Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Gerilla’nın devletle bütünleşme örneği olarak Mujica ve Ortega

    17 Mayıs 2025

    Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

    17 Mayıs 2025

    Lozan öncesine değil, dönebiliyorsak daha da öncesine dönelim

    16 Mayıs 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      Gerilla’nın devletle bütünleşme örneği olarak Mujica ve Ortega

      17 Mayıs 2025

      Tarihi bir dönemeç: PKK’nin feshi ve barışın kapısı

      14 Mayıs 2025

      Makine Bilinci ve Pozitivist Aklın Eleştirisi

      13 Mayıs 2025

      PKK’nin Dönüşümü ve Stratejik İttifakın Yeni Eşiği

      12 Mayıs 2025

      Köy diye başladı, özgürlük diye büyüdü: Erdoğan Öven Engelliler Köyü

      10 Mayıs 2025
    • Seçtiklerimiz

      Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

      17 Mayıs 2025

      Lozan öncesine değil, dönebiliyorsak daha da öncesine dönelim

      16 Mayıs 2025

      Keşmir’de savaş: Pakistan neden ‘dost ve kardeş’?

      15 Mayıs 2025

      Erol Eğrek soruları

      13 Mayıs 2025

      PKK’nin kendisini feshi üzerine

      13 Mayıs 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Gençler geleceksizliğe mahkum edilişilerine baş kaldırıyor – Ertuğrul Kürkçü

      23 Mart 2025

      İzmir’in kadın itfaiyecileri ve muhtarları

      16 Mart 2025

      “Çelişkilerden imkân üretmek…” – Ertuğrul Kürkçü

      1 Mart 2025

      Kuzey Kore efsaneleri: Bir akıl dışı çılgınlıklar ülkesi mi? – Kavel Alpaslan

      26 Şubat 2025

      Suriye’de Aleviler hedef tahtasında: Tehcir, işkence, katliam* – Hamide Rencüs

      25 Şubat 2025
    • Dosyalar
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

    Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

    BARIŞ YILDIRIM Sendika.Org için yazdı: Biz Pepe’yi, olmadığı şey için seviyormuşuz. Kapitalizme hayranlık besleyen, komünizm karşıtı bir sol liberal olduğu halde sosyalist olduğunu sanıyor; siyasi mücadelede devrimsel dönüşümleri gündeminden çoktan çıkarmış olduğu halde onun “eski gerilla” kimliğine hürmet ediyor; Uruguay’ı o solcu devletlerden biri olarak tasavvur ediyor; hayranlık duyduğu ülke Finlandiya ve onun sosyal-demokrasisi olduğu halde biz onun adını Castro’nun yanına yazıyorduk
    Barış Yıldırım17 Mayıs 2025
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    José Mujica’nın 2015’teki Türkiye ziyaretinin ardından kaleme alınan bu yazı, ilk olarak Eleştirel Pedagoji, Yıl: 8, Sayı: 43, Ocak-Şubat 2016’da yayımlanmış. Sendika.Org 14 Mayıs’ta gözden geçirilmiş haliyle yeniden yayımladı.

    Bir zamanlar hücrelerde ölümüne işkence ettiğiniz, delirene kadar tecritte tuttuğunuz bir adam vardı. O adam şimdi size emir verecek…

    Ulusal Kurtuluş Hareketi – Tupamaro gerillalarının eski önderlerinden José Alberto Mujica Cordano, halkın verdiği adla “Pepe Mujica” 1 Mart 2010’da Uruguay Devlet Başkanı olduğunda devletin birçok kademesinde bu his yaşanmış olmalı.

    Zira Mujica iktidara geldiğinde onu 30 yıl önce gerektiği anda kurşuna dizmek üzere Punta Carretas zindanlarında ağır işkence ve tecrit koşullarında rehin tutmuş devlet kadrolarının en azından bir kısmı hâlâ görevleri başındaydı. 1973’ten 1985’e dek hüküm süren ve yüzlerce Uruguaylının ölümünden, zorla kaybedilmesinden ve işkenceden geçirilmesinden sorumlu “sivil-askeri cunta” iktidarı terk etmenin ön şartı olarak askerlerin diktatörlük dönemindeki suçlardan yargılanmaması şartını sürmüştü. Bu şart büyük ölçüde uygulandı.

