Belki de haklarında en az yazılan çizilen Kürtler İran’dakiler. Ne nüfuslarını tam bilmek mümkün ne mezheplerini. Ne isterler, kimi dinlerler, Tahran’la araları nasıl? Soruları İran’da yaşayan Kürtler ile ilgili üç önemli kitap yazmış, uzun yıllar İran’da yaşamış bir Kürt olan Boğaziçi Üniversitesi’nden Profesör Abbas Vali cevapladı.
İran’daki Kürtlerin nüfusu ne? Yüzde kaçı Şii kaçı Sünni’dir?
İran’daki Kürtlerin nüfusu siyasi bir konu. Çünkü hükümet, Türkiye’deki gibi, tam sayıyı vermiyor. Veremez de, çünkü insanların kendilerini Kürt olarak tanımlayabileceği şekilde nüfus sayımları yapılmıyor. İran’daki Kürtlerle ilgili bildiğimiz her şeyin tahminlere dayanmasının nedeni bu. Bu tahminlerin bir kısmı gerçeğe daha yakın. Kabul edilebilir bir sonuca ulaşmak için iki ucu birden değerlendirmeye almak her zaman daha iyi. Bu uçlardan biri Fars milliyetçisi kaynaklar ve hükümet kaynakları. Onlar sayıyı altı ila sekiz milyon civarı veriyor. Bu minimalist yaklaşım. Maksimalist yaklaşım ise Kürt milliyetçilerinin. Onlar da 18 milyon diyor. Bence bu abartılı bir tahmin. O yüzden ikisinin ortalamasını alırsak bence 10 ila 12 milyon civarı bir nüfus var. Maksimum 13 milyon. Bu da bir tahmin ama ben bu tahmini uçtaki iki sayıyı esas alarak yapıyorum. Başka kaynağımız yok.
Din meselesine gelince. İran’daki Kürtlerin çoğu Sünni. Bunların çoğu Şafii. Şii Kürtler azınlıkta. Onların çoğu da Irak Kürdistan’ı yakınlarında yaşıyor. Şii Kürtlerin bir kısmı İran’daki resmi din olan On ikiciler inancına (Şiilikteki 12 İmam inancı), azınlıkta olan diğer kısmı ise Ehl-i Hak dediğimiz heterodoks Şii inancına mensuplar. Bununla ilgili de bir yüzde verecek olursak, yüzde 60 ila 70’i Sünni, geri kalanı Şii derim.
İran’daki Kürtler Kürtçe’nin hangi lehçesini konuşurlar?
İran’daki Kürtlerin büyük çoğunluğu Soranice konuşuyor. Türkiye sınırındaki Kürtler ise Kırmançi konuşuyor.
Siyasi eğilimleri nasıl?
Bölünmüş durumda. Çoğunluk siyasi olarak kendini Kürt olarak tanımlar. Kendilerini çoğunluktaki İranlılardan ya da en büyük azınlık olan Azerilerden farklı görürler. Kendilerini dil, etnisite, tarih ve kültür olarak farklı görürler. Bu farklılıklar farklı siyaset gütme anlamında bir temel oluşturur mu, bu değişkenlik gösterir. Ama çoğunluğu Kürtlerin haklarını ifade etme, kendi dillerini konuşma, bir çeşit özerk yönetime sahip olma ve bu yönetimin de resmi dilinin Kürtçe olması özgürlüğüne sahip olmak ister. Türkiye’deki Kürtler gibi onlar da resmi dilin yani İran’da Farsçanın kaldırılmasını istiyor değiller. Farsçanın yanında olsun istiyorlar. Kürtlerin çoğunluğu kimliklerini ve kültürel değerlerini ifade etmeye, dillerini konuşmaya izin vermeyen politikalara karşılar. Ama bir bölünmüşlük var. Genç kuşaklar bağımsız devlet, çoğunluksa demokratik bir İran’da özerk Kürt bölgesi istiyor. Bu, modern Kürt hareketinin başladığı 1945-1946’lardan bu yana böyle ve sloganlaşmış halde. Bu, 1945’te İran’da kurulan Kürdistan Demokrat Partisi’nin ve yine İran Mahabad’da kurulan Kürt Cumhuriyeti’nin sloganıydı. Kürt kimliğinin, dilinin, yönetiminin anayasal olarak tanındığı ama İran’ın bir parçası olarak kalacak özerk bir bölge istiyorlardı. Bu slogan da solun etkisiyle gelişti: Kürdistan için özerklik, İran için demokrasi. KDP bu slogana İslâm Devrimi’nden sonra da sahip çıktı. Humeyni’den özerklik talep etti ama alamadı.
