SEÇTİKLERİMİZ- Fehim Taştekin’in yazısı: Kuşatma altındaki sığınak: Afrin
Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşa dahlinin en çarpıcı noktalarından biri Hatay’ın Reyhanlı ilçesine bağlı Bükülmez karakolu. Karakolun kulesinden görülen manzara Suriye yönetimine karşı isyan sürecinde Ankara’nın pozisyonunu çok güzel anlatıyor. Tepeden sınırı gözetleyen gözler, uzun süre yasadışı geçişler karşısında köreldi. Karakolun önündeki yasadışı geçiş noktası, Suriye’deki asiler için lojistik destek hattı işlevi gördü. Yani karakol asli görevine ihanet etti. Hükümet işi öyle abarttı ki, tırlar rahat geçsin diye kaçak yola asfalt attı. Ama bu yazıda Bükülmez karakoluna değinmemin nedeni başka: Uluslararası baskılar karşısında Türkiye sınırlarına duvar örmeye başladı. Suriye’nin Atme kasabasının tam karşısına denk gelen yerde beton bloklar, sınır hattından değil Türkiye topraklarından geçerek ilerliyor.
Duvarı aşamayanlar duvarın öte tarafında kendilerine konut inşa ediyor ya da çadır kuruyor. Yani iskân ettikleri yer Suriye değil Türkiye toprakları. Duvar Türkiye’nin kendi topraklarından feragat ettiği izlenimini veriyor. Atme’nin kuzeyinde Kürtlerin kontrolündeki Afrin sınırları başlıyor. Beton bloklar, Afrin’e gelince sınıra sıfır vaziyette ilerliyor. Atme’nin aksine Afrin’e yaslanan sınır hatlarında mülteci yok.
Afrin Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde Rojava adını verdikleri bölgede ilan ettiği üç kantondan biri. Afrin, Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) özerklik inşa etmeye başladığı 2012’den beri Türkiye’nin ablukası altında. 2011 sonrası kevgire çevrilen Türkiye-Suriye sınırları Afrin tarafında PYD’yi baskılama siyasetinin bir parçası olarak geçirgenliğini yitirdi.
Ankara, PYD’li yetkililere Kürtler özerklikten vazgeçmediği ve Esad yönetimine karşı savaşa katılmadığı sürece ablukanın kalkmayacağını bildirilmişti, nitekim kalkmadı. Abluka sadece batıda Hatay, kuzeyde Kilis iline sınır olan bölgelerden değil doğu ve güneyden de Türkiye destekli örgütler tarafından dayatılıyor. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Nusra Cephesi, Ahrar El Şam, Nureddin Zengi Tugayları gibi örgütler, Rojava’nın savunma gücü Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile Şeddadi ve Serekaniye gibi başka yerlerde çatışmaya girdiğinde intikamın Afrin’den alınması bir adet haline geldi. Afrin ya saldırıya uğradı ya da etrafındaki abluka politikası sertleştirildi.
Afrin’deki insani ve güvenlikle ilgili duruma dair Al-Monitor’a bilgi veren Demokratik Toplum Hareketi (TEVDEM) ve Kongre Star yetkilisi Zelal Ceger Türkiye’nin sınır politikasına dair şunları söyledi: “Eskiden Türkiye’ye geçmek için Bab El Selam kapısını kullanırdık. Şu anda hiçbir Kürt Bab El Selam’dan geçemez. Kürtlere ne Azez’deki çeteler ne de Türkiyeli yetkililer izin veriyor. Sınırdan kaçak yollarla Reyhanlı, İslahiye ya da Kilis’e geçmeye çalışanlara da Türk askeri tarafından ateş açılıyor. Bu şekilde sınırda çok sayıda insan öldü.”
Peki, çembere alınan bu bölgede hayat nasıl sürüyor, güvenlik nasıl sağlanıyor ve abluka nasıl deliniyor?