    Mujica’nın iktidara geldikten sonraki ilk jestlerinden biri işledikleri suçlardan hasbelkader hüküm giyerek cezaevinde bulunan 20 emekli askerin cezalarının ev hapsine çevrilmesi için (reddedilen) bir teklif vermek oldu. İşkence merkezlerinden olan Rocha karargâhına giderek eski düşmanları ile fotoğraflar çektirdi. “Dünyada iktidar için mücadele veren ama yanında askerlerin olmasını düşünmeyen bir kimseyi tanımıyorum. Bunu yapmazsan kaybedersin” diyerek askerleri kendi yanına çekmek için çabaladı. “Eski defterleri karıştırmak” istemediğini açıkça belirtti.

    Bazı solcu arkadaşlar bunu anlamakta güçlük çekiyor ve beni bu yüzden affetmiyorlar. Bunu bir ihanet olarak görmeleri çok rahatsızlık verici. Dünyayı değiştirmeye çalıştım ve bu yükü üstüme alıyorum Eğer asker olmasaydı bir başkası olurdu [bana bu zulümleri yapan]. Onlardan nefret etmedim, onlar sadece maşaydı. Tüm hayatın boyunca bu kızgınlıkla yaşamak korkunç bir şey olsa gerek. Acıyorum böylelerine.

    Mujicalar geliyor

    Alıntılar yakın dönemde yayımladığı İktidarda Bir Kara Koyun: Saraysız Başkan José Mujica’dan (Andres Danza, Ernesto Tulbovitz; çeviren: Ali Tuncer; Tekin Yayınevi, 2014).[1]

    Pepe Mujica ile karısı, yoldaşı ve siyaset arkadaşı Lucía Topolansky, kasım ayı başlarında bu kitabın tanıtım etkinlikleri çerçevesinde Türkiye’ye geldiler. Kitabın yazarları olan Uruguaylı gazetecilerin ve Uruguay sendikalar konfederasyonu temsilcisinin de bulunduğu heyet İstanbul, Eskişehir ve İzmir’de DİSK’li sendikalar başta olmak üzere çeşitli kurumları ziyaret etti.

    Mujicaların İzmir’de tercümanlığını yapmam için DİSK aracılığıyla Tekin Yayınevi’nden teklif geldiğinde tereddüt etmedim. Aslında tereddüt etmek için yeterince nedenim vardı. Neruda ve Lorca’yı ana dilinden okumak üzere başladığım İspanyolca maceramın içinde irili ufaklı beş kitabı Türkçeye çevirmek ve mecbur kaldığımda kısa sözlü çeviriler yapmak gibi “başarı öyküleri” olsa da, İngilizceden farklı olarak, bu dilde günbegün sözlü çeviri yapan, yüzlerce toplantıda, onlarca lehçede, binlerce saat maruz kalan biri değildim.

    Fakat Latin Amerika dünyanın galiba en çok ilgilendiğim bölgesiydi, Tupamarolar dünya gerilla mücadelesi tarihinde boyutlarıyla ters orantılı bir öneme sahipti, Costa Gavras’ın onları konu alan ve siyasal sinemanın kültlerinden olan Sıkıyönetim filmini hem izlemiş hem de Ülkü Tamer imzalı çevirisini ilgiyle okumuştum, Mujica ismi de bir süredir dikkatimi çekiyordu. 2015 başlarında Latin dünyasında viralleşen bir sosyal medya paylaşımı vesilesiyle Gezite’ye “Cumhurbaşkanına Otostop Çekmek” başlıklı bir yazı da yazmıştım: [2] Bir adam otoyolda bir saat boyunca otostop çektikten sonra tek duran araba Mujica ile eşinin arabası olmuş ve bu kişinin Facebook paylaşımı bir anda herkesin ilgisini çekmişti.