İran KDP’si (KDPİ) 1979’a (İslâm Devrimi) kadar Kürt hareketinde başat rol oynadı, rakipsizdi. Bu tarihte yeni bir siyasi hareket doğdu: Komala (Kürdistan Emekçileri Birliği ya da İran Kürdistanı Devrimci Emekçiler Topluluğu). Komala yeni ve daha sol bir duruş getirdi. Açıkça Marksizm etkisi taşıyordu. Marksizm sürgünde olduğu sırada KDPİ üzerinde de etkiliydi. Ama bu Sovyet Marksizmi idi. İran Komünist Partisi’nin entelektüel ve ideolojik yöneliminden besleniyordu. Komala ise KDPİ’den farklı olarak Maoist bir Marksizm’in etkisindeydi. Ama o hareket uzun sürmedi. Ayrılıklar yaşandı.
Bugün durum ne? Kürtler milliyetçi mi, solcu mu?
Çoğunluğu milliyetçi. İslâm Devrimi sırasında İran Komünist Partisi antiemperyalist olduğu gerekçesiyle Humeyni’ye destek verdi. Kürt meselesini öncelik sırasında ikinciliğe düşürdü. 1983’ten sonraysa rejim komünist müttefikleriyle karşı karşıya geldi. Partilerini ortadan kaldırdı. Sovyetlerin de çöküşüyle Marksizm’in Kürt hareketindeki etkisi azaldı. O yüzden İran Kürdistan’ındaki dominant siyasi eğilim milliyetçi. Ama bu milliyetçilik de bölünmüş durumda. Bazıları bağımsız bir Kürt devleti, bazılarıysa İran içinde bir özerk bölge istiyor. Aslında “Kürtler için özerklik, İran için demokrasi” sloganı 2003’te, Iraklı Kürtlerin başarılarının ve Kuzey Irak’ta federal hükümetin kurulmasının ardından değişti. İran’daki Kürt siyasi örgütleri özerklik fikrinden vazgeçip federalizm istemeye başladılar. Artık federal siyasi bir yapıya sahip İran içinde federal bir Kürdistan’ı savunuyorlar.
İran’da Kürdistan diye bir vilayet var. Bu siyasi bir nitelik taşımıyor değil mi?
Hayır. 1905’te yeni anayasal hükümetin göreve gelmesinden bu yana İran tarihsel olarak hiçbir zaman İran’da Kürtlerin olduğunu inkâr etmedi. Kemalist Türkiye gibi değildi. Buradan farklı olarak İran’daki Kürtlere hep saygı duyuldu. Ama Kürt olarak değil, orijinal İranlılar olarak. Yani onların bakış açısına göre, Kürt isem öncelikle İranlıyım, sonra Kürt’üm. İran hükümeti hiçbir zaman “Bizim Kürt nüfusumuz yok.” demedi. “Evet, İran’da Kürtler var ama onlar İranlı.” dedi. Bu “Burada Kürt yok!” demekten farklı.
İran’daki Kürtlerin sadece bir bölümü Kürdistan vilayetinde yaşıyor. Kürt topraklarının büyük bir çoğunluğu Kürdistan’dan alındı ve başka vilayetlere eklendi. Örneğin İran Kürdistanı’nın büyük bir bölümü Batı Azerbaycan’a bağlı. Bir bölümü İlam’a bağlı. Bir kısmı Hamadan’a bağlı. Yani yönetsel ve siyasi olarak bir merkezi yok. Yönetsel birliği, nüfusu örgütlü olmadığı için standart ekonomisi yok, bütünleşik bir coğrafyaya da sahip değil.
