Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Murat Karayılan’ın sözleri şöyle;
‘‘Bir kaç gün önce AKP devletinin yetkilileri Önderlikle görüşme ve diyalog sürecini de askıya aldıklarını ilan ettiler. Bu, arada var olan tek güvencenin de devreden çıkarılması demektir. Eğer bu tutumlarını önümüzdeki günlerde de sürdürürlerse, o zaman biz de hareket olarak bu durumu yeniden değerlendirmek durumunda kalırız. Yani o zaman çatışmasızlık sürecinin de herhangi bir anlamı kalmayacaktır. AKP, çözüm sürecini anlamsızlaştırdığı gibi aradaki tek güvence olan Önder Apo’yu da tecride tabi tutarak böylece çatışmasızlığı da anlamsızlaştırmış olur. Bu durumda çatışmasızlık sürecini biz değil kendileri bozmuş olur. Kısaca böylesine hassas ve önemli günlerden geçmekteyiz.
Esas itibarıyla ‘İşte Ortadoğu’ya ve Suriye’ye dönük politikaları iflas etti; tümüyle çöktü. En son Kobanê’de gelişen direniş bütün gerçekliklerini açığa çıkarttı. Ancak AKP Hükümetini Kobanê’ye karşı sergilediği politika, Türk-Kürt ittifakına vurulmuş en büyük darbe olmuştur. AKP’nin Kobanê’de yaptığı amiyane tabirle Kürtlere karşı bir kalleşliktir. Halkımızın buna karşı tepki göstermesi doğru anlaşılmalıdır. AKP, bencil ve çıkarcı davranarak tasarlanan Kürt-Türk ittifakına büyük darbe vurduğu için halkımızın da öfkesi büyük olmuştur.
Aslında Kürt sorununun, Türkiye’nin dönüşümü ve demokratikleşmesi perspektifi çerçevesinde çözümü mümkündü” diyen Karayılan, Bunun koşulları vardı; halen de vardır. Ancak bunun için TC devleti ve yöneticilerinin çözüm zihniyetine ulaşmaları şarttır. Çözüm için zihinsel altyapının olmadığı bir yerde çözüm diye bir şey de gelişmez. Aslında Önderlik yıllardır devlet bünyesinde demokratik çözümün zihinsel altyapısını oluşturmaya dönük yoğun bir çaba gösteriyor. Bu çabaları halen de sürüyor. Ama pratikte gözüken, öyle bir zihniyetin yeterli düzeye gelmemiş olmasıdır. Aslında 2013 yılı Newroz’unda Önderliğimizin başlattığı sürecin bir gerekliliği olarak bizler birinci aşamayı Haziran ayına kadar önemli oranda pratikleştirdik. Hazirandan sonra ikinci aşamanın başlaması gerekiyordu. Bu aşama da yasal-anayasal aşamaydı. Yani adım atma sırası AKP Hükümeti’ndeydi. Fakat AKP hükümeti ikinci aşamaya geçmedi. Dolayısıyla süreç durdu; ilerlemedi. Yani bu durma 2013 Haziranı’ndan bu yana söz konusudur. Ama buna rağmen Önderliğin tek taraflı zihinsel alt yapı oluşturmaya ve adım attırmaya dönük çok yoğun çabaları pratikleşti.
