MUSTAFA KEMAL ERSÖZ yazdı: “Son on yıllardaki kitlesel itaatsizliğin en etkileyici örneği olan Katalan sürecini desteklemek gereklidir. Ve Katalan süreci, 21. yüzyıl vatandaşının devrimleri için, dünya kapitalist sisteminin çöküşünün bizi hapsettiği barbarlık yolundaki sarmalın kırılmasına katkıda bulunabilecek bir laboratuvarı teşkil etmektedir.”
MUSTAFA KEMAL ERSÖZ
2017 yılının Ekim ayının ilk günü Katalonya’da gerçekleştirilen bağımsızlık referandumu rakamların ötesinde “Evet”in açık zaferiyle sonuçlandı. Madrid Hükümetinin hukuki, aslında adli engelleme çabalarına ve şiddetli bir polis terörüne karşı Katalan halkı 1 Ekim’de inatçı, kararlı, örgütlü bir biçimde sandıklara ulaşmayı ve sandıklarını korumayı başardı. 3 Ekim’de ise iradelerini gasp etmeye çalışan Madrid Hükümetine karşı genel grev, küçük ve orta ölçekli işletmelerde de lokavtlarla Katalonya’da hayatı durduran “Ulusal Durdurma” eylemiyle ikinci güçlü cevabı vermiş oldular. Bağımsızlık hareketi ve Katalan halkının her iki büyük meydan okumasını da engellemeyi başaramayan, halkın iradesini polis jopu ve biber gazıyla alt edebileceğini zanneden her zorba yönetim gibi gülünç duruma düşmekten başka hiçbir şey elde edemeyen Rajoy Hükümeti, katılım oranları, Evet yahut Hayır oranları her neyi söylerse söylesin ilk açığa çıkan sonuçlar ışığında, Katalan halkı karşında yenilgiye uğramış görünüyor.
Ekim ayının ilk haftasındaki gelişmeler neticesinde artık açıkça bağımsızlık hareketi yerine Katalan Halk Hareketi diyebileceğimiz söz konusu hareket, her ne kadar Avrupa Birliği’nin kurumları ve resmi ağızlarınca derin bir sessizlikle karşılanmış olsa da Avrupa halkları nezdinde büyük bir sosyal destek kazanmayı başardı. Kral VI. Felipe’nin Madrid hükümetini destekleyen 3 Ekim tarihli “Vanaları kapatırız ha” temalı konuşmasına rağmen 1 ve 3 Ekim hareketlerinin başarısı Katalan Cumhuriyeti’ne doğru ilerleyen yolu açtı. Artık Katalan halkının kendini bağımsız bir Katalonya’ya göre örgütleyeceği ve muayyen bir vadede yasal bir statü kazanabilecekleri olasılığı diğer tüm olasılıklardan güçlü biçimde öne çıkıyor.
Referandumda halk hareketinin kazanmış olduğu siyasi zafer, İspanyol devletini kendi elleriyle yarattığı ağır baskı koşulları altına soktu. Barışçıl bir biçimde direnmeyi başaran Katalan halkının takdire şayan kararlılığı, 1978 rejiminin Katalonya stratejisini dünyanın geri kalanının gözünde büyük bir siyasi fiyasko derekesine düşürmeyi başardı. Evet, bu, Sağcı Rajoy hükümetini ve Rajoy’un Halk Partisi’ni aşan bir yenilgidir diyebiliriz. Katalonya’nın ve halkının inkârına dayanan müesses nizam İspanyol monarşisiyle, ana akım aktörleriyle, çapraz muhalefet İspanyol Sosyalist İşçi Partisi (PSOE), sağcı Yurttaşlar Partisi’yle (Ciudadanos), ordusuyla, polisiyle ezcümle baskı aygıtlarıyla ve devlet-medya mekanizmasıyla ciddi biçimde darbelendi ve krize sürüklendi.
Katalonya özelinde yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği ve yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemedikleri bu eşikte kriz içindeki müesses nizam çok bilindik, bir o kadar bayat ve tanıdık bir reflekse sarıldı. Halihazırda referandum öncesinde başlamış olan Katalan halk hareketine yönelik iftira ve yalanlarla süregiden karalama kampanyasının dozunu artırdılar. Bir biçimiyle İspanyol devletinin ve Avrupa Birliği teknokrasisinin ortak kampanyası olarak ilerleyen süreç “İspanyol ulusunun birliği/ toprak bütünlüğü(!)” bahanesi ile Avrupa halkları nezdinde ve uluslararası düzeyde Katalan halk hareketini gözden düşürmeyi başaramazsa; şu anda düşük yoğunlukta yürütülen baskı politikalarının düzeyinin daha da artırılmasına; Katalonya'nın sosyal ve politik liderlerinin tutuklanmasına; henüz hizaya getirilememiş olan özgür Katalan medyasının kapatılmasına; Katalan kurumlarının askıya alınmasına ve İspanyol hükümetinin Katalonya topraklarındaki polis sayısını ve askeri varlığını arttırmasına kadar uzanabilir.
