Suriye Demokratik Güçleri’ne bağlı olarak kurulan Cerablus Askeri Konseyi’nin, Türk ordusuyla geçici bir ateşkes için anlaştığı belirtildi. Ateşkese ABD’nin aracılık ettiği belirtildi.
PYD üyesi Rejzan Hedu, “İlk aşamada kalıcı değil geçici bir anlaşma tasavvur ediliyor. Eğer anlaşma ihlal edilmezse diyalog devam ettirilebilir, örneğin tutsakların değişimi konusunda” dedi. Ateşkes anlaşmasının Türk güçleri ve Cerablus Askeri Konseyi arasında varıldığının altını çizen Hedu, Kürt güçlerin ve PYD’nin bu anlaşmaya dahil olmadığını ifade etti. ABD Merkez Komutanlığı sözcüsü John Thomas, Cerablus’ta TSK ile Kürt güçler arasında ateşkes amacıyla anlaşma sağlandığını duyurmuş ancak Reuters’a konuşan Türk yetkililer bu iddiaları yalanlamıştı.
Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, günlük basın toplantısında, TSK'nın Türkiye'nin Suriye sınırında bulunan Cerablus bölgesinde yürütülen Fırat Kalkanı Harekatı ile ilgili soruya verdiği yanıtta, 'Türk ordusu ile, IŞİD'e karşı mücadele eden öteki gruplar arasında gece boyunca çatışma çıkmamasını olumlu karşılıyoruz' dedi. ABD'nin önceliğinin IŞİD ile mücadele etmek olduğunu vurgulayan Earnest, ABD'nin IŞİD'e karşı savaşan taraflar arasında düşmanlık olmaması ve kayıp yaşanmaması konusunda tüm tarafları teşvik etmeyi sürdüreceklerini belirtti.
"TSK – YPG çatışması, IŞİD'e karşı mücadeleye yarar sağlamaz"
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby de düzenlediği basın toplantısında, son 12-18 saat aralığında TSK ile Kürt gruplar arasında çatışma yaşanmadığını ve bunu memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Kirby, 'Türkiye ile Suriye Demokratik Güçleri arasında çatışma olması IŞİD'e karşı mücadeleye yarar sağlamaz' diye konuştu. Kirby, ABD Savunma Bakanlığı yetkililerinin Suriyeli Kürt grupları barındıran YPG'nin Fırat Nehri'nin doğusuna çekildikleri bilgisini verdiklerini de belirterek 'Kürt güçler Fırat Nehri'nin doğusuna geçti. Türkiye'nin ne yapacağına ilişkin bir şey söyleyemem. Ancak, Türkiye'nin o bölgedeki harekatının planlandığı gibi sınırın belirli bir bölümünün korunması için yapıldığını gördük ve bunu oldukça yapıcı buluyoruz' dedi.
Kirby, Türkiye ile YPG arasında bir ateşkes anlaşması yapılıp yapılmadığını bilmediğini, ancak son saatlerde çatışma yaşanmamasını ABD'nin olumlu karşıladığını belirtti. John Kirby, 'ABD'nin Türkiye ile YPG arasında arabuluculuk yapıp yapmadığı' sorusunu da 'Hayır. Bizim böyle bir rolümüz yok. İki tarafla da ayrı ayrı görüştük. Bizim isteklerimizi ve öncelikli amacımızın IŞİD ile mücadele etmek olduğunu anlattık. Ancak arabuluculuk gibi bir görevimiz yok' diye yanıtladı.