Şimdi tek taraflı kaldığı için çözüm diye bir şey de kalmadı. Daha önce Hareketimizin yönetimi sürecin bittiğini ve bunu aslında AKP’nin bitirdiğini söyledi. Bu doğru; çünkü çözüme dönük adım atılmadı. Tek bir şey yaptılar; bir yasa çıkardılar ama o yasanın gereklerini de zerre kadar uygulamadılar. Kısacası özü itibarıyla atılmış hiç bir pratik adım yoktur. Sürekli seçim hesapları, sürekli oy ekseninde bu soruna yaklaşım olduğu için istikrarlı, ciddi ve tutarlı bir yaklaşım ve bir politika geliştirilmedi. Bu nedenle mevcut yaşanan süreci bir çözüm sürecinden ziyade bir çatışmasızlık süreci olarak değerlendirmek daha doğru olur. Ama bu da Türk devleti tarafından zaman zaman delinen bir süreç durumundadır. Yani AKP hükümeti çatışmasızlık sürecine de tam olarak uymamıştır. Yeni karakol ve askeri üslerin yapımından tutalım, askeri amaçlı yol ve baraj yapımına kadar savaş hazırlığı anlamına gelecek bir çok çalışma sürdürüldü. Tabii zorunlu olarak bunları engellemeye dönük gerillanın çabaları da gündeme girdi. Şimdi çokça dedikleri ‘gerilla şöyle hareket ediyor, böyle hareket ediyor; şehirler etrafında, bilmem şurada burada’ sözlerinin esasını onlara sormak gerekiyor: 2013’ün Temmuz-Ağustos aylarına kadar bu konuda tek bir farklı hareket oldu mu? Hayır. Peki, ne zaman oldu? Ne zamanki siz hiç adım atmadınız, adım atmadığınız gibi savaş hazırlığı anlamına gelen çalışmaları yürüttünüz, o zaman haklı olarak gerillanın da bunu engellemeye dönük uyarı amaçlı bir takım faaliyetleri gündeme girdi. Yani esasta durum budur ve ortaya çıkan pratik sorunların kaynağı, adım atmayan, çözümsüzlükte ısrar eden siyaset anlayışıdır.
‘HASSAS VE ÖNEMLİ GÜNLERDEN GEÇMEKTEYİZ‘
Hali hazırda bu sürç daha da kritik bir aşamaya gelmiştir. KCK’nin çatışmasızlık sürecini sona erdirme gibi bir kararı yoktur. Fakat bu çatışmasızlık sürecinin devam etmesinde ve esas olarak bu sürecin sona erip yeni bir dönemin başlamamış olmasında tek neden Önder Apo’nun yarattığı güven ortamıdır. Yani Önder Apo’nun bu konudaki çok anlamlı, değerli çabaları ve onun güvence olarak arada olması durumu, farklı bir sürecin gelişmesini engellemiştir. Bir kaç gün önce AKP devletinin yetkilileri Önderlikle görüşme ve diyalog sürecini de askıya aldıklarını ilan ettiler. Bu, arada var olan tek güvencenin de devreden çıkarılması demektir. Eğer bu tutumlarını önümüzdeki günlerde de sürdürürlerse, o zaman biz de hareket olarak bu durumu yeniden değerlendirmek durumunda kalırız. Yani o zaman çatışmasızlık sürecinin de herhangi bir anlamı kalmayacaktır. AKP, çözüm sürecini anlamsızlaştırdığı gibi aradaki tek güvence olan Önder Apo’yu da tecride tabi tutarak böylece çatışmasızlığı da anlamsızlaştırmış olur. Bu durumda çatışmasızlık sürecini biz değil kendileri bozmuş olur. Kısaca böylesine hassas ve önemli günlerden geçmekteyiz.