Yönetememe krizi içerisindeki devletin baskı politikalarını daha sıkılaştıracağı ve gittikçe radikalleşmesi kesin olan bir kopuş sürecine girileceği anlaşılıyor. Her iki taraf açısından uygulanacak yöntemler ve alınacak biçimleri tahmin etmek zor, ancak çatışma kaçınılmaz. Her ne kadar Katalan halkının self-determinasyon hakkını kullanması her durumda başlı başına bir kazanımsa da, bugün geldiği noktada açıkça baskıcı, şoven bir düzene karşı örgütlü ve kararlı bir halk mücadelesine dönüşen ve ayrılıkçı hareketlerin kısıtlarını aşan Katalan halk hareketi Avrupa ve dünyanın geri kalanındaki halk hareketleri için ilham verici bir harekete dönüşme olanaklarını içerisinde barındırıyor. Hareketi bölmek için eline bir fırsat geçmesini bekleyen ve türlü provokasyonlara başvuracağı aşikar olan İspanyol devletinin sert baskılarına karşı şiddet içermeyen bir stratejiyi mümkün olduğunca korumaya çalışarak, hem Katalonya'daki işçi hareketini, hem de İberya’nın geri kalanındaki demokratik mücadeleyi de massedecek ve uluslararası çapta mümkün olan en geniş dayanışmayı gözetecek bir direniş hattının gelişebilmesi durumunda yukarıda bahsettiğimiz imkanların ve ilhamların açığa çıktığı yeni bir basamaktan söz edebilmek mümkün olabilecektir.
6 ve 7 Eylül'deki evvela Katalonya parlamentosunun ardından İspanya Yüksek Mahkemesi’nin aldığı kararlardan bu yana, iki karşıt meşruiyet ve yasal güç bulunmakta. Aralarındaki boşluk artık sadece geri dönüşsüz olarak genişleyebilir. İberya Solunun büyük bir bölümünde açıklık, sıkılık ve kararlılığının olmaması Castilla baskısını destekleyebilir ve Katalonya'daki cumhuriyet hareketinin sol görüşünü engelleyebilir. İmkanlarını gözetlemeye çalıştığımız umudun bırakalım uluslararası etkisini henüz yerel planda boğulmasına neden olabilir. Oysa İspanyol devletinin, Katalonya’daki baskı politikaları zaman içinde kaçınılmaz olarak İberya’nın geri kalanına da sirayet edecektir. Katalonya'da önümüzdeki haftalarda başlayacak kurucu tartışmalarla beraber hem Katalan halkı hem de İberya’nın geri kalan halkları ve emekçileri için baskı çemberi daha da daralacaktır. Bu çemberden birlikte çıkabilmenin yegane yolu merkezine toplumsal, demokratik, ekolojik ve özgürleştirici sorunları yerleştiren Katalan hareketini destekleyen geniş kampanyalar organize etmek ve Castilla iktidar bloğunun ve medyasının yürüttüğü kampanyaları kıracak karşı ortak kampanyalardan geçiyor. Bask ülkesinde ve Madrid’de peş peşe gerçekleşen kitlesel destek eylemleri bu yolun açılabileceği konusunda umutvar olmamızı olanaklı kılıyor.
Aynı zamanda işçi sınıfının 3 Ekim'de Katalonya'yı felce uğratan genel grevde gördüğümüz üzere ana aktör olarak aktif katılımı, kitlesel seferberlik, örgütlü emek hareketinin politik süreçte ve bölgede (Cumhuriyet Savunma Komitelerine dönüştürülüyor olarak görünen Referandum Savunma Komiteleri), mahallelerde ve bazı iş yerlerinde öz örgütlenme dinamiklerinin yaygınlaşmasına, genelleşmesine artan bir katkı sağlıyor ve aynı zamanda bir temel oluşturuyor. Hareketin toplumsal temeli Sola doğru kitleselleşme eğilimi gösterirken; geçtiğimiz aya kadar “bağımsızlık süreci”ne öncülük etmiş milliyetçi partiler olan Katalan Milli Meclisi ve Omnium Kültürü, işçi ve radikal sektörlerin daha da dinamikleşen yükselişini izliyor ve nispeten geriliyor. Bu açıdan da İberya coğrafyasına yayılabilecek halkların ortak mücadelesini ve mücadelenin emek hareketiyle buluşmasını mümkün kılabilecek yeni bir anti-kapitalist sosyal hegemonya elde etme olasılığının fideleri henüz cılız da olsa yeşeriyorlar. Elbette tüm bunlar büyük bir ulusal sorunu çözmek için ivmelenmiş bu hareketin geri kalan sosyal sınıflar ve halklarla siyasi olarak hareket etme kapasitesine ve geriye kalan İberya Solunun milliyetçi tereddütlerden sıyrılıp daha güçlü inisiyatifler alabilmesine bağlı görünüyor.
