Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993’te Ankara’da evinin önünde uğradığı bombalı suikast sonucu katledildi. DYP-SHP koalisyonunun iktidarda olduğu aynı yıl MGK’da “topyekûn savaş konsepti” ilan etti. Ardından faili meçhul cinayetler ve gözaltında kayıplar dönemi başladı. 3 yıl içinde 20 bin kişi öldürüldü…
SiyasiHaber/OrhanKoç
'90’lı yılar devlet ve mafya ilişkisinin belgelenmeye başladığı yıllardı. Bu yıllarda özellikle Türkiye birbiri ardına gelen faili meçhul cinayetlerle sarsıldı.. Yüzlerce Kürt iş insanının yanı sıra, kamuoyunda bilinen şahsiyetler de faili meçhul cinayetlerde öldürüldüler. Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Musa Anter ilk akla gelen isimler… Kimisi arabalarına yerleştirilen bombalarla, kimisi bombalı paketlerle öldürüldü. Öldürülme şekilleri aynı değildi belki ama cinayetleri planlayanların bu cinayetlerin doğuracağı sonuçları siyasal ortamı şekillendirmek ve yönlendirmek için tasarladıklarından kuşku duyulamaz. Kamuoyunda bilinen şahsiyetlerin ardı ardına öldürülmesinin yaratacağı kaos ortamından yararlanmak istedikleri de tartışmasız bir gerçektir.
Dönemin en belirgin özelliği neydi diye sorulacak olursa, şu hususun öne çıktığını görmek mümkündür. Çok büyük bir hızla yükselen ve kitleselleşen Kürt Özgürlük Hareketi gerçeği ve bu gerçeğin Cumhuriyet rejiminin temel parametrelerini tartışmalı hale getirmeye başlaması, egemen sınıflar ve onların sözcüleri katında da "eski ezberlerle" yürünemeyeceği doğrultusunda yaklaşımların şekillenmeye başlıyor olması. DYP-SHP Koalisyon Hükümeti "demokrasi" vaatleriyle oluşturuldu. Daha önemlisi SHP dönemin Kürt siyasal partisi olan HEP ile ittifak yaptı ve 21 HEP'li SHP çatısı altında girilen seçimlerde milletvekili seçildi. Kısa bir süre sonra Demirel Bitlis'te "Kürt Realitesini Tanıyoruz!" dedi. Dönemin Cumhurbaşkanı Özal da Kürt sorununa kendince bir çözüm bulmak istiyor, bu doğrultuda gazeteci Cengiz Çandar aracılığıyla PKK lideri Abdullah Öcalan ile temas kuruyordu. Bir bakıma taşlar yerinden oynuyordu. Burjuva siyasetçilerinin Kürt sorununa nasıl bir çözüm bulmak istedikleri tartışma götürür olsa da, eski ezberlerle soruna yaklaşmanın yetersiz olduğunu düşündükleri açık bir gerçekti. Bu ortamda bir bakıma "has" devlet, "derin" devlet, hangi kavramla adlandırırsak adlandıralım sorunun Kürtlerle uzlaşarak çözülmesine karşı olan güçler harekete geçtiler. Şırnak Newroz kutlamalarında 94 kişi öldürüldü. Ardından Milli Güvenlik Kurulu toplanarak "topyekün savaş kararı" aldı. Bu toplantıda 1200 kişilik Kürt iş insanları listesi çıkarıldı. Aynı dönemde sorunun eski yöntemlerle çözülemeyeceği doğrultusunda görüşleri olduğu bilinen Hava Kuvvetleri Komutanı Eşref Bitlis şüpheli şekilde bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Hala nasıl öldüğü aydınlatılabilmiş değil. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın da ölümünün ardından da bir çok iddia ortaya atıldı. Özal'ın ölümünün üzerindeki sis perdesinin de hala kalktığı kolaylıkla söylenemez.
20 bin insandan söz ediyoruz. Faili meçhul cinayetler ve gözaltıda kayıp edilerek katledilen 20 bin insandan… Bu rakam Kürt sorununun çözümü söz konusu olduğunda gözünü karartmış bir katiller sürüsünün her şeyi yapmaya kararlı olduğunu, ülkeyi bir kan gölüne çevirmekten imtina etmeyeceğini çok açık biçimde göstermektedir.