Tahran’ın en büyük caddelerinden birinin adı Kürdistan. Şah’ın kişisel uçağının adı da Kürdistan’dı. Şah bu şekilde bir şey anlatmaya çalışıyordu. Kürtler onu seviyordu. O da Kürtleri seviyordu. O dönemde Ankara’yı ziyaret ettiğinde sorun olmuştu. Çünkü Ankara’ya ‘Kürdistan’ isimli bir uçak inmişti. Özellikle asker bunu hiç sevmemişti. Ama misafirdi, o yüzden hayır diyemediler. Ama sanırım gazetelerdeki fotoğraflarda o yazıyı sildiler.
Kürtlerin ne hakları var şu an ve daha önce nasıldı?
Dilleri yazılı değil, konuşma dili. Şiir, şarkı vs. söz konusu olduğu zaman sorun yok. Ben evde hep Kürtçe konuşurdum. Burası gibi değildi. Ama Kürtçe hiçbir zaman eğitim ya da yönetim dili olmadı. Ya da İranlılıktan ayrı bir etnisite olarak tanınmadı. Kürt halkı, Kürt toplumu tanındı ama ‘Kürt kimliği’ tanınmadı. Siyasi, yasal, eğitsel, kültürel hak talep eden Kürt kimliği tanınmadı. Ama her zaman “Evet, bir Kürt toplumu var.” denildi.
Kürtleri diğer azınlıklardan ayıran ne?
Azerilerin İran’da özel bir durumu var. Orta Asya’dan Anadolu’ya ve İran platosuna gelen Türk hanedanlıkları savaşçı sınıfındandı. Bastırılmış kitlelerden değildi. İran toplumuyla da sıkı sıkıya entegre oldular. Ekonomik anlamda güçlülerdi. İranlılardan daha güçlülerdi. Çünkü ticaret alanında çok güçlülerdi, siyasi arenada güçlü temsile sahiplerdi. Örneğin Hamaney aslında Azeri’dir. Cezaevindeki muhalefet lideri Musavi de Azeri. Hamaney’in aksanı yoktur ama Musavi’nin var. Hamaney Azerbaycan’a gittiğinde Azerice konuşur. Azeriler her zaman çok güçlü oldu. İyi temsil edildiler. Hep yönetici ve siyasi sınıfın parçası oldular. 1945’te Azerbaycan Demokrat Fırkası kuruldu. Komünist bir örgüttü. Onlar da özerk bölge kurmak istedi ama hükümet onları da ortadan kaldırdı. Mahabad Cumhuriyeti’nden 15 gün önce. Onlara da hoşgörü gösterilmedi. Ama Azeri oldukları için değil komünist oldukları için. Kürt milliyetçilerinin durumundan farklıydı. İran rejimi Tebriz ve Azerbaycan bölgesini de son derece kanlı bastırdı. Kürdistan’da olandan çok daha kötüydü. Çünkü Kürdistan’dakiler özerklik isteyen Kürtlerdi. Azerbaycan’dakiler ise özerklik isteyen komünistlerdi.
Azeriler Şah döneminde yönetimde, orduda çok güçlülerdi. İran ekonomisini büyük oranda Azeri tüccarlar kontrol ediyor. Kürtler ise merkezden hep uzakta durdu. Hiçbir zaman çok dâhil olmadı. Hem tercih nedeniyle hem de Kürtlerin daha çok tarım yaparak yaşamalarıyla ilgili. Azerbaycan bölgesinde şehir hayatı çok daha gelişmiştir. Hatta İran Azerbaycan’ı modernitenin oluşumunda öncüdür. İlk modern okul Tebriz’de kurulmuştur. Kürtler ise daha çok tarımla uğraşan, aşiret toplumu olarak kalmıştır. Kısmen de böyle olmayı seçmiştir. Örneğin, Azerilerle İranlılar arasında evliliğe sık rastlanır. Ama Kürtler için bu başlangıç aşamasında. Kürtler kızlarının İranlı biriyle evlenmesini istemez. İranlı kızla evlenirler ama kızlarını vermek istemezler.
Azerbaycan ile Kürdistan komşu bölgeler, bu komşu bölgelerden birinin kentleşmede gelişmiş olmasının coğrafi bir nedeni var mı?
