Amerika’da bir başarı hikâyesi. Anadolu’nun küçük bir köyünden çıkıp, Chobani markasını kurmuş, gıda sektöründe milyar dolarlık bir şirket yaratmış bir girişimci. Ama ondan da öte, bu topraklara dair taşıdığı yükü, derdi ve bağlılığı hiçbir zaman kaybetmemiş bir insan.
Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe’ye sponsor oldu. Ve ne olduysa o zaman oldu.
Bir linç kampanyası başladı.
Başlatanlar tanıdık: Kendilerine “Türkçü”, “milliyetçi”, “vatansever” diyen ama gerçekte bu ülkenin çoğul kimliğinden rahatsız olan bir kesim. Sosyal medyada, medyada, her yerde bir nefret seli:
“Biz Türkiyeli değil, Türk’üz!”
“Bu ülkenin adını bile değiştirmeye çalışıyorlar!”
“Hamdi Ulukaya PKK’lıdır, Fenerbahçe ne yapıyor?!”
Bu öfkenin bahanesi, Ulukaya’nın “Türkiyeli” ifadesini kullanmış olması.
Oysa bu ifade, bu topraklarda yaşayan herkesin ortak çatısıdır. Ermenisiyle, Kürdüyle, Türküyle, Süryanisiyle… Etnik bir aidiyetten değil, ortak yurttaşlıktan bahseder.
Ama belli ki bazıları için bu ifade, aynaya bakmak gibi. Gerçekle yüzleşmek acıtır.
Nefretin gerçek nedeni ne?
Bu linç sadece bir kelimeye değil.
Bu linç, bir Kürt’ün başarılı olmasına.
Bir Kürt’ün bağış yapmasına.
Bir Kürt’ün “Bu ülke benim de ülkem” demesine.
Kendine ait hissetmesine…
İtiraf edelim: Bu nefretin kökü, çok daha derin.
Ulukaya’nın geçmişte verdiği bir röportajda Türkiye’yi neden terk ettiğini anlattığı sözleri unutulmamalı:
“Benim çocukluğumda Kürt köyleri bombalanıyordu. Çok siyasi biriydim ve can güvenliğim yoktu. Gitmek zorundaydım.”
Bu cümle, bu toprakların ayıbıdır.
Ama işte, faşist zihniyet için bu bir “ihanet” ilanı. Çünkü bu zihniyet için Kürt olmak ya susmak, ya da pişmanlık duymaktır. Başarı, özgüven ve aidiyet sadece “Türklere” rezerve edilmiştir.
“Türkiyeli” sözcüğünden korkanlar
Düşünün, 21. yüzyıldayız ve hâlâ “Türkiyeli” demek bu ülkede linç nedeni.
Çünkü bu topraklarda yaşayan bazı insanlar, bu ülkenin sadece “Türkler”e ait olduğuna inandırılmış. Sanki 85 milyon insanın eşit haklara sahip yurttaşlar değil de, kimlik puanıyla sıralandığı bir sistemde yaşıyoruz.
Bu ülkede “Türkiyeli” diyebilen insanların dili kesilmek isteniyor.
Ama “Türk olmayan” milyonlara her gün “sen biraz daha azsın” denmesi normalleşmiş.
Kimi kimin ülkesinden kovuyorsunuz?
Hamdi Ulukaya bu ülkeyi terk etti, çünkü bu ülke ona yaşam hakkı tanımadı.
Yıllar sonra milyon dolarlık desteğiyle, kendi dilinden konuşmadan, kendi rengini bastırmadan geri geldi.
Ve ona yapılan linç, aslında Kürt düşmanlığının, başarı düşmanlığının, aidiyet düşmanlığının bir özetidir.
Yani mesele Hamdi Ulukaya değil.
Mesele, bu ülkeyi çok renkliliğiyle sevebilecek bir vicdan kalmamış olması.
Bu topraklarda doğmuş, bu ülkenin çocuklarına yatırım yapmış, onuruyla bir yere gelmiş birine “sen bu ülkeye ait değilsin” diyen herkesin şunu unutmaması gerek: Aidiyet bir kimlik meselesi değil, vicdan meselesidir. Hamdi Ulukaya bu ülkeye aittir. Ve bu ülke de onun gibilerle iyileşecektir.