25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde Türkiye’de kadınları hedef alan politikalar yeniden görünür hâle geliyor. Mor Dayanışma’dan Deniz Uslu, Sevgi Şen’in sorularını yanıtladı; AKP iktidarının 23 yılında artan kadın cinayetlerini, “Aile Yılı” adı altında yürütülen politikaları, militarist söylemin kadınlara yönelik şiddeti nasıl derinleştirdiğini ve 11. Yargı Paketi’nin kadınlar ile LGBTİ+’ların ortak mücadelesi açısından ne anlama geldiğini anlattı.
“Patriyarkal kapitalist sistemin sözcülüğünü AKP üstlendi”
AKP’nin 23 yıllık iktidarı boyunca 8.033 kadının öldürülmesine yol açan temel toplumsal ve siyasal dinamikler nelerdir? Bu tabloyu hangi politik tercihler yarattı?
23 yıllık AKP iktidarı, kadın düşmanı ve emek düşmanı bir rejim olduğunu her gün yeniden ispatlıyor. Türkiye’de patriyarkanın —erkek egemen düzenin— zaten güçlü olan kodlarını bugün tamamen iktidarın taşıyıcılığında görüyoruz.
AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararnamesiyle çekilmesi de bunun en açık göstergelerinden biri oldu. Aslında sözleşme imzalandığı 2011 yılından itibaren gereği gibi uygulanmadığı için kadın cinayetlerinde ciddi bir azalma görmemiştik. Ancak fesih sonrası pek çok erkek buradan cesaret aldı; şiddetin arttığı, cezasızlığın güçlendiği bir dönem başladı.
Parti buluşmalarından Meclis kürsüsüne kadar uzanan kadın bedeni üzerinden kurulan söylemler, iktidarın kadın düşmanlığını toplumsallaştıran bir zemin yaratıyor. Kadının güçlenmesini, ekonomik ve sosyal bağımsızlık kazanmasını istemeyen; “makbul kadın” fikrini dayatan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bugün “Aile Yılı” adı altında yürütülen politikaları da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
“Aile Yılı kadınları eve hapsetmenin uzun vadeli programı”
“Aile Yılı” adı altında yürütülen politikaların kadınların özgürlüğü, şiddetten korunma hakkı ve ekonomik bağımsızlığı üzerindeki somut etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başlangıçta bir yıllığına ilan edilen “Aile Yılı”, kısa sürede 10 yıla yayılan geniş bir programa dönüştü. Bu paket, kadınları aile içine hapsetmeyi, doğumu teşvik etmeyi ve kadının esas yerinin ev olduğu fikrini yeniden üretiyor.
“İş–aile uyumu” adı altında savunulan esnek çalışma modelleri, kadınların ev içi emeğini kesintisiz sürdürmesini zorunlu kılıyor. Bu politikalar, kadın emeğini ucuzlaştırarak sermayenin kârını büyütmeyi hedefliyor. Kadınların ekonomik bağımsızlığını zayıflatan, şiddet karşısındaki kırılganlığını artıran uygulamalar bütünü aslında.
“Militarist söylem erkek şiddetini sürekli besliyor”
Militarist söylem ve savaş politikaları kadınlara yönelik şiddeti hangi mekanizmalar üzerinden artırıyor? Militarizm–şiddet ilişkisini nasıl okumalıyız?
Savaş, kadınlar açısından yıkıcı etkileri olan bir süreçtir. Ataerkil bakış açısı kadın bedenini toprakla özdeşleştirir; “fethedilen toprağın kadını da fethedilir” anlayışını üretir. Bu nedenle savaş ortamlarında tecavüzün, cinsel işkencenin ve kadınlara yönelik şiddetin yaygınlaştığını görüyoruz.
Militarist söylem sadece savaş bölgelerinde değil, gündelik yaşamda da erkek şiddetini meşrulaştıran bir atmosfer yaratıyor. Savaş çağrıları, düşmanlaştırıcı dil, erkekliği güç ve tahakküm üzerinden tanımlayan bir kültürü yeniden üretiyor; kadınlar üzerindeki baskıyı derinleştiriyor.
“11. Yargı Paketi eşitsizliği derinleştiren saldırgan bir çerçeve sunuyor”
Kadın politikaları adı altında uygulanan ayrımcı pratiklerin yanı sıra, 11. Yargı Paketi’nin LGBTİ+ haklarını kısıtlayan hükümleri toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesini nasıl etkiliyor?
11. Yargı Paketi, tıpkı önceki paketler gibi eşitsizliği ve adaletsizliği derinleştirecek hükümler içeriyor. LGBTİ+’lara dönük saldırılar, ifade alanını daraltan düzenlemeler ve “kutsal aile” dayatmasının güçlendirilmesi, iktidarın kurulu sömürü düzenine yönelik en ufak itirazı bile bastırma isteğini gösteriyor.
Yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde şiddetle mücadele politikalarını güçlendirmemiz şart. Kadınların, LGBTİ+’ların ve işçilerin öz örgütlü gücü; mahallelerde, kampüslerde, fabrikalarda büyüttükleri dayanışma bu baskı ortamına verilecek en güçlü cevabı oluşturuyor.
“25 Kasım’da sesimizi birleştirmeye çağırıyoruz”
Deniz Uslu, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Umudumuz mücadelede, gücümüz dayanışmada. Tüm kadınları 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde sesimizi, sözümüzü, sloganlarımızı birleştirmeye çağırıyoruz.”
