“Şimdi senin yaşında kardeşlerimizi de aldılar.”
25 Eylül’de Giresun’un Şebinkarahisar ilçseinde doğan Erdal Eren 12 Eylül Darbesi'nde yaşı büyütülerek idam edildi. 13 Aralık 1980’de idan edilen Erdal Eren’in ölümünün 35. yılı.
Eren, 10 Nisan 1980’de annesine yazdığı mektupta “Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde. Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir” diyordu.
Serap Turgut, Ankara Mamak Cezaevi'nde Erdal Eren’in cezaevi arkadaşlarından biri. Erdal Eren ile yaşadığı anıları kaleme aldı;
“Küçücük gözleri, incecik elleri, kocaman yüreğiyle” 1980 yılında Mamak Cezaevi’nde beraberdik. A Blok 5. Koğuşta ben, karşımızdaki hücrelerde Erdal kalıyordu. Günün her saatinde olabilecek kötü şeylere karşı "Erdaaal" diye bağırarak haberleşirdik. Havalandırma saatlerimizi hücresinin penceresinin önünde onunla konuşarak, türküler söyleyerek geçirirdik. Erdal, Nejdet Adalı’yla birlikteydi. Türkü istekleri yaparlardı bize. Necdet “Sobalarında kuru da meşe yanıyor aman” isterdi. Erdal da bir gün “Altın Hızma”yı bilen var mı dedi. Bir tek ben bildiğim için severek söylemiştim kuzuma.
Bir gün arkadaşları 6. Koğuşa geçirmişlerdi Erdal’ı. Orda bir zaman kaldı. Havalandırmadayız, altıncı koğuştan bir arkadaş beni camın önüne çağırdı, gittim. Gel bak dedi Erdal seninle tanışmak istiyor. Bekledim bekledim cama çıkmadı. Utanmış cama çıkmamıştı.
Annem görüşüme gelmişti. O gün akşam saat on gibi mazgal açıldı biri adımı söyledi. Mazgaldan içeriye bir paket çay, yarım kilo kadar kıyma, bir demet çiçek hepsi de o gün çıkan sol bir gazeteye sarılı olarak bana uzatıldı. Çok sevindik. Sabah kendi olanaklarımızla yaptığımız ocakta namuslu bir çay demledik. Kıymayı köfte yaptık ve pişirdik. Gazeteyi de okuduktan sonra hepsini gardiyanı çağırıp Erdal’a götürmesini söyledik. "Bu ne, her şey Erdal’a gidiyor." diye sitem etmişti. İyi bir adamdı gardiyan.
Beş Mayıs’ı Altı Mayıs’a bağlayan gece Denizler'in anması yapıldı. Neredeyse sabaha kadar son sözleri okundu, marşlar söylendi. Sabah görüş başladı. En son görüşte uzun bir kortej yapıp görüş yerine kadar slogan atarak yürüyüş yaptık. Ailelerimiz de görüş yerlerinde bizlere katıldı. Ertesi gün Yedi Mayıs. 12 Eylül'e hazırlanan idare demir ranzaları kaldırıp yerine tahta ranza yapmak istediler. Kıyamet koptu. Direnişe geçtik. Bütün A Blok vura kıra havalandırmada toplandı. Gazlar, dayaklar, tazyikli sular hepinizin bildiği şeylerden geçtikten sonra kızları tek tek erkek arkadaşlardan söküp koğuşlara sürüklediler. Erkek arkadaşları sıraya dizip tek tek falakaya götürdüler. Tabii ki Erdal Eren’i önce götürdüler. Epey bir zaman sonra geldi Erdal. Başı dik, yüzünde en ufak bir acı ifadesi yok. Bütün zulümcülerin karşısında gülümseyerek yürüdü sıraya geçti.
Tahliye oldum bizi uğurlamaya geldi. O gün sımsıkı tokalaşıp ayrıldık. Ben o günden beri her gün Altın Hızmayı söyleyip durdum. Söylemeye devam edeceğim.
Kocaman devletin, kocaman ordusu, kocaman adamlar 17 yaşında bir çocuğun yaşını büyüterek asmış, Erdal kocaman yüreği ile onlara karşı dimdik, onurla ölümü almış başının üzerine koymuştu. Tıpkı Denizler gibi.
Orada yalnız değildin ağabeylerin vardı. Şimdi senin yaşında ve hatta senden çok küçük kardeşlerimizi aldılar bizden sizin yanınızdalar. Zulüm devam ediyor, biz de direnmeye. Hepinizi öpüyorum mücadelenizin ve direnişinizin önünde saygıyla eğiliyorum.
Seni ve Sizi unutursam yüreğim sussun."