Peki Türkiye’nin ‘Fırat Kalkanı’ adını verdiği bu operasyonda bir ‘ateşkesin’ şimdi gündeme gelmesi ne anlam taşıyor? Bu soruyu yönelttiğimiz gazeteci Fehim Taştekin, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu riske dikkat çekiyor öncelikle: “Türkiye Cerablus’un YPG’nin de içinde yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) eline geçmesini ve kendisine sıfır noktasında bir koridor açılmasını istemiyordu ve kendisini buna çok bağlamıştı. Ama daha ileri gitmek, baştan beri riskliydi. Çünkü daha ötesi büyük bir coğrafyada Kürtlerle komple bir savaş demekti. Oysa şu ana kadar Türkiye AK Parti’nin önemseyeceği bazı kazanımlar elde etti. Öncelikle harekatın kendisi IŞİD’le savaşan Kürtleri durduran kırmızı çizgilerin kabulü anlamına geldi. Ayrıca desteklediği Suriyeli güçlere bir sığınak sağladı ve oyuna dönmüş oldu. Sahada asker bulunduran ülke durumuna geldi. Bunlar kısa vadede bir ateşkes için Erdoğan’ı tatmin edebilir.”
Taştekin’in söyledikleri Türkiye’nin şu ana kadar elde ettiği kazanımlara işaret ediyordu. Ancak bunlar bir ateşkes için yeterli olacak mı? Yeni Birlik gazetesi sahibi Avni Özgürel’in yorumu farklı, “Şu anda ABD’nin yaklaşımı hiç gerçekçi değil ve sahadaki durumu yansıtmıyor. ABD, PKK/PYD adını kullanmıyor, ‘SDG’ diyor, adını değiştiriyor. Ama adlarını anmamak bunların varlığını değiştirmiyor. Şu ana kadar ABD tarafından Türkiye’ye verilen sözler tutulmadı. YPG’nin tamamen Fırat’ın doğusuna geçmediği koşullar, sözlerin kağıt üzerinde kaldığı anlamına geliyor. Bu gece yaşanan tank olayı dahi ABD’nin bölgede yaşanan gerçeklikten kopukluğunu gösteriyor. PYD Fırat’ın doğusuna çekilene ve bölgeyi Kürtleştirme politikasından vazgeçene kadar başka bir seçenek konuşulamaz. Ama bu da Fırat’ın doğusundaki varlıklarının kabulü anlamına gelmez. ABD’nin kanadı altına sığınarak bunun sağlanması mümkün değil. Rusya dahil önemli aktörler bölgede Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgularken bu olmaz. PYD’nin alan genişletmekten vazgeçerek ABD’nin hedefi neresi ise oraya yönelmesi lazım. Rakka ise Rakka’ya yürümeye hazırlanmalı…”
Avni Özgürel, PYD/YPG’nin durumuna dikkat çekerken gazeteci Fehim Işık, Türkiye’nin desteklediği Suriye kökenli güçlere de dikkat çekiyor, “IŞİD’e karşı böyle bir harekat yaptığınızı söyleyerek Suriye’ye girip sonra Kürtlerle çatışmaya başlamanız, bunda da ısrar etmeniz zaten uygun değil. ABD Merkez Komutanlığı’nın ateşkes açıklamasının hemen ardından ÖSO adı altındaki gruplardan bazılarının temsilcisi durumundaki kişilerin ‘ateşkesi tanımayacakları’ yönünde açıklamaları geldi. ‘Kuzey Ordusu’ olarak da anılan bu güçler içerisinden olası bir ateşkeste provakatif tutumlar alanlar çıkabilir. Ki bunun bir örneği Halep’te Kürt mahallelerine saldırı şeklinde yaşandı. Ama burada karşılarındaki güçler de küçük güçler değil. Geçmişte Türkiye yokken bu gruplar bu bölgede bir metre bile ilerleyememişti. Belirleyici olan Türkiye’nin tutumunun ne olacağı… Fakat şunu da gözden kaçırmamak gerek, Fırat’ın batısındaki Kürt varlığı sadece YPG değildir. Burada Kürt köyleri de var. Ve buralarda yaşayanların yerel savunma güçleri içinde yer alması da YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesiyle engellenemez.”