Yedi kasaba ve 360 köyden ibaret olan Afrin’in toplam nüfusu krizden önce 400 bin civarındaydı. Çatışmalar çıkınca Halep gibi Suriye’nin farklı bölgelerine göç etmiş olan Afrinliler tekrar baba ocaklarına geri döndü. İslam Devleti’nin (İD) 2013’ten itibaren Rakka, Menbic, El Bab ve Cerablus’u ele geçirmesinin ardından bu bölgelerden kaçan Kürtlerin önemli bir kısmı Afrin’e sığındı. Al-Monitor’a konuşan IMPR Humanitarian’ın Rojava Koordinatörü Hüseyin Güran’a göre beş yılda Şam, Halep, Hama, Humus, Azez ve Rakka’dan gelen Kürt, Arap ve Türkmenlerin sayısı 316 bini buldu. Sığınanların büyük bir kısmı köy ve ilçelerde akrabalarının yanına yerleşti. Bunlardan sadece 3 bini geçen yıl kurulan Rubar Mülteci Kampı’nda kalıyor. Bu insanların çadır, battaniye, kuru gıda, ilaç, çocuk maması ve temizlik malzemelerine ihtiyaçları var. Son haftalarda İD’in Azez ve Şeyh İsa gibi yerlere yönelik saldırılarıyla sığınmacı sayısına 14-15 bin kişi daha eklendi. Bunların da ezici çoğunluğu Arap. Bunların bir kısmı Türkiye’ye, bir kısmı İdlib tarafına geçerken bir kısmı da Afrin’de kaldı.
TEVDEM ve Kongre Star yetkilisi Zelal Ceger’e göre, PKK’ye karşı temmuz 2015’teki operasyonlar başlamadan önce, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) öncülüğünde buraya iki kez yardım gönderildi. Üçüncü konvoya Nusra Cephesi tarafından el kondu. Türkiye’den İHH ile Bahar adlı yardım kuruluşları da birer kez insani yardımda bulundu. Ayrıca Suriye Kızılay’ının şubat 2016’da gönderdiği yardım da çok yetersizdi. Bunların dışında ulusal ve uluslararası toplumdan Afrin’e yardım ulaşmadı. İdlib, Azez ve Halep’te muhaliflerin kontrol ettiği yerlerde faaliyet gösteren Sınır Tanımayan Doktorlar gibi örgütler de kanton yönetiminin Afrin’e gelmeleri konusundaki çağrılarına olumlu yanıt vermedi.
Zelal Ceger,abluka ve saldırıların amacının halkı yıldırmak olduğunu düşünüyor: “Kanton çember altında. İstedikleri zaman bütün yolları kapatıyorlar. Yer yer saldırılarda bulunuyorlar. Bizi bu şekilde teslim almak istiyorlar. Geçen yıl Afrin’den göç yaşandı. Afrin’i boşaltma stratejisini uygulamaya çalıştılar. Yaklaşık 10 bin kişi çıktı. Halkla toplantılar yaptık, bunun kasıtlı bir siyaset olduğunu anlattık ve göç durdu. (2014’te) İD geldiğinde Kobani’nin boşaltılması yanlıştı, bunun Afrin’de tekrarlanmasını istemedik”.
Ablukanın günlük yaşam üzerindeki baskısı da hayli fazla. Kuşatma yüzünden tüccarların soktuğu malzeme ve erzak çok pahalıya mal oluyor. Özellikle gıda ve benzin fiyatları inanılmaz boyutlara ulaştı. Muhalif gruplar, Tişrin Barajı’ndan gelen enerji hatlarını kestikleri için elektrik ancak jeneratörlerle sağlanıyor. Yani birçok alanda ekonomik aktivite ve üretim mazota bağımlı hale geldi.