‘AKP TEHLİKELİ OYNUYOR‘
Esas itibarıyla ‘AKP bu konuda çok tehlikeli oynuyor’ denilebilir. İşte Ortadoğu’ya ve Suriye’ye dönük politikaları iflas etti; tümüyle çöktü. En son Kobanê’de gelişen direniş bütün gerçekliklerini açığa çıkarttı. Bunun verdiği zorlanmayla ha bire Kürt halkına ve demokrasi güçlerine saldırıyorlar. Önder Apo, 2013 Newroz‘unda yayınladığı deklarasyonla esasta bir Kürt-Türk ittifakını öngören bir sürecin başlamasını hedefledi. Ancak AKP Hükümetini Kobanê’ye karşı sergilediği politika, Türk-Kürt ittifakına vurulmuş en büyük darbe olmuştur. AKP’nin Kobanê’de yaptığı amiyane tabirle Kürtlere karşı bir kalleşliktir. Halkımızın buna karşı tepki göstermesi doğru anlaşılmalıdır. AKP, bencil ve çıkarcı davranarak tasarlanan Kürt-Türk ittifakına büyük darbe vurduğu için halkımızın da öfkesi büyük olmuştur. Çünkü Kobanê’de sergilenen politika, bir Kürt düşmanlığıdır. Uluslararası güçlerin Kobanê’ye destek sunmaması için bizzat Erdoğan’ın elinden gelen her şeyi yaptığını Kürt halkı iyi biliyor. Şimdi de halkımızı, Kürt siyasetini ve özgürlük hareketini tehdit etmektedirler. Erdoğan ‘sabrımızı taşırırlarsa olacakları aklıma bile getirmek istemiyorum’ dedi. Bu ne demektir? Demek ki bir taraftan her gün çözümden söz ederken, öbür taraftan ise en haşin bir şiddeti ve katliamı uygulamaya da kendini hazırlamış bulunuyor. Bunun için Önderliğimizi, Kürt siyasetini ve halkımızı açıkça tehdit ediyorlar. Ama başta Erdoğan olmak üzere tüm AKP yöneticileri şunu bilsin ki, onlar Önder Apo’nun geliştirdiği süreçler sayesinde bugün o mevkilerde bulunmaktadırlar. Yaptıkları düpedüz bir nankörlüktür; gerçekliğe ihanettir. Gerçek şu ki, biz de elimizi kolumuzu bağlayıp seyreder durumda hiç değiliz. 40 yıllık tecrübemiz vardır ve bizim her türlü duruma karşı hazırlıklarımız söz konusudur. Gerekirse Türkiye’yi başlarına yıkabilecek güç ve kudrete sahibiz. Bu ne bir blöf ne de bir tehdittir; onların bu pişkince tehditlerine karşı gerçeğin ifade edilmesidir. Gelecekleri varsa görecekleri de olacaktır. Herkes şunu bilmeli ki, Önder Apo ve Kürt halkı savunmasız değildir. Apocu fedailer mevsim koşullarını gözetmeden her an her türlü göreve hazırdır.
‘TASFİYE DAYATILIYOR‘
Çözüm iki taraflı olabilecek bir şeydir. Hem Kürt siyasetine, Kürt halkına ve özgürlük hareketine sonuna kadar saldıracaksın, tehdit edeceksin; hem de ‘süreç devam edecek’ diyeceksin. Bu, süreci tek taraflı yürütmek istiyorsun anlamına gelmektedir. Bunu zaten Atatürk döneminden bu yana hep yapıyorsunuz. Zaten 91 yıllık cumhuriyet sürecinde sorunu tek taraflı çözme politikası yürütüldüğü için bu kadar katliam ve soykırım yaşandı. Zaten bu politikalar yüzünden bu sorun halen gündemdedir. Bu, ‘karşı tarafı ezeceğim, yok edeceğim; Kürtleri asimile edip soykırım temelinde kendime dahil edeceğim’ anlamına gelir ki şimdi AKP’nin kullandığı üslup da bu temeldedir“ dedi. Karayılan devamla, “Yani sonuçta gelinen nokta yine tasfiyenin dayatılmasıdır. Bu çok tehlikeli bir durumdur. Bunun tarih ve toplum karşısındaki sorumluluğu onlara aittir. Bu kadar saldırı, bu kadar tek taraflı dayatma hiç bir yerde kabul edilemez. Yani çirkince politikalar geliştiriyorlar. En ufak bir şeyi bile pazarlık konusu yapıyorlar. İşte Önderlikle yapılan bir görüşmeyi bile nasıl pazarlık konusu yapıyorlar! Hem yasal olarak hem de insani olarak, ölüm döşeğinde olan tutuklu bir insanı bırakmaları gerekirken, onu da pazarlık konusu yapıyorlar. Bu kadar çirkinlik, bu kadar insani duygudan uzaklık görülmemiş bir şeydir. Ama bu sömürgeci-egemenlikçi zihniyette açığa çıkan şey budur. Sadece kendininkini can görüyor ve sadece kendisini esas alıyor. Onun için başkası ölmüş ölmemiş hiç önemli değildir.