Uğur Mumcu'nun öldürülmesi söz konusu ettiğimiz bu siyasal atmosfer içinde anlam kazanmaktadır. Devletin uygulamalarına eleştirel yaklaşımları da olsa devletçi bir bakış açısına sahip olduğu bilinen, Kürt sorununda devletin klasik bakış açısından uzaklaştığını söyleyemeyeceğimiz bir gazeteci olan Mumcu'nun katledilmesi aslında bir taşla bir kaç kuş vurmak anlamına gelmekteydi. Kaos ortamını körüklemek, PKK meselesini bir "terör" meselesi olarak görmesi nedeniyle Kürt alerjisini kışkırtarak milliyetçiliği körükleyerek soruna "askeri çözüm" siyasetini meşrulaştırmak, cinayet adresi olarak yükselen siyasal İslam'ı işaret edip onun yükselişini frenlemek… Bunların tümü cinayeti planlayanların portföyünde yer alan siyasal faydalardı.
Uğur Mumcu hakkında
Uğur Mumcu, yazdığı yazılar nedeniyle birçok kez tehdit aldı. 1992 yılında da “Beni öldürecekler” diyerek, başına gelecekleri haber vermişti. O sözünden bir yıl sonra, 24 Ocak 1993’te, bombalı saldırıya uğradı. Mumcu’nun katledildiği yerde o dönem inceleme yapan uzmanların, “delillerde tahrifat yapması” dikkat çekerken, cinayeti İBDA-C ve Hizbullah gibi terör örgütleri üstlense de aradan yıllar geçmesine karşın Mumcu suikastının üzerindeki sır perdesi aralanmadı.
Suikastın hemen ardında pek çok ilgili ve yetkili “Uğur Mumcu’nun kanı yerde kalmayacak” diye demeçler verdi.
Yüzlerce ihbar yağdı ama… İslami Hareket Örgütü liderlerinden suikast zanlısı biri tam yakalanacaktı kaçtı…
Kimi yetkililer suikastı yabancı ülke gizli servislerinin parmağı olabileceğini belirtti.
Soruşturmayı yürüten ilk savcı Ülkü Coşkun, Gül Mumcu’ya “Bu olayı devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse bu olay çözülür” dedi ve soruşturma süresince sekiz savcı değişti.
Suikasta bir süre sonra, Gül Mumcu’yla dönemin Emniyet Gn. Md. Mehmet Ağır’la bir toplantıda karşılaştı. Ve aralarında şu diyalog gerçekleşti:
Gül Mumcu: Bir sürü yanlışlık üst üste dizilmiş, ünümüzde bir duvar gibi duruyor.
Mehmet Ağır: Altında bir tuğla çekerseniz yıkılır.
Gül Mumcu: Çekin öyleyse. Çekin, altında kalsınlar.
Mehmet Ağır: Yapamam, mümkün değil.
Gül Mumcu: O zaman çekilir, siz altında kalırsınız.
Üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen Uğur Mumcu inayeti hala aydınlatılamadı ve arkasındaki güçler hala ortaya çıkartılamadı…
Suikast ve katliamının yaşandığı en karanlık yıllar
DYP – SHP koalisyonun iktidarda 1993 yılı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin, onlarca derin suikast ve katliamının yaşandığı en karanlık yıllarından biri.
8 Aralık 1991; Demirel Bitlis’de “Kürt realitesini tanıyoruz” açıklaması yaptı.
21 Mart 1992; Newroz kutlamalarında güvenlik güçleri tarafından 94 kişi öldürüldü.
27 Ağustos 1992; Diyarbakır’da toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda “Topyekün savaş konsepti” ilan edildi. 1200 kişilik Kürt iş insanları listesi çıkarıldı… Ve…
Faili meçhul cinayetler dönemi başladı. 3 yıl içinde 20 bin kişi gözaltına kaybedildi ya da faile meçhul cinayette öldürüldü.
24 Ocak 1993, Uğur Mumcu katledildi.
17 Şubat 1993; Eşref Bitlis şüpheli şekilde öldü.
17 Nisan 1993; Cumhurbaşkanı Turgut Özal öldü. Ölümü üzerindeki sis perdesi hala aralanamadı.