    Tüm bunlar birleşince bu çeviriyi yapmak için elimden geleni ardıma koymadığım tahmin edilebilir. Tarihlerin netleşmesinden sonra kendimi bir hızlandırılmış İspanyolca tazeleme kampına aldım. Mujica’nın onlarca konuşmasını ve onun hakkında yapılan belgeselleri izledim, kitabı aslından okumaya giriştim, terimce çalışmaları yaptım vb. S ve D harflerinin çoğunu sessizlikle geçiştiren ya da yerine bizdeki H gibi bir ses koyan bir konuşma biçimi ile karşı karşıya kalacağım için bu diyalekte ne kadar aşina olursam o kadar iyiydi.

    Konuğun önemini de düşününce, konferans tercümanlığına ilk başladığım yıllardaki heyecanı bir daha yaşıyordum. Birazdan anlatacağım nedenlerle, benim açımdan beklediğim kadar verimli bir buluşma olmadı yaşadığımız, ama yine de en ilginç çeviri maceralarımdan birini yaşadığımı söyleyebilirim.

    İzmir’de bir eski gerilla

    Pepe Mujica, eşi Lucia ve beraberindekilerle 4 Kasım 2015 sabahı Dario Moreno’nun evinin bulunduğu sokaktaki meşhur Tarihi Asansör’de buluştuk. Grup, İzmir ve Konak (buradan Sema Pekdaş ablamıza da bir selam gönderelim) Belediye Başkanlarıyla kahvaltıya katıldı. Yunan bir armatör dostları vesilesiyle Ege’nin öte yakasını tanımalarına karşın İzmir’e ilk kez geliyorlardı.

    İspanyolca adı ile Esmirna’nın boyozu ve amazonları gibi turistik, tarihsel özellikleri üzerine hafif bir sohbetin ardından grup akşam Ece Temelkuran’ın moderatörlüğünü yapacağı toplantıya dek dinlendi.

    İzmir’in giderek kötüleşen trafiği içinden Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’ne doğru gitmeye çalışırken salonun çoktan dolduğunu, insanların kapıya yığıldığını öğrendik. Biraz zor oldu ama içeri girebildik. İspanyolca simültane kabininde çevirmen arkadaşım Esra Öztürk vardı ama paneli salonun dışına kurulmuş ekranlardan izleyecekler de düşünüldüğünde, kabaca 5000 kişi olduğu tahmin edilen izleyici kitlesine yetecek kadar kulaklık olmadığı için Esra’nın konuşmaları hoparlörlerden salona verildi. Aynı yöntemle sorular Türkçeden İspanyolcaya çevrildiğine ise başka bir sorun ortaya çıktı, Pepe salona dağılan sesi anlamıyordu. Bu kez ben de sahneye çıkıp soruları Pepe’nin kulağına çevirmek zorunda kaldım. Oldukça karmaşık bir tercüme düzeni…

    Yine de seyircinin coşkusu, Ece’nin popülerliği, Pepe’nin karizmasıyla çoğunluğu tatmin eden bir sohbet gerçekleştirebildik. İşin ilginci, ertesi gün Pepe ve yanındakiler İzmir Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde daha kapsamlı bir konuşmaya ve imza etkinliğine katıldığında birkaç yüz kişilik salon tam dolmamıştı. Herkesin 15 dakikalığına ünlü olduğu dünyada Mujica’nın starlığı da bir akşam sürmüştü galiba. İkinci etkinlik ilki kadar duyurulmamıştı ve moderatörü de Ece Temelkuran değildi ama yine de aralarında 20 saat ve birkaç kilometre olan iki buluşmaya gösterilen ilgi düzeyi tuhaf bir uyuşmazlık içindeydi.

    Buluşmalarda nelerin konuşulduğunu burada yeniden özetlemeyeceğim. Hem internet kaynaklarından videolu ve yazılı olarak bu içeriğe erişmek çok kolay hem de Pepe Mujica İstanbul’da da Eskişehir’de de İzmir’de de ve hatta daha önce izlediğim konuşmalarını da katacak olursam dünyanın hemen her yerinde de hep aynı şeyleri söylüyor. Dünyanın duruma göre “en yoksul”, duruma göre “en mütevazı” devlet başkanı olarak adlandırıldığından ve en çok ilgi çeken yanının da siyasi fikirleri ve icraatlarından ziyade bu olmasından dolayı o da mutlaka insanların zaten çok şey istememesi gerektiğinden, tüketim hırsının mutsuzluk getirdiğinden, doğaya ve insanlara saygılı bir yaşam tarzının ve politikanın öneminden ve bunun gibi şeylerden bahsediyor. Çilecilik düzeyine gelmese de tutumlu yaşamaya hayli vurgu yapan düşüncelerinin Stoacı kökleri, zaman zaman Seneca gibi filozoflara yaptığı atıflarda dikkat çekiyor.