6-7 EKİM‘İN SORUMLUSU AKP DEVLETİDİR
Halkımızın, gözleri önünde, açıkça Kobanê’nin yok edilmek istenmesine karşı göstermiş olduğu tepki ve refleks çok önemli ve tarihsel bir tutumdur“ diyen Karayılan, devamla şöyle konuştu: “Bu konuda yapılmış yanlışlar ve hatalar da olmuş olabilir; o ayrı bir konu. Fakat sahiplenme çok anlamlıdır. Şimdi sen devlet olarak bu sahiplenmeye karşı şiddet kullanmışsın; Varto’da, şurada burada gençleri polis kurşunuyla öldürmüşsün; bunun üzerine şiddet artmış, farklı olaylar yaşamış ve sonuçta 30’u yurtsever hareketin mensupları olmak üzere 40’ın üzerinde insan yaşamını yitirmiştir. Öldürülen 30 kişi devletin ve yandaşlarının kurşunlarıyla öldürülmüş ama yine de kalkıp bu halkın siyasal hareketini, bu halkın özgürlük hareketini ve bu halkı suçluyorlar. Bu ancak egemen-köle ilişkisinde bulunabilecek bir şeydir. AKP hükümeti kendini egemen ve her şeye hakkı olan, Kürt halkını ise köle olarak gördüğü için bu kadar hakir davranmaktadır. Kısacası bu zihniyetle çözümün gelişmesi mümkün değil. Çünkü bir kere güvenin oluşması lazım. Yani onlar sürekli Kürt halkını ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni zayıflatma ve tasfiye etme eğilimini yansıtıyorlar. Bu eğilim ve tutum olduğu müddetçe çözüm diye bir şey de gelişmez.
HER TÜRLÜ OLASILIĞA KARŞI HAZIRIZ
Gelişmeleri izliyoruz. Özellikle de önümüzdeki günler büyük önem taşıyor. Karşı tarafın tutum ve tavırları ne olacak; tabii ona bakarak bizler de kararlaşmayı geliştireceğiz. Şimdi onlar muhtemel ki kış koşullarına dayanarak böylece dayatmada bulunuyorlar, güya bize ve Önderliğe geri adım attırma, adeta siyasal hareketi teslim alma, her bir şeylerini eleştirerek, dört bir yandan yönelerek aslında geri adım attırmak istiyorlar. Bu, ‘kamu düzeni’ dedikleri ne ki? ‘Teslim olun, ses çıkarmayın’ demek. ‘Ben öldürürüm, ben vururum, ben egemenim; ne yaparsam yaparım ama siz ses çıkarmayacaksınız, teslim olacaksınız’ anlamını taşıyor. Dayatılan budur. Ama onlar yanılıyor. Bu hareketin 40 yıllık tecrübesi vardır; her türlü olasılığa karşı hazırlığı vardır. Bunun için ‘tehlikeli oynuyorlar’ dedim. Evet, tehlikeli oynuyorlar; bizim için mevsim o kadar da önemli değil. Tamam; mevsim gereği bir kısım güçler devre dışı kalabilir ama halkın gerçek gücü devreye girdiğinde herkes görür neyin ne olduğunu. Bu yüzden Kürt halkını ve Kürt halkının özgürlük hareketini tehdit etmekten vazgeçip akıllarını başlarına almaları gerekiyor.’’ (ANF)