Azerbaycan’da kentleşme her zaman daha fazlaydı. Ayrıca Kürt bölgeleri her zaman hükümetin ayrımcılığına maruz kaldı. Sadece Kürt oldukları için değil, aynı zamanda büyük oranda Sünni oldukları için. Ayrıca Türkiye ve Irak sınırında yaşadıkları için. Belucistan da Kürdistan’dan daha az gelişmiştir. Çünkü Sünni’dir ve Afganistan ve Pakistan sınırındadır. Bu sınırlar siyasi sınırlardır. Tarihi değildir. Azınlıklara ve özellikle dini azınlıklara herhangi bir hak tanınmasına karşı çıkan hükümet içindeki radikal Şii güçler, İran’daki Sünnilere sistematik olarak baskı uyguluyor. Hükümetin Kürdistan ya da Belucistan’daki güvenlik stratejisini gevşetmesini kesinlikle istemiyor.
Kürtlerin üzerinde kimin etkisi var? Liderleri var mı, karar alırken kime bakarlar?
Devrimden önce KDPİ idi. Devrimden sonra Komala da devreye girdi. KDPİ 1985’te İran ordusuna yenildi ve Komala ile birlikte Irak Kürdistanı’na sürgün edildi. Burada 1991’de güvenli bir bölge oluşturuldu. 2003’te özerk Kürt hükümeti kurulunca da burada kalmaya devam ettiler. Ama kalabilmeleri İran’a yönelik askeri faaliyetlerde bulunmamaları şartına bağlıydı. O yüzden şu an sessizler. Bu durum ve İran’dan sürülmüş olmaları İran’daki Kürtler ve özellikle genç nesiller üzerindeki nüfuzlarını azalttı. Genç kuşakların şu an takip edecekleri birileri olduğunu düşünmüyorum. 1990’larda PKK’nın Komala’nın İran solunda bıraktığı boşluğu zaman zaman doldurduğu söylenebilir ama bu kısa sürdü. PKK, İran hükümetiyle olan ilişkilerinden dolayı hiçbir zaman onları öfkelendirecek şeyler yapmak istemedi. Orada kendisi için güçlü bir üs yaratabilecek durumda olduğu halde siyasi düşünceleri buna izin vermedi. Öcalan’ın tutuklanmasının ardından PKK ismini Kongra-Gel’e çevirince, örgütün Suriye ve İranlı üyelerinin kendi kollarını oluşturması kararı alındı. Bu bir süre sonra (İran’da) PJAK’ın oluşmasına yol açtı. PJAK askeri faaliyet gösteren bir grup ama siyasi olarak merkezi öneme sahip bir örgüt değil. Potansiyelleri nedir, böyle bir konuma gelebilirler mi durum değişirse bilmiyorum. Bildiğim şu ki İran’da yeraltı siyasetiyle uğraşanların çoğunluğu, özerk ya da federal bir bölge oluşturma amacıyla demokratik yollar arayan, demokratik milliyetçi bir seçeneğin peşinde. Bunu başaramazlarsa muhtemelen bağımsızlığı düşünmeye başlayacaklar.
O zaman 1973-1989 arasında KDPİ’nin genel sekreteri olan Abdurrahman Kasımlo öldürülünce lider boşluğu oluştu?
Evet. Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) ve spesifik olarak partinin lideri, İran hükümetine yakın Celâl Talabani’nin yardımıyla, Kasımlo liderliğindeki KDPİ ile İran arasında bir müzakere zemini oluşturulmuştu. Müzakereler KDPİ ile güvenlik güçleri arasında gizli yürütülüyordu. Tıpkı Türkiye’deki müzakerelerin bakanlarla değil (MİT Müsteşarı) Hakan Fidan ve diğerleriyle yürütülmesi gibi. Müzakereler Viyana’da KYB’ye yakın Fazıl Resul isimli birinin dairesinde yapılıyordu. Bu görüşmeler bir süre devam etti. İranlı Kürtlerin hükümete karşı düşmanca faaliyetlerine son vereceği ve Tahran’ın da Kürtlerin bazı taleplerini karşılayacağı bir anlaşma zemini sağlandığında artık imza atarak bunu bağlayıcı bir belge haline getirmek istediler. Anlaşmanın doğasında tam olarak ne vardı bilmiyorum. Ama doğası ne olursa olsun İran hükümetinin anlaşmaya (resmileşmiş) bağlılığı yoktu. Müzakerelerin son gününden bir gün önce Kasımlo ve beraberindeki iki kişi görüşmenin yapılacağı daireye gitti. O sırada taraflar birbirine güvenmeye başlamıştı. Anlatılana göre, masaya oturdular ve İran müzakerecilerinden biri çantasını açtı, silahını çıkardı ve Kasımlo’yu tam alnının ortasından vurdu. Kürt tarafından biri silahlıydı, iki İranlıyı vurdu. Yaralandılar ve Avusturya makamları tarafından gözaltına alındılar. Ama Avusturya hükümeti onları daha sonra İran’a iade etti.