    Bunlar önemsiz fikirler değiller elbette ama yenilik de sayılmazlar. “Çevre dostu bir sosyal devletçilik” diye özetleyebileceğimiz bu siyasi idealin uluslararası kapitalist siyasi-iktisat açısından sevimli temennilerden ibaret kalacağı aşikâr. Zaten kendilerinin de sıkça vurguladıkları gibi “küçük” ülkelerinin uluslararası siyasetteki ağırlığı bu sözlerin olası tehlikelerini de daha baştan bertaraf ediyor. Örneğin Rusya veya ABD karbon emisyonlarının azaltılması gerektiğini söylese bu bir feragat (çevreyi kirletmemek için gerekirse üretimimizi düşüreceğiz), tehdit (kirletenlere karşı önlemler alınacak) veya vaat olarak algılanabilirdiyse de asıl olarak bir hayvancılık ülkesi olan Uruguay söylediğinde, uluslararası toplantılarda dinleyicilerin yüzüne çevrilen kameralarda gördüğümüz gibi, hemen her zaman hoşgörülü, hafif dalgacı bir gülümsemeyle karşılanıyor.

    Mujica bunu görebilecek kadar deneyimli ve zeki biri. Ama “Hiç değilse bu sözler de duyulmuş olsun, birileri de bunları söylesin” diye özetlenebilecek bir tür hegemonik taktiği başarıyla kullandığı da kesin. İlgilileri dışında çoğu kişinin tanımadığı bir ülke olan Uruguay son birkaç yıldır dünyanın her yerinden olağanüstü bir ilgi çekiyorsa, bunda Mujica’nın pratikte etkisiz ama söylem yaygınlığı açısından çok güçlü retorik müdahalelerinin payı var.

    José Mujica kimdir?

    1935 doğumlu, aile kökleri Bask Ülkesi ve İtalya’ya dayanan Mujica, ilk gençliğinde dedesinin ve babasının izinden milliyetçi parti saflarında faaliyet yürütmüş olsa da 1960 ortalarında Küba devrimi esinli şehir gerilla hareketi Tupamarolara katıldı. Birçok eylem yönetti.

    1970 Mart’ında başkent Montevideo’daki bir barda teslim olmayı reddederek polisle çatışmaya girdi. İki polis yaraladı, altı yerinden vuruldu. Hayatını (gizli bir Tupamaro olduğu söylenen ama aslında yalnızca doktor olduğunu unutmayan) bir doktor kurtardı. 1971’de Punta Carretas hapishanesinden tünel kazarak firar eden 100’den fazla gerilladan biriydi.

    1972’de yeniden tutuklandı. 1973’teki askeri darbe onu 13 yıl boyunca ağır işkencelere ve tecride mahkûm etti. Tecrit yüzünden halüsinasyon ve paranoyalar da dahil olmak üzere ağır zihinsel hastalıklara maruz kaldı. Askeri darbe sonrası burjuva demokrasisinin geri dönüşünden sonra 1985’te serbest kaldı. Diğer sol gruplarla birlikte oluşturulan Halk Katılımı Hareketi MPP’yle birlikte Geniş Cephe koalisyonuna katıldı. 1994’te milletvekili, 1999’da senatör seçildi.

