“Dünyaya bir daha gelsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım.”
— Aram Tîgran
Bugün halkların birçok temsilcisi ve gözlemcisi bir tarih ve bir çağrının heyecanıyla ateşin etrafında toplandı. Cesena Mağarası’nın çevresinde, Cesena Mağarası’nın çevresinde, Kürt Özgürlük Hareketi’ne bir ömür adamış insanlar ellerindeki silahları ateşe verdi. Bu sadece bir silah bırakma töreni değildi. Bu, bir halkın geleceğe dönük sözüydü.
PKK önderi Abdullah Öcalan’ın dillendirdiği barış ve demokratik çözüm çağrısı bugün dağlarda bir yankıya daha kavuştu. “Silahlı mücadele dönemi bitmiştir” cümlesi, yalnızca politik bir pozisyon değil, aynı zamanda yüz yıllık bir acının yükünü taşıyan bir halkın kendisine verdiği sözdür. Bugün, o söz tutuldu. En azından bir yerinden…
Ben bir gazeteci olarak orada olmalıydım. Ateşe verilen silahların dumanı yükselirken, kameramla, kalemimle, kalbimle orada bulunmalıydım. Fakat ne yazık ki pasaportum yok. Çünkü İsviçre devleti hâlâ ilticamı onaylamadı. Hatta ilk kararıyla reddetti. Oysa bir gazeteciye sınır çizilmez. Hele ki Kürt bir gazeteciye, hele ki bu çağın tanığına… Ama bazen beden giremezken hafıza sızar içeri. Benim hafızam oradaydı.
Süleymaniye’nin dağlarında yüzü rüzgâra dönük insanlar yıllarca taşıdıkları yükü yere bıraktı. Otuz kadar gerilla silahlarını yakarak bir söz verdiler: “Biz artık başka bir yol arıyoruz”. O yolun ucunda belki yine diken var, yine barikatlar… Ama artık ellerinde silah değil, söz olacak.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat oradaydı. DEM Parti delegasyonu ve gazeteciler da tanıklık etti bu sembolik vedaya. Törene ait görüntüler ve fotoğraflar artık sadece tanıkların hafızasında değil, dünyanın dört bir yanındaki ekranlarda da yankılanıyor.
Ve o ateş… O ateş sadece silahı değil, geçmişin yükünü de yaktı biraz. Kürtler için ateş, yalnızca bir yanma değil, bir dirilmedir. Newroz’un o kadim kıvılcımından zindanlarda tutuşturulan direniş mumlarına kadar, ateş bizde hep bir yeniden doğuş simgesidir. Bugün de öyle oldu.
Aram Tîgran’ı hatırladım. Bir Ermeni idi, ama sesi Kürtlerin yüreğinde çınladı hep. Der ki;
“Dünyaya bir daha gelsem, ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım.”
İşte bugün, o söz bir kıvılcım gibi dağlara düştü. Ve belki ilk kez bu kadar çok yankılandı.
Belki de gerçekten başlıyoruz.
Tanklardan zurnalar yapmaya…
Tüfekleri saza çevirmeye…
Ölümden yaşama, savaştan barışa geçmeye…
Ben hâlâ sınırların ötesindeyim.
Ama hikâyemiz artık orada değil.
Burada, her yerde.
Fotoğraf: Anadolu Ajansı