Bu aşamadan sonra neler yaşanabilir? Fehim Taştekin, Türkiye’nin Suriye’deki varlığının devamında dikkatlerden kaçmış görünen önemli bir noktaya dikkat çekiyor: “Harekatın IŞİD’e karşı yapılmış olduğu ilan edilmişti ama Türkiye’nin sınırında IŞİD halen bitmiş değil. 25 kilometrelik sınır boyunca halen var ve aşağıda El Bab’a kadar uzanıyor.” Taştekin’in dikkat çektiği bir diğer nokta da medyaya, “CIA’nin desteklediği ÖSO ile Pentagon’un desteklediği YPG karşı karşıya” haberleri ile yansıyan durum, “Bu, ABD için çok uzun süre kabul edilebilir değil. Zaten o yüzden ardı ardına Pentagon, ABD Dışişleri ve Beyaz Saray’dan Türkiye’ye yönelik uyarılar duyuyoruz. Üstelik Türkiye’nin başka ittifakları da Türkiye’yle tamamen aynı çizgide değil. Bunlara Rusya da dahil… Bir ateşkes Türkiye’nin bu gerçeği kabul etmiş olduğunu gösterir. Ama yok ‘tüm bunlara rağmen ben dediğimi yapacağım’ dersen iki saat içinde Suriye bir felakete dönüşebilir. Ki bu kadar büyük riskleri ABD ve Rusya bile alamıyor. Kim olursan ol Suriye’ye müdahale ederken kendi başına davranamazsın, bölgenin realitesini dikkate almak zorundasın. Üstelik bugün gündeme gelen geçici ateşkes uygulamaya geçerse hem Türkiye hem PYD için manevra alanı sağlar. Evet belki Kürtlerin ilerleyişini zorlaştırabilir ama mevcut kazanımlarını da teyit eden bir anlama da gelir. Fırat’ın doğusundaki varlığının kabul edilmesi gibi…”
Ancak Türkiye’nin Suriye’deki harekatının başlamasının üzerinden çok kısa bir süre geçti. Bu sürede Türkiye’nin bir ateşkese gitmesi ihtimali ne kadar gerçekçi, bunun gerekçesi ne olabilir? Bu soruya Taştekin’in yanıtı şöyle, “Türkiye’nin ittifak ettiği güçler çok profesyonel değil, insan kaynakları da sınırlı… Türk tankları olmadan ilerlemeleri mümkün değil. IŞİD gibi, Ahrar-u Şam gibi organize değiller. Türk tankları olmadan burada durabilmeleri çok mümkün görünmüyor. YPG’nin içinde yer aldığı SDG ise ABD’lilerin de teslim ettiği gibi şimdiye kadar güvenilir ve sonuç alan birlikler olduklarını çeşitli kereler gösterdi.”
Suriye’de TSK ve ittifak ettiği gruplarla YPG arasında bir savaşın taraflar için yaratacağı sonuçlar belki az çok kestirilebiliyor. Peki bir ateşkesin muhtemel etkileri? Burada da akla ilk gelen sorulardan birini Fehim Işık’a yöneltiyoruz: Böyle bir ateşkes Türkiye’deki çatışma durumunu da etkiler mi? Işık şöyle yanıt veriyor, “Diyarbakır’da ortak bir açıklama yapacak olan HDP, DTK, DBP gibi kurumlardan güçlü bir ateşkes çağrısı bekliyoruz. Ama yine de Suriye’de ortaya çıkacak bir ateşkesin Türkiye’ye çok hızlı yansıması zor görünüyor.”
30 Ağustos gecesi itibariyle Suriye’de yaşananlar ve Türkiye’ye etkilerine ilişkin değerlendirmeler böyle. Şu an kesin yanıtlar verilemeyen bazı soruların yeni gelişmelerle cevap bulmasını beklemek gerekli gibi görünüyor. Hiç şüphesiz bunlardan en yakın ve önemlisi de 4 Eylül’de gerçekleşeceği açıklanan Obama-Erdoğan görüşmesi… (Sputnik-Duvar)