Yani liderin olmayışı KDPİ için güvenlikle ilgili bir mesele?
Lider olmayışı önemli. Ortadoğu’nun stratejik koşulları, İran’ın askeri anlamda tüm topraklarını kontrol altında tutabildiği gerçeği, Kürtlerin sadece ülke dışında, Irak Kürdistanı’nda askeri faaliyet gösterebilecekken Bölgesel Kürt Yönetimi’nin buna İran ile yaptıkları anlaşma gereği izin vermiyor oluşu da etken. KDPİ ve Komala’nın kendi üsleri, askeri tatbikat sahaları, toplulukları var. Ama bana soracak olursanız çok az şey yapıyorlar.
Bölgesel Kürt Yönetimi’nin İran’daki Kürtler üzerinde nüfuzu var diyebiliriz o zaman?
Evet, var çünkü Bölgesel Kürt Yönetimi izin vermezse İranlı Kürtler kendi üslerine, kendi peşmergelerine sahip olamıyor Irak Kürdistanı’nda.
İran’daki Kürtler Türkiye’deki Kürtlere ne kadar yakın?
Genel anlamda, tarihsel olarak ve toplumların birbirleriyle ilişkileri bakımından Iraklı Kürtlere daha yakınlar. Çünkü Kürtçe’nin aynı lehçesini, Soranice’yi konuşurlar. Erbil ve Mahabad’da konuşulan Kürtçe aynıdır. Kırmançi lehçesi konuşan çok değildir, daha çok Urumiye bölgesindedir ama onlar da tabii ki hem dil anlamında hem de kültürel anlamda Türkiye’deki Kürtlere yakındır. 1990’larda PKK’nın silahlı mücadelesi bu sınırları biraz kırdı. Çok sayıda İranlı genç konuşulan dil Soranice olmamasına, hatta genelde Türkçe söylemin ağır basmasına rağmen PKK’ya yakınlık duydu. Ama bence yakınlığın asıl nedeni PKK’nın savaşçı askeri faaliyetleri, Türk hükümetine, NATO’ya karşı duruşu ve 1994 öncesine kadar bağımsız Kürt devleti arayışıydı. PKK bu arayışı 1994’ten sonra yavaş yavaş bırakmaya başladı. Şimdi hiç bahsi bile geçmiyor. Sadece bu konuda konuşulmaması gerektiği için değil, aynı zamanda kötü bir şey olduğunu düşündükleri için. PKK, Öcalan’ın yakalanması ve ideolojisindeki değişimden sonra İranlı ve Iraklı Kürtler üzerindeki çekiciliğini biraz kaybetti.
İran’daki Kürtler ile Tahran’ın ilişkisi nasıl şu an?
Çok kötü. Kürdistan ve Belucistan en çok baskı altında tutulan bölgeler. Hatırlarsanız Ahmedinejad’ın (İran’ın eski cumhurbaşkanı) ikinci seçim kampanyasında usulsüzlük iddiaları, protestolar olmuş, ‘Yeşil Hareket’ doğmuştu. Kürt ve Azeriler bu harekete özellikle katılmadı. Temel olarak etnik nedenlerle. Çünkü “‘Yeşil Hareket’te önemli yere sahip İslâmcı reformistler haklarımızı umursamıyor” diye düşündüler. Hükümet de darbe girişimi olarak tanımladığı hareketin içine Kürtleri dâhil etmedi. Buna rağmen İran’da orantısal olarak en çok Kürtlerden siyasi mahkûm var. Bu mahkûmlar arasında en çok idam edilenler de Kürtler.
Tahran Kürt meselesine nasıl bakıyor?