    Hapishaneden çıktığı andan itibaren özellikle genç militanlara yönelik konuşmalarında, geldiği gerilla geçmişinin düşündürebileceğini aksine intikamdan yahut iktidarı silahla ele geçirmekten bahsetmiyor, “bağışlamanın ve geçmişi aşabilmenin önemi”nden, “solun üstlenmesi gereken yeni roller”den ve “farklı ideolojilere açık olma” gerekliliğinden dem vuruyordu: “Bize o zulümleri yapanlara karşı dahi nefretle hareket etmiyorum. Nefret yıkıcıdır, kazandırmaz. Bu bir demagoji, birilerine hoş görünme yolu veya davadan dönme olarak yorumlanmamalıdır. Bu ilkesel bir meseledir.” [3]

    Bu süreçte MPP, Geniş Cephe içindeki en büyük hareket haline geldi. Mujica önce Tarım Bakanı oldu. 2009 seçimlerinde ise başkan seçildi. İlk seçim konuşmasındaki sözleri bugün bir özdeyiş olarak alıntılanıyor: “İktidarın yukarıdan geldiğini düşünmek hatadır, o, kitlelerin kalbinden gelir. Bunu öğrenmem bir ömür sürdü.”

    Pepe, 2005’te zaten birlikte yaşadığı, kendisi gibi eski gerilla, yeni senatör olan Leh kökenli Lucía Topolansky ile evlendi. Başkanlık sarayında yaşamayı reddeden çift, bir bacağı eksik köpekleri Manuela ile birlikte Montevideo varoşlarında karısının sahip olduğu bir çiftlikte yaşıyor. Başkanlık süresinde de krizantem çiçekleri yetiştirip satarak geçindiler. Çünkü Mujica başkanlık maaşının yüzde 90’ını yoksullara ve küçük girişimcilere bağışlıyordu. Bu yıl başkanlık görevini devretmiş olsa da o ve eşi senatör olarak siyasi hayatlarını sürdürüyorlar.

    2000’lerin başından beridir bir tür yükseliş dönemi yaşayan Uruguay onun döneminde de bu eğilimini sürdürdü. Topraklarının Brezilya ve Arjantin’le sınırını çizen Uruguay Nehri’nin doğusunda yer aldığı için resmi adı Uruguay Doğu Cumhuriyeti olan ülke 176 bin metrekare alana ve yaklaşık 3,5 milyon nüfusa sahip (Doğu Anadolu büyüklüğünde, İzmir kadar nüfusu olan bir yer düşünün). Latin Amerika’da demokrasi, barış, yolsuzluklar, yaşam kalitesi açısından birinci; ekonomik özgürlük, gelir eşitliği, kişi başına düşen gelir ve yabancı yatırımlar açısından ikinci görülen ülke BM’nin yüksek gelir grubu ülkeleri arasında yer alıyor.

    Mujica hükümetinin icraatları açısından bir başarı öyküsü olduğu söylenemez. Pepe kendi ülkesinde de seviliyor, ama kesinlikle dünyada sevildiği kadar değil. Önemli projeleri arasında yer alan boş arazileri iskâna açma girişimleri sonuç vermemiş olsa da büyük toprak sahiplerine vergi getirmeyi kısmen başarmış. Eğitimi “az da olsa ülke geneline” yayabilmiş, ama üniversite özerkliğini gerçekleştiremediğini itiraf ediyor. [4] En çok tartışılan, ama çoklukla övülen uygulaması “marihuananın yasallaştırılması” adı ile bilinen kenevirin üretim, satış ve tüketimini serbest bırakması. Bu uyuşturucuyu hiç denemediğini söyleyen Mujica’ya göre Amerika’nın ortasını ve güneyini kasıp kavuran narko-çetelerle mücadele etmenin en etkili yolu bu. Uruguay, eşcinsel evlilik ve -Katoliklerin her zaman dertli olduğu- kürtajın yasal olmasıyla da özgürlükler ülkesi imajını güçlendiriyor.

    Ne sosyalist ne gerilla

    Bu dökümde üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyeti; özel mülkiyetin kaldırılması, hiç olmazsa önemli ölçüde sınırlandırılması; önemli sektörlerde kamulaştırmalar; yabancı yatırımın ve emperyal gücün -bu coğrafyada tabii ki önce ABD’nin- sınırlandırılması gibi kalemler olmadığı dikkat çekmiştir. Çünkü biz “eski gerilla” ve “sosyalist” sıfatlarını coşkuyla kucakladığımız halde Mujica bizim ona atfettiğimiz siyasi konumdan oldukça farklı bir yerde duruyor.

