ÖZCAN KIRBIYIK…
Roboski’de -çoğu çocuk- 34 kişi devletin uçaklarıyla parçalandığında, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, meclis kürsüsünden katliamı gerçekleştiren TSK mensuplarını yukarıda başlığa çektiğim sözlerle tebrik ediyordu; ‘Türk Ordusu görevini samimiyetle yerine getirmiştir!’
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin samimiyetle yerine getirmiş olduğu görev: KATLİAM!
***
-Emmanuel Levinas, Sonsuza Tanıklık’ta şöyle der:
“Kurbanların korkunç ölümlerinin ardından, hayatta kalanlara düşen sorumluluğun bunaltısı vardır.
Tıpkı, başkalarını vuran tehlikeden sonra, sağ kalmanın utancı gibi.
Sanki herkes, varsayılan ya da kesin olan masumiyeti içinde, temiz ellerle, açlıkların ve cinayetlerin sorumluluğunu üstlenmek zorundaymış gibi.
Herkesin kendi ölümlüğü içinde kendisi için korkması, ötekinin acısına kayıtsız kalmanın utanç verici durumunu silemez.”
Yönetmen Ingmar Bergman’a sorulan ‘gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak?’ sorusuna verdiği ‘dünyayı bir tek utanç kurtarabilir’ cevabı insanlık için hala kurtarıcı nitelikte..
AKP hükümetinin siyasal İslamcı olması itibarı ile, göreceli de olsa ‘utanç duvarı’na çarpıp geri dönmesi toplumca beklenilebilir.
Halbuki, AKP’nin geldiği son radde olan ‘saraylıllar ve ihaleciler’ konumu, AKP’yi, yönettiği ülkenin vatandaşının tepesine bomba indirecek ve katliamın üstünü örtmek için her şeyi yapacak kadar gaddarlaştırdı.
Hükümetin ardı sıra yürüyenlerin de -ki en başta AKP’li Kürtler olmak üzere- Roboski katliamına ‘çıkar ve iktidar ilişkisi’ dahilindeki sinsi yaklaşımı, adalet-hak-hukuk kurgusunun pespayeliğini olağancasıyla günyüzüne çıkartmıştır.
***
Roboski katliamı ile AKP hükümeti, sistematik ve planlı bir şekilde faşizmi ve ırkçılığı Türk toplumunun gündelik ruh haline dönüştürmüş oldu.
Nitekim, 34 vatandaşın devletin uçaklarıyla katledildiği bir yerde, devletin bütün kayıtlarında ‘vur’ emrinin kimin/kimlerin verdiği ortadayken, aradan geçen 3 yılda katliamda sorumluluğu bulunan mercilerin başındaki bürokratlar ve yöneticiler cezalandırılmak bir yana,tamamının bir bir terfi ettirilmesi, sapkın devlet aklına ve ahlakına işarettir!
Bu tam da, ‘Türk Ordusu görevini samimiyetle yerine getirmişitir’ savının pratik sonucudur.
Yani ‘görevlerini yapmışlardır ve terfi etmeyi hak kazanmışlardır!’
‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ denilir, ‘Roboski’de Kürt’ü, Maraş’ta Alevi’yi katlet ki terfi alasın!’ diye uygulanır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin ‘İstikbal göklerdedir!’ şiarının Roboskililere dönüşü ‘Katliam göklerdedir!’ oldu böylece!
Olur mu olur Cumhuriyet ya burası… Olur mu olur!
Verdiği tek emirle, 34 genci barbarca katleden ve çıkıp kürsülerden ‘Türk askeri görevini layıkıyla yapmıştır’ diyen bir başbakanın, ‘Uludere(katliam) haktır!’ diyen vatandaşları olur tabiki.
Bunda şaşılacak bir şey yok! Faşizm, hükümet eliyle bu şekilde yığınların halet-i ruhuyesine dönüştürülmüş oldu.
Toplumsal bir ruh hali olarak faşizm,
Karın tokluğuna ‘kaçağa’ giden Roboskililer için ‘ama onlar kaçakçıydı, kamu malına zarar veriyorlardı!’ diyen ‘soylu’ ruhları ırkçı güruhlar, Tayyip Bey’in yine kamu malından, yani kendi mallarından harcayarak milyarlarca dolarlık saray inşa etmesini alkışlayıp, sayısız yolsuzluk ve hırsızılığa gıkını çıkarmayan yine aynı kesim, tek başına faşizmin devlet eliyle orta yerde, nasıl kurulduğunun örneğidir.
Asıl meselenin, kamu malı edebiyatının olmadığı çok açık değil mi? Mesele, devlet eliyle oluşturulmuş ve öğretilmiş Kürt fobisi ve Kürt dümanlığıdır.Yoksa Roboski katliamı Kürt coğrafyasında değil, Türk nufusunun yoğun yaşadığı bir yerde olsa aynı güruhun tutumu yine bu mu olurdu?
‘….Faşizm, kurtuluşunu, kitlelerin kendilerini (elbet haklarını tanımaya yanaşmaksızın) sağlamakta bulmaktadır.
Kitlelerin mülkiyet koşullarını değiştirmesini isteme hakları vardır; faşizm ise bu koşulların konserve edilişini, sözü edilen kitlelerin ifade kılma peşindedir.Faşizm kendi içinde tutarlı olarak, politik yaşamın estetize edilmesini amaçlar.Faşizmin bir liderin kültü ile boyunduruk altına aldığı kitlelerin ırzına geçilmesi ile, yine faşizmin kült değerlerinin üretilmesi için yararlandığı bir aygıtın ırzına geçilmesi, birbiriyle örtüşmektedir.’ Walter Benjamin, Pasajlar’ında faşizmin özelliklerini böyle sıralar.
Türk devlet politikası, Roboskililere dayattığı koruculuk sistemini, Roboskililerin büyük çoğunlunun kardeşlerine kurşun sıkmayı rededdiği için ilk yerleştikleri köyleri askerlece önce yakılıp, sonra göç ettirmeye zorladı. Ekonomik hayatları üzerinden paralı asker/korucu dayatma girişimleriyle devletin, özelde Roboskililer, genelde Kürtler üzerinde egemenlik sağlamaya çalışması ve buna karşı alternatif üretenlere de ‘canıyla bedel ödetmesi’ Walter Benjamin’in tarifi ile ‘işgalci ve faşizan devlet’ tanımına eksiksiz tekabül eder.
***
Türkiye’nin batısıdan doğusuna doğru gittikçe engebenin ve yükseltinin yanında hak ihlalleri, katliamlar, faili meçhuller, yakılmış köyler de artar. İbn Haldun’nun, 700 yıl önce ortaya attığı ‘Coğrafya kaderdir’ argümanı, Roboski katliamında olduğu gibi, Kürtlerin üstüne yapışıp kalmıştır.