Tahran bir Kürt meselesi olduğunu kabul etmiyor. Tahran’ın Humeyni’den (İslâm Devrim’inin lideri) bu yana bir siyaseti var; Kürtler ile hükümet ile savaşan küçük Kürt gruplar birbirinden farklıdır. Kürtlerle bir sorunumuz yok, sorunumuz Kürt siyasi örgütleriyle. Tipik “İyi Kürt, kötü Kürt siyaseti” işte. İyi Kürtler hükümetle savaşmayanlar, kötü Kürtler de hükümetle savaşanlar. İran hükümeti için Kürt meselesinin varlığı kabul edilemez bir şey. Türkiye’de “Kürt sorunu var mı?” diye sorarsanız, “Evet, elbette.” cevabını alırsınız. Irak’ta, Suriye’de de öyle. İran’da hayır. Varsa da aynı burada Kemalist rejimin yaptığı gibi çözülmeye çalışılır, ulusal güvenlik sorunu olarak bakılır. Sorunla güvenlik güçleri ilgilenir. O yüzden şu ana kadar İran hükümeti bir Kürt sorunu olduğunu inkâr etti.
Tahran bu tutumunu değiştirmezse ne olur?
Bu, bölgenin nasıl şekilleneceğine bağlı. Irak ve Suriye’de nüfuzunu kaybedeceği biçimde şekillenirse, Kürtler adına şu an Suriye’de ve Türkiye’de yaşanan değişime göre şekillenirse, İran, zemin kaybedeceği için, kısa vadede uyguladığı baskıyı daha da ağırlaştırabilir sonra da Kürt meselesi üzerine düşünmeye başlayabilir. Bölge İran’ın en büyük kazanan olacağı bir biçimde şekillenirse, ki bu olası çünkü ABD Başkanı Obama’nın politikaları İran’a geniş alanlar bırakıyor. Obama IŞİD’e karşı oluşturulacak koalisyon için Arap ülkelerine çağrı yaparken en büyük sorunun İran olmadığını söyledi. “En büyük sorun radikal Sünni köktenciliğidir.” dedi. Buna cevap eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’dan geldi. Kissinger hâlâ en büyük sorunun İran olduğunu söyledi. IŞİD’in bir grup maceracı olduğunu, desteğe sahip olmadıklarını, askeri olarak kolayca yenilebileceklerini, öyle Obama’nın planladığı gibi üç yıllık bir stratejiye gerek olmadığını söyledi. Obama’nın bu önemi ve stratejiyi İran’a ayırması gerektiğini söyledi. Çünkü Kissinger ABD’deki pek çok sağcı politikacı gibi İran’ın Ortadoğu’da emperyal hırsları olduğunu ve bunları gerçekleştirebilecek güçte olduğunu düşünüyor. Suriye’de Esed rejimi çökmezse, Irak’taki gelişmeler İran’ı hâlâ dominant güç olarak tutacak biçimde şekillenirse, Sünnileri bu ittifakın içine dâhil etmek İran’ın planlarına zemin hazırlamak anlamına gelir. Kissinger temelde böyle düşünüyor. Ama Obama öyle düşünmüyor, “İran dört yıl önceki İran değil, işler değişti.” diyor.
İran, Türkiye’deki barış süreci ve Kuzey Irak Yönetimi ile olan ilişkiler hakkında ne düşünüyor?
Türkiye’deki barış süreci İran’ın hoşuna gitmiyor. İran, PKK ile AKP arasında barış olsun istemiyor. Sürecin başında İran PKK liderliği içindeki radikal unsurları süreci kabul etmemesi, başlamaması konusunda ikna etmek için elinden geleni yaptı. Bunu Murat Karayılan (PKK’nın silahlı birimi HPG’nin lideri) söyledi. “İran süreci onaylamamamız halinde yardım ve istediğimiz her şeyi verme teklifinde bulundu.” dedi. İran’ın PKK’nın özellikle sol kanadı üzerinde etkisi vardır. Bu barış süreci tamamlanırsa, af çıkarılırsa, Kürtler silah bırakırsa, örneğin Öcalan İmralı’dan çıkarılır Ankara ya da İstanbul’da ev hapsine alınırsa bu İran’ın stratejisi için büyük bir darbe olur. İran aynı zamanda Irak Kürdistanı’nda oluşabilecek bir Kürt devletinin de en büyük düşmanı. (El-Cezire)