    Küba Devrimi’nden sonra gerilla, Güney Amerika’da ve dünyanın yeni sömürgelerinde devrimin temel aracı olarak görülüyordu. İstisnasız bütün orta ve güney ülkelerinde bir kısmı bugün de varlığını sürdüren gerilla hareketleri ortaya çıktı. Mujica bu defteri çoktan kapatmış görünüyor. Hatta bu gerilla hareketlerinin ruhsal mirasını taşıyan Venezuela, Bolivya ve Tupamarolar’ın asıl esini olan Küba ile dostane ilişkileri olmasına rağmen asıl dost olmak istediği ülkeler Arjantin, Brezilya gibi dev ülkeler.

    Söylediğine göre 20’li yaşlarında Rusya ve Çin’i ziyaret ettiğinde, Mao ve Kruşçev’le tanıştığında “Komünizm yol değil” kararına varmış bile. Henüz sosyalist olmadan yaptığı ve döner dönmez de Marksist-Leninist bir gerilla hareketine katıldığı bu ziyaretin bu denli öne çıkartılması açıkça bir “ikincil gözden geçirme” gibi duruyor. Sovyetler Birliği’nde parti mensuplarının lüks içinde yaşamasından (armatör dostlarının lükslerinden de elbette haz etmiyordur), “her geçen gün kötüye giden gençlik aşkı” Küba’nın içinde bulunduğu açmazlardan, Venezüella modelinin inandırıcı olmamasından, hatta Tupamaroların önderi Raúl Sendic’in ta başından beri Küba ile çelişki içinde olduğundan vb. bahsediyor etmesine ama Küba çizgisinde olduğundan kimsenin şüphe etmediği eski örgütünde nasıl bu denli uzun ve ısrarlı bir mücadele verebilmiş olduğunu açıklamıyor bu. 13 yılı ağır tecrit koşullarında geçen 15 yıllık hapishane yaşamının bazı düşüncelerini değiştirmiş olması anlaşılabilir, lakin “Ben zaten o zaman da öyle düşünüyordum”u ima eden sözleri her zaman övdüğü dürüstlük erdemine tekabül ediyor gibi görünmüyor.

    Mujica komünist olmak şurada dursun neredeyse bir anti-komünist. Kitap boyunca çok zengin ve önemli işadamlarıyla dostluğu ele alınıyor, paralarının keyfini sürmenin yanı sıra yatırım da yaptığı için övdüğü insanlar bunlar. Ama konu lüksten açılınca aklına yalnızca SSCB bürokrasisi hakkındaki 50 yıl önceki müphem anıları geliyor, bu kapitalistlerin yaşamından kendisinin de tanık olduğu muhakkak olan epizotlar değil. Ardından milyonlarca insanın yoksulluğa, işsizliğe ve fahişeliğe sürüklendiği Doğu Bloku karşı devrimleri Mujica için “demokrasinin galip gelmesi.”[5]

    Mujica kendine anarşist diyor. Ama tuhaf bir anarşizm bu. Orduya ve kiliseye -fikirlerini benimsemese de tarihsel süreklilikleri ve disiplinleri açısından- hayranlık duyuyor. “Otoriteye gereksinim var” diyor, insanoğlunun medeniyetinin eninde sonunda “paternalist” bir medeniyet olduğunu, biz bu durumdan hoşlanmasak da insanların “birisinin yönlendirmesine ihtiyacı olduğunu” söylüyor.[6]

    Mujica komünist olmadığını açıkça belirtse de bazen “sosyalist” olduğunu söylüyor. Fakat çok soyut bir sosyalizm onun kafasındaki. “Sosyalizm, çok farklı anlamlar büründürülen ve karmaşıklaştırılan bir sözcük haline geldi. En yalın haline indirgemek gerekirse, insanların özgürlüğü ve eşit haklara sahip olması” diye bir tanımı var. Fakat insan eliyle bir adaletin geleceğine inanmadığını da hemen ekliyor.[7] Onun sözde yalınlaştırdığı sosyalizmin, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti anlamında sosyalizmle uzaktan yakından bir alakası yok, daha ziyade bir alışkanlık, belki de kendisine yönelik algıyı “eh ne yapalım, sosyalist olalım bari” diye kabulleniş gibi duruyor onun “sosyalist”liği.

