kendisine ithaf edilen ismini neden hak ettiğini göstermişti:
“Buzkıran”, Ekim’in yolunu açmıştı!