Ferda Koç yazdı: ‘Demokratik Özerklik’ tartışmasına bir başka giriş (Seçtiklerimiz)
Türkiye sosyalist hareketi liberal ve devletçi solumsuların tasallutundan bir türlü kurtulamıyor. Emekçilerin ve ezilenlerin “emperyalizme ve faşizme karşı tepkisi” sayılabilecek somut direnişlerin neredeyse tamamını örgütlüyoruz, ayakta tutuyoruz ama “solumsu”ların sol siyaset alanına kurdukları hegemonyayı kıramıyoruz. Bu durum 30 yıldır sürüyor. Emperyalizme karşı mücadele “devletçi solumsuların”, faşizme karşı mücadele de “liberal solumsuların” babasının malı haline geldi. Emperyalizme karşı çıkarken “devletçi” damgası yemekten, faşizme karşı çıkarken “liberal” damgası yemekten çekinir olduk neredeyse.
Galiba yine bu nedenle, sosyalistler olarak birbirimizle tartışırken de birbirimizi “devletçi solumsular” veya “liberal solumsular” üzerinden töhmet altında bırakmaya çok eğilimli oluyoruz.
Bütün bu girizgah, Metin Çulhaoğlu’nun yapmaya çalıştığı “Demokratik Özerklik” tartışmasının (1) bir ucundan “arkadaşça” tuttuğumu ifade edebilmek için. Çulhaoğlu’nun “bildiğimiz sosyalizmin” (onun deyişiyle sosyalizmin “Cebeci pazarından toplanmamış”) ilkelerini referans alarak yapmaya çalıştığı “Demokratik Özerklik” tartışmasını, “devletçilik” ya da “liberalizm” kulpları takmadan derinleştirmenin mümkün ve gerekli olduğunu düşündüğüm için bu kadar uzun bir giriş yaptım.
Aristo, öncüller üzerinde anlaşma olmadan tartışma olmayacağını söyler. Ulusal sorunun bir çözüm modeli olarak “Demokratik Özerkliğin” sosyalistler arasındaki bir tartışması için de öncüller üzerinde bir anlaşmaya varmamız gerekiyor. Böyle bir “anlaşmanın” ilk adımı da herhalde “Demokratik Özerklik” kavramının bir ulusal sorun çözüm modeli olarak içeriği ve bağlamını yerli yerine oturtmak.
Abdullah Öcalan, Kürt sorunu için uzun bir süre önce “Demokratik Konfederalizm” ve “Demokratik Özerklik” kavramlarına dayanan bir çözüm modeli geliştirdi. Öcalan bu modeli bir “paradigma değişikliği” olarak tanımladı ve Kürt hareketinin programını, örgütlenmesini ve mücadele çizgisini bu çözüm modeline ve bu modelin dayandığı paradigmaya göre düzenlemesi gerektiğini savundu. Kürt hareketi Öcalan’ın geliştirdiği bu çözüm modelini “resmen” benimsedi ve pratikleştirmeye girişti. (Kürt hareketinin bu yeni paradigmayı pratikleştirmekte ne kadar başarılı, ne kadar başarısız olduğu elbette tartışılır ama pratikleştirmek için çok çaba sarfettiği ve etkili/etkileyici sonuçlar yarattığını da kabul etmek gerekir.)
Öcalan önerisini her şeyden önce bir “paradigma değişikliği” olarak tanımladı. Ona göre ulusal sorunun 20. yy’daki temel çözüm modeli olan Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı (UKTH) “devletçi” ve “hiyerarşik” bir paradigmaya dayanıyordu ve ulusal sorunların çözümünü sağlamakta başarılı olamamıştı. Demokratik Özerklik temelinde geliştirilecek Demokratik Konfederalizm ise, Kürt sorununun, mevcut devletlerin parçalanmasını, yeni devletlerin kurulmasını ve sınırların değiştirilmesini gerektirmeyen bir çözümü olarak formüle edilmişti. Bu çözüm modeli, ulusal sorunun “devletçi ve hiyerarşik olmayan” bir tanımına dayanıyordu.