Arap tüccarlar Afrin’e ulaşıncaya kadar her bir silahlı gruba ödeme yapıyor. Bu da fiyatları artırıyor. 200 litrelik varillerle dağıtılan mazotun fiyatı 2000 Suriye lirasından 50 bin Suriye lirasına, benzinin fiyatı ise 2500 Suriye lirasından 100 bin Suriye lirasına ulaştı. Un ve şeker gibi temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları da uçtu. Afrin’in ekonomisi zeytin, zeytinyağı ve meyve üretimine dayalı. Elde ettiği tahıl tüketime yetmiyor. O yüzden dışarıdan buğday ya da un alınıyor. Bu krizde 50 kiloluk buğday çuvalının fiyatı 200-250 liradan 7 bine çıktı. Geçen yıl fiyat 5 bin civarında seyrediyordu. Afrin Kantonu Özel İdaresi sübvanse uyguluyor. Tüccardan 7 bin liraya alınan un, halka 4 bin liraya dağıtılıyor. Afrin’in günlük un tüketimi 115 ton. Maaşların 25-50 bin arasında olduğu bir bölgede bu seviyedeki fiyatlar haliyle insanları zorluyor.
Abluka yüzünden zeytin ve zeytinyağından elde edilen gelir de düştü. Ürünler, Arap tüccarlar tarafından yok fiyatına alınıp Azez üzerinden yani Bab El Selame Kapısı’ndan Türkiye’ye sokuluyor. Tabi Kürt değil Arap zeytini olarak. Afrin zeytininin ulaştığı bir diğer yer de Irak pazarı.
Su ihtiyacını Meydanki Barajı’ndan (17 Nisan Barajı) temin eden Afrinliler sığınmacı sayısının artmasıyla belli köylerde su sorunu da yaşıyor. Bunun nedeni su kaynaklarından ziyade alt yapı ve şebekenin yetersizliği.
Sığınmacılarla birlikte talep patlamasına bağlı olarak ev kiraları da fırladı. 5-10 bin arasında olan kiralar şimdi 15-50 bin arasında değişiyor. Sadece sığınmacılar değil Halep’teki varlıklı aileler de güvenli bölge diye Afrin’de lüks konutlara yerleşerek emlak değerlerini artırdı.
Afrin’de ilaç sıkıntısı yaşansa da deneyimli doktorlara sahip olan sağlık kurumları durumla baş edebiliyor. Hatta üç yıl önce yapılan donanımlı bir hastane İdlib gibi civar yerlerden hasta çekiyor.
Afrin’e ulaşan son mültecilerin İD’in kontrol ettiği bölgelerden geliyor olması nedeniyle güvenlik endişesi de yaşanıyor. Zelal Cefer’in dediği şu: “Eskiden burada kalan Araplarla ilgili bir güvenlik tehdidi yoktu. Zaten yerli Araplar kanton yönetimine katılıyor. Yasama Meclisi, Meclis Başkanlık Divanı ve Yürütme Konseyi’nde Araplar temsil ediliyor. Hükumette Ziraat Bakanı ve Ulaştırma Bakanı Arap. 101 üyeli Meclis’te toplam Arap vekil sayısı ise sekiz. İD bölgelerinden gelenlerle ilgili bazı tedbirler alıyoruz. İçişleri Bakanlığı bunlara üç ay süreli ikamet belgesi düzenliyor. Duruma göre bu belgeler üç ay sonra yenileniyor. Ancak şimdiye kadar ciddi bir güvenlik sorunu olmadı. Asayiş duruma hakim”.
Afrin, Halep-İdlib koridoru üzerinde yer alması nedeniyle ÖSO ve ardılları tarafından hep hedefte tutuldu. Bölge PYD’nin 2011 ve 2012’de Tevhid Tugayı ve Selahaddin Tugayı gibi muhalif güçlere geçit vermemesi nedeniyle çatışmalara sahne olmuştu. Halk Koruma Birlikleri (YPG) ve Kadın Koruma Birlikleri’nin (YPJ) kurulmasıyla Afrin’in savunma hatları tahkim edildi. Afrin’in en büyük şansı dağlık bir bölge olması. Ceger’in ifadesiyle “Dağlar Afrin’i koruyor. YPG ve YPJ Afrin’i savunmakta zorlanmıyor. Savunma güçleri araziye hakim.”
