KORKUT AKIN Bedia Ceylan Güzelce’nin 1473 adlı romanı üzerine yazdı: “Tahtından başka kaybedecek bir şeyleri olmayan sultan/padişah/hükümdarların Otlukbeli’nde büyük bir can kırımına yol açmasının -aradan geçen 500 yıldan fazla zamana karşın- günümüzde yaşanan seçim savaşlarından hiçbir farkı olmadığını anlıyorsunuz.”
KORKUT AKIN
Beni benden alıp götüren kitapları seviyorum. Kendi dünyamda yazarın kurguladıklarından el alarak yaşamak, müthiş bir coşku veriyor. Kuşkusuz anlatılanları unuttuğum oluyor; dönüp bir daha okuyorum. Bazen de yeni düşler dünyasına kayıyorum… Çok daha keyifli oluyor, hatta karşılaştırma imkânı yakalamanın mutluluğunu da tadıyorum.
"Dünyanın geri kalanı eskirken, Otlukbeli her sabah yeniden inşa ediliyordu" (s. 26) ile yaşamın her gün yine ve yeniden başladığını, başlamak zorunda olduğunu ilk romanı "1473"te dile getiren Bedia Ceylan Güzelce, (şimdi artık Kingston Üniversitesi’nin Britanya Kütüphanesi koleksiyonuna kattığı ilk çeviri eser) barışı, barış içinde bir arada yaşamanın keyfini, verdiği coşkuyu anlatıyor.
Aşk savaşı yener
Savaşta yaşanan o karmaşa içerisinde aşka aşkla sarılmaktan başka bir umarı olmayanların(!) romanı. "O meydanda bütün erkeklerin bıyıkları, ölüm korkusundan sızan teri saklıyordu. Birbirlerini ilk kez burada gören on binlerce adam, gerçekte ne için savaştığını hiçbir zaman anlamadı." (s. 20) Yazar, korkunun gözle görülebilecek denli büyük olduğunu, askerlerin benliğini sardığını içinize işleyerek anlatıyor.
Oysa yemyeşil ve yaşanası bir yerdir aslında Otlukbeli, çiçeği, böceği ve insanıyla.
Can kırımı…
Tahtından başka kaybedecek bir şeyleri olmayan sultan/padişah/hükümdarların Otlukbeli'nde büyük bir can kırımına yol açmasının -aradan geçen 500 yıldan fazla zamana karşın- günümüzde yaşanan seçim savaşlarından hiçbir farkı olmadığını anlıyorsunuz.
Savaşa karar vermek de kolay değildir, savaşmak da… Ama asıl önemlisi, savaşan güçlerin arasında kalma pahasına da olsa yerini yurdunu terk etmeme kararlılığıdır.
Bu sevgidir işte, bu saygıdır.
Karmaşa ve sıkıntı
Bedia Ceylan Güzelce, okuru kendisiyle birlikte akmaya çağıran cümleleri, ilginç, ilginç olduğu kadar sıcak; sıcak olduğu kadar çarpıcı betimlemeleriyle güzel bir roman yazmış. Savaşın hem içinde hem de dışında kalan anlatıcının aktardıklarıyla aslında, günümüz dünyasındaki karmaşa ve sıkıntıyı yanıtlamasını istiyor yazar.
"Ahh sesi bir ömrün virgülü" (s. 71) ise; bugün, tam da referandum sonrası yaşanan karmaşa ile 1473'te Otlukbeli'nde yaşanan kanlı savaş arasında neredeyse hiçbir fark yoktur. Yeter ki dünyanın dönmesi, ırmakların akması, yaprakların düşmesi, suyun titreyişi, zamanın eskimesi durmasın.
Yazarın başarısını, kitabın gücünü onu önemseyerek gösterebiliriz. "1473"le Bedia Ceylan Güzelce, iyi bir gelecek vaat ettiğini apaçık söylüyor. Bundan sonrası okura kalmış. Bence okurun da önemsemesi gerekir. Okudukları kişiyi alıp alıp götürüyorsa; bambaşka, kimselerin görmediği hatta yaşamadığı dünyaların kapısını açıyorsa ister istemez önemseyecektir zaten.
Aforizma olabilir…
Yazarın cümleleri tek tek ele alınsa, her biri bir aforizma olarak yeni romanlara kaynaklık edebilir. "Önce karınlarından nefret eder çocukları insan öldüren kadınlar." (s. 93) cümlesi… Yine günümüzün sorunlarıyla iç içe yaşayanlar için, mesela Ogün Samast'ın ve Cem Garipoğlu'nun anneleri için de geçerli değil midir? Ya Kemal Gün, oğlunun kemiklerini alabilmek için yaşı kadar gündür aç yaşayan? Peki, Nuriye Gülmen ile Semih Özakça ile özdeşleşen barışçı akademisyenlerin direnişi?
Benim savaş karşıtlığı, yaşama sevinci süzdüğüm romandan sizler aşk, coşku, heyecan çıkarabilirsiniz. Nereden baktığınıza, hangi koşullarda yaşadığınıza, sorunlarınızın büyüklüğüne ve kuşkusuz çeşitliliğine dayalı olacaktır tüm çıkarsamalarınız. Sakın ola ki yüksünmeyin, gocunmayın, kaygılanmayın, üzülmeyin. Kim ne çıkarırsa o kabulümüzdür.
1473, Bedia Ceylan Güzelce, roman, Çınar Yayıncılık, 3. baskı,149 s.