Bilindiği gibi ulusal sorunun UKTH temelinde çözümü, ulusu bir “siyasi hak öznesi” olarak tanımlar ve ulusların eşitlik ve özgürlüğünün her bir ulusa kendisini devlet olarak örgütleme hakkını “kayıtsız şartsız” tanıyan bir siyasi düzenle sağlanabileceğini varsayar. Bir ulusun diğer uluslar karşısındaki eşitliği ve özgürlüğü, “devlet kurma hakkı”nı diğer uluslarla eşit ve diğer uluslar tarafından iradesi sınırlandırılmamış bir biçimde kullanabilmesine bağlıdır. Bu ise bir ulusu baskı altında tutan, ezen egemen devleti, egemenliği altındaki toprakların bir kısmındaki egemenliğinden vazgeçebilir hale getirmeyi gerektirir.
Öcalan’ın önerdiği çözüm modeli ise ulusu “bağımsız bir siyasi hak öznesi” olarak tanımlamaya karşı çıkar. Öcalan için ulus, “bir zihniyet ve kültür ortaklığı”dır, ulusun devlet merkezli var oluşu bu zihniyet ve kültür ortaklığının modern dönemdeki var oluş biçimlerinden yalnızca biridir ve “kapitalist modernitedeki” egemen biçimidir. (Öcalan, “Devlet Ulusu” adını verdiği bu modelin dışında, günümüzde başka ulusal varlık biçimlerinin de -”Hukuk Ulusu, Ekonomik Ulus, Asker Ulus”- olduğunu ve bunların tümünün “Güç Ulusu” olarak nitelenebileceğini ileri sürer). Kültürel ulustan “Güç Ulusu”na geçiş, eşitsizlik ve baskıyı içerir, aşamaz. Kültürel ulusun eşitsizliği ve baskıyı içermeden çağdaş ulusa dönüştürülebildiği tek model ise “Demokratik Ulus”tur. “Demokratik ulus (…) tüm üyelerini demokratik özerk kurumlarda birleştiren ve yöneten ulustur.” Bu varsayımdan hareketle, ulusun, üyelerinin toplumsal nitelik taşıyan bütün bireysel özgüllüklerini birer “birlik temeli” olarak gören, kabul eden ve bu temeller üzerinde örgütlenen her birliğe varlık ve irade özgürlüğü tanıyan bir “çoğulluklar birliği” olarak örgütlenmesi halinde bugün yaşadığımız ulusal sorunların temelsizleşeceği ileri sürülebilir ve Öcalan’ın yaptığı da aşağı yukarı budur.
Bu görüşlerden hareket eden Öcalan, Kürt ulusal sorununun çözümü için ilk adımda Kürtlerin bir “demokratik ulus” olarak örgütlenmesini ve demokratik ulus olarak örgütlenen Kürtlerin, üzerinde yaşadıkları tüm coğrafyalarda “Demokratik Ulus dönüşümlerinin” etkin bir öznesi haline gelmesini önermektedir. Sosyalistler arasındaki konvansiyonel terminoloji ile konuşursak, Öcalan Kürt sorununun çözümü için, “Devlet Uluslarından Demokratik Uluslara geçiş” temelinde bir “Ortadoğu Devrimi” önermektedir. Ve yine anladığım kadarıyla Öcalan bu devrimi Kürt sorununun çözümü için bir “ön koşul” olarak değil Kürt sorununun çözümünün içerisinde gerçekleşeceği ve gerçekleşmesine katkıda bulunacağı bir süreç olarak görmektedir.
Öcalan’ın “Devlet Uluslarından Demokratik Uluslara geçiş” olarak içeriklendirdiği bu kendine özgü “devrimci süreç” tasavvurunu bildiğimiz kavramlar üzerinden modellendirerek (“devrimci süreç/devrimci özne”, “politik devrim”, “demokratik devrim”, “ulusal-kültürel özerklik”, “özgür üreticiler birliği olarak proletarya diktatörlüğü”) tartışıp “tüketebilirmiyiz”? Sanırım, Çulhaoğlu ile birlikte kafa yormamız gereken konular buradan başlıyor.
(1) Bkz. Metin Çulhaoğlu, “Sıkıntılı bir yazı“ http://ilerihaber.org/yazarlar/metin-culhaoglu/sikintili-bir-yazi/1775/ ; “İlkelerimizi hatırlayalım” http://ilerihaber.org/yazarlar/metin-culhaoglu/ilkelerimizi-hatirlayalim/1794/
(Bu yazı Yeni Özgür Politika adlı gazetede yayınlanmıştır.)