YPG ve YPJ’nin saflarında yer alan savaşçıların sayısı konusunda kanton yetkilileri çok ketum davranmakla birlikte Afrin’in savunmasına aktif olarak katılabilecek insanların sayısının 20-25 bin civarında olduğu söyleniyor. Geçen yıl çıkarılan yasa ile gençler, Cavip El Difa’a El Zati (Özel Savunma Görevi) adı verilen sistemle dokuz aylığına askere alınmaya başladı. Bunun yanı sıra 18-50 yaş arasında onbinlerce kadın ve erkek silah eğitimi aldı. 2014’te Şengal’de Ezidilerin başına gelen felaketten sonra özellikle kadın gönüllüler silah eğitimi için kamplara akın etti.
Afrin’i kuşatan bölgelerde Nusra, Ahrar El Şam ve Nureddin Zengi Tugayı gibi örgütler var. Özellikle İdlib’de ağırlığı olan Nusra, Halep yolu üzerinde mevzilendiği Saman Kalesi’nden Afrin köylerini vuruyor.
Türkiye destekli grupların tehditlerine ilaveten İD de Azez-Mare hattına yönelince Afrin’i menziline almış oldu. İD’in tehdidi altında olan yerlerin başında Kastel Cindo ve Gıtme köyleri geliyor. İki yer de Ezidi köyü.
Kuşatma, YPG’nin liderliğinde oluşturulan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) şubat 2016’da Mennig Üssü’nü ele geçirip Tel Rıfat’a kadar gitmesiyle biraz rahatladı. Bu süreçte, Kürtlerin savunma kapasitesini artıran farklı katkılar da oldu. Kürtler açıkça dillendirmese de hem Suriye yönetimi hem Rus ordusunun Afrin'e silah ve mühimmat yardımı yaptığı söyleniyor. Kürtlerin fazla dillendirmediği başka bir rahatlama, yine şubat 2016’da Suriye ordusunun Şii beldeleri Zehra ve Nubul etrafındaki kuşatmayı yarmasıyla geldi. Bu bölgeden açılan koridorla Afrinliler Halep’e ulaşma imkânı buldu.
Fakat Zelal Ceger bu koridorla ilgili başka bir sıkıntıya dikkat çekti: “Bu yolu kullanmak mümkün ama riskler var. Gençler Halep’e gidemiyor çünkü askere gönderilmek üzere alıkonuluyorlar. Yine kanton yönetimlerinde çalışanlar tutuklanabiliyor. Tutuklananların sayısı 100’ü buldu. Bizimle çalışan insanların maaşları kesiliyor. Bu tür uygulamalar özellikle Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun ilanından sonra arttı. Mal geçişi de kolay değil. Zehra ve Nubul üzerinden Halep’ten gelen ürünler için kontrol noktalarında rüşvet ödeniyor. Yolcu otobüslerinden de rüşvet alınıyor.”
Afrin üzerindeki bir diğer baskı Türkiye’den doğrudan saldırılarla oluştu. SDG’nin Azez ve Tel Rıfat’a doğu kontrol alanını genişletmeye başlamasına paralel olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınırdan yaptığı top atışları sonucu beş kişi öldü.
Türkiye’nin sert tutumunun altında Kürt koridorunun oluşacağı endişesi yatıyor. Afrinliler ise Kobani ile Afrin’in birleşmesine büyük önem atfediyor.
Zelal Ceger’in değerlendirmesi şöyle: “Koridor bizim için çok önemli. Afrin ile Kobani’nin birleşmesi Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’nun tamamlanması anlamına geliyor. Biz koridorun açılmasına ‘Kürdistan’ın tamamlanması’ olarak bakmıyoruz. Bölgede Araplar da var Türkmenler de. Hedefimiz sadece Kürt bölgelerini birleştirmek değil federasyon sistemiyle demokratik bir Suriye’yi inşa etmektir. Suriye’yi parçalamak gibi bir hedefimiz yok.”
Afrin, 1980'lerden sonra PKK ve ardından PYD dahil Kürt siyasi hareketlerini hep beslemiş bir bölge. Bu açıdan halkı da oldukça politize. Özetle, Afrin abluka karşısında pes etmemesini siyasal katılımın yüksek olmasına, savunmaya elverişli coğrafyasına ve açlıktan ölmeye izin vermeyen verimli topraklarına borçlu.
(Bu yazı Al-monitor'da yayınlanmıştır)