    Zaten kendini bu sıfattan ziyade “liberal” sıfatıyla tanımlıyor. Sağduyu ona göre bize “gerçek bir liberalizm” ve farklı düşüneni kabul etmeyi öğütlüyor. Sosyalizmde fabrikalarda gördüğü mutsuz yüzlerden bahsediyor, kapitalizmde işçilerin güle oynaya çalışıp çalışmadıkları konusunda herhangi bir yorum yapmadan. “Liberalizm, veremediği bir şeyi vaat ediyor olsa da, felsefi olarak insanlık tarihi açısından bir üst basamakta bulunuyor” diye liberalizmin üstünlüğünü ilan ediyor. [8] Kafasında daha ziyade kapitalizmin ilk yıllarındaki özgürlüklere vurgu yapan liberaller var diyebiliriz ama hayran olduğu isimler arasında hepsi muhafazakâr, bir kısmı emperyalist Churchill, Battle ve Herrera gibi isimler olduğu düşünülecek olursa iyi niyeti fazla gevşek tutmamakta yarar var. Müphem bir Rosa Luxemburg hayranlığı da var, ama Rosa’yı sevmesinin nedeni uğruna öldüğü komünist ideallerden ziyade Lenin’le düştüğü ihtilaflar olsa gerek.

    Mujica’nın “felsefi duruş”undan sıkça bahsediliyor. Kendisi buna “ev yapımı felsefem” adını verse de kamuoyu algısında neredeyse bir tür filozof gibi görülüyor. Kitapta okuduğumuz kadarıyla Pepe’nin özgün bir felsefi ya da siyasi düşüncesi yok. İnsanın doğuştan “bireyci ve kapitalist” olduğuna inanıyor. Kapitalizmin “büyük bir yaratıcı dinamo” olduğuna inanıyor, “Kapitalizm ne kadar boktan bir şey olsa da büyümeye faydası olan da yine o” diyor. Dogmaların “kıçına tekmeyi basmak”tan, ideolojilerin kalıplarına sıkışmamaktan, “insanların refahını, mutluluğunu ideallere kurban etmemek”ten bahsediyor ama kendi söylemiş liberal demokrat ideolojinin banal klişelerinden öte bir şey içermiyor. [9] Radikal demokrasinin bile sağında durduğunu söyleyebiliriz, zira kapitalizmi sınırlamaktan ziyade onun yaratıcılığa, gelişime, demokrasiye yaptığı katkıları övmekle ilgileniyor.

    Bir yandan ABD ile diyalog kurmanın öneminden bahsederken (kitap Obama ile buluşmalarını coşku ile tarif ediyor) bir yandan ABD hâkimiyetine karşı söylemlerini koruyor: “Ben gelişmiş bir ülke olma yolunda uzun bir etap olarak, ulusal kurtuluşu savunuyorum. Benim başlıca hedefim budur. Ve ulusal kurtuluş konseptim çok-sınıflıdır. Bu yolun sürdürülebilir olması için en azından burjuvaların bir kısmına ihtiyaç var.” Kafasındaki “ülkeyi geliştiren milli burjuvalar” miti gerçekten de bütün düşüncelerine damgasını vuruyor. Burjuvaları stereotipleştirmemek gerektiğini, hepsinin kendini düşünen, bencil, sığ insanlar olmadıklarını, bazılarının çok güzel işler başardıklarını söylüyor: “Burjuvaziyi karşına alarak yapamazsın. Bu yüzden de burjuva arkadaşlarım var. Çünkü onlara kendi tarafımda ihtiyacım var.”[10]

    Mujica ile bu konuların hiçbirini konuşma fırsatımız olmadı. Bunda onun anadiline olan hâkimiyetimin derin felsefi ve siyasi tartışmalara girmeye elvermemesinin etkisi vardı, ama asıl sebep sürekli ilgi görmekten yorulmuş olması ve yoğun programdı. Planlanmış etkinlikler dışında herhangi bir sohbete girmek istemiyor, insanların soruları burada asıl ilgi görme nedeni olan gerilla geçmişine yöneldikçe sıkılıyor, Türkiye ile ilgili herhangi bir tartışmanın ise yakınına bile uğramak istemiyordu. Bir röportaj çevirisi sırasında Mahir Çayan adı geçtiğinde duyduğunu söyledi, ama bizim Uruguay’a duyduğumuz ilginin aksine onu Türkiye’deki devrimci mücadeleye dair herhangi ilgi ve bilgisi çok alt seviyelerdeydi.