Zira mevcut kriz artık sadece bir Katalan Hareketi değil, aynı zamanda bir devlet krizidir; şu anda yukarıda andığımız destek eylemlerine cevaben Sağdan sokağın işgal edilmesi için başlatılan hamleye karşı geliştirilecek demokratik kitle eylemleri kısa vadede, İberya coğrafyasının geri kalanında Sol hareketlerin krizden güçlenerek çıkmasını sağlayabilir. Bu bağlamda, Katalan halkının kendi kaderini tayin etmesinin, İspanyol devletinin tamamında anayasal bir kopuş(lar) olmadan tıkanacağı ve Katalan hedeflerine demokratik ve kardeşçe çözüm bulunmaksızın devlette olası herhangi bir rejim değişikliğinin olmayacağı giderek daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Sol hareketlerin önceliği, Katalonya üzerindeki rejim baskısının hafifletilmesi için inisiyatif alarak ve 1978 rejimi ile bağları kopararak ikinci bir cephe açabilmektir. Böyle bir cephe iktidar bloğunu doğası gereği baskı aygıtlarına daha güçlüce abanmaya itecek ve siyasi krizini daha çetrefil hale getirebilecektir.
Enternasyonalist devrimcilerin bayrağı olan Che Guevara'nın katledişilin 50. yıldönümünde, Avrupa'yı ve dünyayı peşinden sürükleyen ve gezegenin tüm bölgelerini etkileyen gerici diyalektiği kırmak için artık zamanın çoktan gelmiş olduğunun farkına varmamız gerekmektedir. Latin Amerika'daki kurumsal tıkınma, Avrupa'da ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ırkçı ve İslamofobik popülizm, Ortadoğu'daki faşist cihatçılık… tüm dünyayı tehdit ediyor ve daha önceki zamanların jeopolitik karmaşasını anımsatıyor.
Bu yüzden son on yıllardaki kitlesel itaatsizliğin en etkileyici örneği olan Katalan sürecini desteklemek gereklidir. Ve Katalan süreci, 21. yüzyıl vatandaşının devrimleri için, dünya kapitalist sisteminin çöküşünün bizi hapsettiği barbarlık yolundaki sarmalın kırılmasına katkıda bulunabilecek gerçek bir laboratuvarı teşkil etmektedir. Halklar ve emekçi sınıfların Avrupa Birliği içerisindeki kapitalistlerin derin saldırıları altında acı çektiği bir zamanda Katalonya halkının isyanı, ezilenlerin ve sömürülenlerin ortak eylemleriyle güveni yeniden kazanmak için bir umut işareti olmuştur.
Hülasa bugün Katalan bağımsızlık bayrağının, 19. yüzyılın sonlarında adada bulunan İspanyol sömürge ordusunu yenen Küba devrimcilerinin bayrağından doğrudan esinlenmiş olması tarihi bir anekdottan çok daha fazlasıdır. Katalonya'daki mücadele ve cumhuriyetçi bir zafer, Katalonya’da, İberya’da, Avrupa'da ve bir dalga halinde tüm yerkürede halk hareketlerinin yeniden yükselişini hayal etmemize izin verecek.
Şüphesiz ki dünyanın tüm devrimcileri, ilerici ve demokratik hareketleri İspanyol devletinin baskısına karşı hatta böyle bir baskı olmasa dahi Katalonya'daki mücadeleyi desteklemeli, kendi coğrafyalarında ezilen halkların hakları ve statüleri için mücadele ederken kendi coğrafyalarındaki halkların kendi kaderini tayin haklarını tanımalı ve desteklemelidir.
Yaşasın halkların kendi kaderlerini tayin hakkı!
Visca Catalunya Lliure!
Her Biji Kurd u Kurdistan!