Şenol Morgül yazdı: Yağarsa yağmur yağar, biz zaten islanmişik
Her türlü denetimden muaf, sınırsız yetki ve gücü elinde bulunduran, lanetlenmiş ihtiraslarının ve günahlarının esiri olmuş birisinin yaktığı ateş, kendisiyle birlikte hepimizi de yakmaya devam ediyor.
Tanrı makamından konuşuyor ama bir kere lanetlenmiş ve felaketlere bulaşmıştır. Hiç bir yerde, hiç bir makamda “huzuru” bulamayacaktır ve geri dönüşü de yoktur. Atasözündeki gibi, Kaplanın sırtına binmiştir bir daha inemez; inse de parçalanır düşse de…
Kahrını Türkiye ve Ortadoğu halkları çekiyor. Neredeyse, dünyanın kurtulması gereken bir salgın hastalık, yüzyılın felaketi haline gelmiştir.
Bir insan aynı anda kaç kişiden nefret edebilir? Herkesten nefret ediyor! Kendisiyle birlikte halkını da felaketlere sürükleyen padişahlara döndü. Askerini polisini heba ve feda etmekten çekinmiyor. Kürtlerin dirisinden, ölüsünden ve bebesinden intikam almaya çalışıyor. Aklı da, kalbi de, bakışları da kirlenmiştir ve asla iflah olmaz.
Ortadoğu’nun ‘efendisi’ olmak istediler; komşuda pişer bize de düşer diye, Suriye iç savaşına balıklama atlayıp kuma çakıldılar! “Normal” bir aklın tahayyül edemeyeceği kadar milyar dolarları cihatçı örgütlerin kurulması, kollanması ve savaşması için harcadılar, ama şimdi o örgütlerin hepsi sahibini yutmaya hazır canavar gibi kucaklarında kaldı.
ABD, Suudi Arabistan ve Katar ittifakındaki ülkelerle, dünya ölçekli doğalgaz ve enerji projelerinin ortağı ve baş aktörü gibi çıktılar sahneye ama figüran olarak döndüler geriye. Sahneye yıldızı parlayan İran ve Süper güç Rusya gibi yeni ‘oyun kurucular’ çıktı. Kırmızı kartla oyundan atılan futbolcular gibi süklüm püklüm oldular ama yine de hırsızlıklarından, içte ve dışta savaş ateşini eşelemekten vazgeçmiş değiller, vazgeçmeyecekler de.
“Bütün irade-i hakikat ve ferman Allah’ın yeryüzündeki gölgesi olan padişahımız efendimize aittir” dercesine taşlaşmış ve her türlü kötülükte hikmet arayan bir yüzde kırklık halkımızın varlığı cesaretleri olmaya devam edecektir.
Gidişlerini hızlandıracak fırtınayı tutuşturması açısından seçimler çok önemlidir ama az kaldı, gidiyorlar diye de hemen sevinmeyelim! Seçimle geldiler seçimle gitmeyecekler.
Son anda savaş çıkartır gitmez… İstediği sonucu “çıkarttırır” gitmez… Sonuçları beğenmezse “hır çıkartır” yine gitmez.
Eyvallah gidecek, (uluslar arası mahkeme kapılarına kadar yolu var) ama elini kolunu sallayarak değil!
Bu kadar muazzam bir gücü, yetkiyi, darphane gibi çalışan ilişkileri elinde tutan ve işlenmiş onca ağır suçlardan yargılanma korkusunu yüreğinde taşıyan hiç kimse bir yere gitmez, gidemez! Sonuna kadar da elinden gelen her şeyi yapar.
Savaşmak için içte ve dışta her daim çok sayıda düşman mevcut! Başta Kürtler(Ortadoğu’da başlarını yakabilecek en önemli güç olan Kürtler…) Kürtlerle birlikte direnen sosyalistler, dayanışan bütün aydınlar ve düşman gördükleri herkes…
Evet; kazanları kaynamaya ve çöp sepetine gidiş süreçleri başlamıştır ama Türkiye halklarının bir süre daha başlarını belalara sokarak gideceklerdir. Üstelik akıllarının, hayallerinin alamayacağı kadar da kötü gideceklerdir, canlarımızı yakmaya devam ederek gitmek isteyeceklerdir ama bir Karadeniz türküsünün dediği gibi;
Yağarsa Yağmur Yağar Biz Zaten İslanmişik!