    Anladım ki biz Pepe’yi, olmadığı şey için seviyormuşuz. Kapitalizme hayranlık besleyen, komünizm karşıtı bir sol liberal olduğu halde sosyalist olduğunu sanıyor; siyasi mücadelede devrimsel dönüşümleri gündeminden çoktan çıkarmış olduğu halde onun “eski gerilla” kimliğine hürmet ediyor; Güney Amerika’daki Amerikan karşıtı sol ve sosyalist ülkelerle arasına açık bir mesafe koyduğu halde biz Uruguay’ı o solcu devletlerden biri olarak tasavvur ediyor; hayranlık duyduğu ülke Finlandiya ve onun sosyal-demokrasisi olduğu halde biz onun adını Castro’nun yanına yazıyorduk.

    Pepe Mujica’nın bugün olduğu şey de önemsiz değil. Vahşi kapitalizmden uzak durmaya çalışan, emperyalist sömürgecilikle “düzeyli” bir ilişki içinde kalmak için elinden geleni yapan halkçı eğilimleri güçlü bir hükümetin temsilcisi olarak siyasi ilgiyi hak eden bir figür. Ama söz konusu olan devrim ve sosyalizm ise, hürmetimizi Pepe’nin her zaman hayırla yad ettiği ama yollarından gitmek ve hesaplarını sormak için parmağını kımıldatmadığı yitik Tupamaro gerillalarına yöneltmemiz daha anlamlı olur.


    Dipnotlar:

    [1] s. 67 ve 137.

    [2] Gezite, 17 Ocak 2015. Burada da bu yazıda çizdiğim portreden faydalanacağım.

    [3] Saraysız Başkan José Mujica, s. 32-33.

    [4] agy, s. 61-63.

    [5] s. 97.

    [6] s. 112.

    [7] s. 32-33

    [8] s. 97.

    [9] s. 59-60.

    [10] s. 126-7.

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    Lozan öncesine değil, dönebiliyorsak daha da öncesine dönelim

    16 Mayıs 2025

    Keşmir’de savaş: Pakistan neden ‘dost ve kardeş’?

    15 Mayıs 2025

    Erol Eğrek soruları

    13 Mayıs 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Burak İmrek

    Gerilla’nın devletle bütünleşme örneği olarak Mujica ve Ortega

    Zeynel A. Göçer

    Tarihi bir dönemeç: PKK’nin feshi ve barışın kapısı

    Azad İzci

    Makine Bilinci ve Pozitivist Aklın Eleştirisi

    Tuncay Yılmaz

    PKK’nin Dönüşümü ve Stratejik İttifakın Yeni Eşiği

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Barış Yıldırım

    Eski gerilla, yeni makul: José “Pepe” Mujica

    Ohannes Kılıçdağı

    Lozan öncesine değil, dönebiliyorsak daha da öncesine dönelim

    Zafer Yörük

    Keşmir’de savaş: Pakistan neden ‘dost ve kardeş’?

    Ercüment Akdeniz

    Erol Eğrek soruları

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    Emeğin Son Çaresi: Boykot Stratejisini Anlamak – Eric Dirnbach

    7 Nisan 2025

    Ankara Tabip Odası, TTB, KESK, TMMOB: Barışçıl protesto haklarına müdahaleye son verin

    28 Mart 2025

    DİSK ve KESK’ten adliye önünde açıklama

    26 Mart 2025
    KADIN

    Kadının İnsan Hakları Derneği, İstanbul Sözleşmesi’ni AİHM’e taşıdı

    3 Mayıs 2025

    DEM Parti Kadın Meclisi’nden Saadet Partisi’ne ziyaret

    14 Mart 2025

    Kadınlar Taksim’de yasağa rağmen yürüdü: Susmuyor, isyan ediyoruz

    8 Mart 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.