Hasan KUL yazdı – Doğasına, yeşiline hayran olduğum Karadeniz sahillerini, Kaz Dağlarını görünce içim acıyor. Artık dünyanın terk ettiği bir enerji kaynağı olan üç kuruşluk kömür çıkarma ya da ancak %4 pay alabildiğimiz altın arayıcılarının kâr hırsı uğruna güzelim doğamızı heba etmeye değer mi?
68’li yıllarda miting meydanlarında söylediğimiz, daha sonra Rahmi Saltuk’un söylediği anonim bir şarkı/marş vardı: Jandarma. Marşın bir kıtasında şöyle derdi: “Jandarma sen ah bir bilsen/ Sana ne iş verdiler/ Belki bir gün zabit sana/ köylünü kurşunla der.” Bugünlerde Milas İkizköy’de Akbelen ormanını maden şirketlerine karşı korumak için direnen köylülere ters kelepçe takarak, yerlerde sürükleyerek tutuklama yapan jandarmaları görünce bu marş aklıma düştü.
Ormanlık alanlarda mizah konusu olabilecek bir tabela görürsünüz: “Ormanı bekçi değil, sevgi korur.” Bir de Ankara’da Genelkurmay binasının önünde Fatih Sultan Mehmet’e atfedilen bir söz görürdüm: “Ormandan bir dal koparanın elini koparırım.” Şaka gibi değil mi? Zengin Katar’lı şeyhler gelip, Karadeniz’de yer beğeniyor, Şubat ayında Maçka ormanları yanıyor. Geçen yaz Manavgat, Marmaris, Köyceğiz ormanları yanıyor, Saray uçak filosunda 13 uçak bulunan ülkem orman söndürmeye uçak kaldıramıyor.
Günümüz dünyası Covid pandemisi, ekonomik krizler, işsizlik, savaş yanında başka bir felâketi tartışıyor: İklim krizi. 13 yaşında çocuklar “farkındalık yaratmak” amacıyla kampanyalar yapıyor, sosyal medya başta olmak üzere tüm duyarlı, bilim insanları, sanatçılar yaşanan felâkete dikkat çekmeye çalışıyorlar. Başta Batı’nın gelişmiş ülkeleri olmak üzere tüm dünya fosil yakıtlardan uzaklaşmaya, kömür başta olmak üzere, nükleer teknoloji yoluyla enerji elde etmeye karşı alternatif enerji kaynakları bulmaya çalışıyorlar.
Amacım, biz-onlar ayrımı yapıp sizlere bir aşağılık duygusu yaşatmak değil. Ancak yaşananlara bakınca tarım alanlarında yükselen konutları, plansız, öngörüsüz, sırf yandaş kayırmaya dönük olarak yapılan köprü, otoyol, havaalanlarını görünce durumu başka türlü okumak da mümkün olmuyor. Doğasına, yeşiline hayran olduğum Karadeniz sahillerini, Kaz Dağlarını görünce içim acıyor. Artık dünyanın terk ettiği bir enerji kaynağı olan üç kuruşluk kömür çıkarma ya da ancak %4 pay alabildiğimiz altın arayıcılarının kâr hırsı uğruna güzelim doğamızı heba etmeye değer mi?
Toprağın üstü altından zengindir. Siyasal ikbal uğruna yok ettiğimiz ormanlarımız başta insan soyu olmak üzere hayvanların, bitkilerin, bil cümle börtü böceğin yaşam alanıdır. Azami kâr amacıyla yer altı sularını yok edip göllerini, derelerini kuruttuğumuz coğrafyamız planlı bilinçli bir kullanımla herkese yeter. 73 yaşıma kadar sayısız darbe, direniş, eylem gördüm yaşadım. Ancak son yirmi yılda başka bir yönetim tarzına tanık oluyorum: Neredeyse ülkenin her yanında köylüler, kadınlar, emekçiler Gezi’den, İkizdere’ye, Akkuyu’dan Akbelen’e ülke kaynaklarını siyasal iktidara karşı korumak amacıyla nöbet halindeler. Ve ben bundan bir yandan derin bir üzüntü bir yandan da direnen insanlar adına kıvanç duyuyorum.