Kadın… Yüzyılımızda ezilmişliğin, itilmişliğin simgesi. Toplumsal siyasal çekişmenin gizli öznesi. Erkek eğemenliğin savaş alanı. Savaşların ezip geçtiği, yok ettiği sosyal doğa. İnsanlığın son nefesi, son çırpınışı… Tüm sorunların gelip düğümlendiği ana çelişki. Bu çelişkinin öbur yanında sermaye var. Küresel güçler var. Bölge gericiliği var. Ranttan beslenen, kan ticareti yapan güçler var. Yerel gericilik var. Gericiliğin organize ettiği töreler, gelenekler, kültürler, siyasal anlayışlar var. Savaşlar, kadın doğası dışında gelişiyor ve kadının özgürlük alanı, yeni neolitiği hedef alıyor. Savaşların hedefinde kadın var. Kadının asıl üretici güç haline gelmesini, dolayısıyla kadın eylemiyle gelişen özgürlük arayışını engellemeye çalışanlar kadına yöneliyor.
Nazan Üstündağ’ın yazdığı gibi: “Bu savaşı ilk ikisine hem benzer hem de nispeten farklı hale getiren en önemli meselenin hala kadın meselesi olduğunu düşünüyorum. Birinci ve ikinci dünya savaşlarının sonucunda yeni cinsiyet rejimleri, cinsler arası yeni ilişkiler doğmuştur. Batıda kadınların iki dünya savaşı arasında ve sırasında asıl üretici güç haline gelmelerinin bedeli 50’lerde ortaya çıkan muhafazakar/anne /eş kadın modeliyle ödenmiş, modern ev kadını en ideal kadın tipi olarak yerleşmiştir. Bu yeni savaşın da kadın bedeni, kimliği, kazanımları üzerinden cereyan etmesi hiç şaşırtıcı değil ve tarafları tanımamızda turnasol işlevi görüyor. Bu savaş ilk kez açıkça kadınlara karşı yürütülen bir savaş aynı zamanda. Bunun Türkiye’deki son çehresi Hasret’i yalnız bırakan hukuk, Kuzey Kürdistan’daki eşbaşkanlıklara yönelik davalar.” Küresel ölçekte süren ve özellikle Ortadoğu’da yoğunlaşan savaş, erkek kimliklidir ve bu savaş, gerici güç odakları ile kadın kimliği, kadının özgürlük arayışı arasındaki bir savaştır. Dolaysıyla, kadın kurtuluş sorunu toplumsal sorunun parçası değil, özüdür. Öznesidir.
Ortadoğu da, özellikle de Kürdistan’da hedef bu öznedir. Ancak çoğunluk bunun bilincinde değil. Demokratik mücadeleye ve sorunlarına bu pencereden bakan ve kadını özne alan/gören pek kimse yok. Politik refleks ve duyarlılıklar da son derece sınırlı. Kadın mücedelesi, kadının güzellik özgürlük arayışını “kadının sorunu” olarak gören ve geri çekilen bir anlayış var. Erkek egemen bakış hakim. Rojava’da bir kadın gazeteci arkadaşım aktarıyor: “Tarihin en yoğun ve vahşi kadın kırımı yaşanıyor. Kadınlar Musul’da, Rakka’da vb. kent pazarlarında satılıyor. Bebek denilecek yaşlardaki kızlar IŞİD’li teröristler tarafından karılık mertebesine çekiliyor. Êzidî Kürt kadınlar, vahşi teröristlerin eline geçmemek için kendilerni kayalıklardan atıyor. Bazı kadınlar ise ölüm ve yok oluş çemberinden çıkmak için elde silah son mermisine kadar çatışıyor. İşte kadın özgürlüğünün somutlaştığı anlardır bu anlar.” Sadece Musul’da, Rakka’da, Rojava’da, Kobanê’de, Şengal’de mi? Diyasporaya alınan yollara düşen toplama kaplarına doldurulan, değişik kentlere sürülen, varoşlara istiflenen kadınlar da benzer uygulamalara maruz kalıyor. Hayatları bitiriliyor; alıkonuyor, karın tokluğuna çalıştırılıyor, fuhuşa, dilenmeye zorlanıyor. Tarihin en büyük savaşlarından da büyük onlardan da kanlı bir savaştır bu…
Kadın katliamı, savaşların en büyüğü, en acımasızı, en kıyımcı olanıdır. Savaş güçler arasında görülse de aldatıcıdır. Amaç kadını Paryalaştırmaktır. Paryalar her türlü haktan, olanaktan yoksundur. Herkes tarafından hor görülen ve aşağılanan kimselerdir. Kürt kadınları, kadın mücadelesi yeni kadın neolitiği tehdit altındadır. Kadın gazeteci arkadaşım devam ediyor: “Fakat ne yazık ki dünya kadın özgürlük hareketlerinden tek bir ses, tek bir nefes yok! Çok üzücü ve can acıtıcı. Oysa ilk ezilen, sınıf, cins ve ulus kadın değil miydi? Hani bunu siz de söylüyordunuz? Peki bizim Kürt olmamız mı değiştirdi her şeyi?” Sonda can alıcı güncel soruyu soruyor: “Dünya kadın hareketi için bir çağrı yapmanın zamanı gelmedi mi?” Tüm kadınlar için! Paryalaştırılan kadınlar için! Saldırıya uğrayan ezilen öldürülen, satılan, pazarlanan, tecavüze uğrayan, geleceği güzelliği yok edilen Kürt ve diğer halklardan kadınlar için! Tam da şimdi, çağrı yapmanın, dünya kadınlarını bir araya getirmenin, buluşmalarını ve dayanışmalarını sağlayacak admlar atmanın zamanı değil mi?
(Özgür Gündem – Delil Karakoçan – 30 ağustos 2014)