Donald Trump’ı destekleyen tekeller grubunun öncelikleri, onun başkanlığı ile birlikte ABD dış politikasının öncelikleri haline geldi. Riyad ve İstanbul toplantılarıyla başlayan ve devam edecek olan ABD–Rusya görüşmeleri, Avrupalı emperyalistleri dışlayan bir ABD–Rusya ittifakına dönüşür mü? Dönüşürse bu Birleşik Krallık’ı (İngiltere), Almanya’yı, Fransa’yı nasıl etkiler?
Beyaz Ev’den kovulan Zelenski, soluğu Londra’daki Avrupalı liderler zirvesinde aldı. Burada, adeta bir ‘küçük enişte’ modunda yüksek perdeden konuşan İngiliz Başbakanı Keir Starmer, sahiden de Rusya ile emperyalist savaşın baş sorumluluğunu ABD’den devralmaya hazır mı? İngiliz emperyalizminin son bağımsız askeri eylemini 1983’te Arjantin’in Malvinas Adaları’nın yeniden işgalinde görmüştük, hiç kuşkusuz Rusya ile baş etmek Arjantin’le baş etmeye benzemiyor. “Kapitalist bir devletin gerçek gücünü ölçmenin, savaştan başka yolu yoktur ve olamaz da …” (Lenin) İngiltere gerçekten Rusya ile savaşabilecek, eşzamanlı olarak Britanya Kralı’nın Kanada’daki mülklerini koruyabilecek, Danimarka’nın (yani AB’nin) Grönland’daki mülkünü koruyabilecek çap, kapasite ve imkanlara sahip mi?
Tarihin şu trajedisine de bakın! Brexit ile Avrupa Birliği’nden ayrılırken, İngiliz emperyalizminin sloganı “Global Britain” (Küresel Britanya) idi. Bu slogan ile İngiliz tekelleri, özellikle de Londra bankaları, ABD ile müstakil bir Anglo–Sakson ittifakı oluşturmanın peşindeydiler. Avrupa Birliği’nin kimi sınırlayıcı hükümlerinden (özellikle emeğin vahşi sömürüsü konusunda) sıyrılıp, Anglosakson Birliği’ni kurmaktı amaçları. Fakat gerçekte ne oldu? ABD’nin yeni yönetimi, halen Kral’ın mülkü olan Commonwealth ülkesi Kanada’ya göz dikti ve İngiliz emperyalizmi bir anda kendisini Avrupa Birliği’nin yanına itilmiş olarak buldu. “Küresel Britanya” mı demiştiniz? İşte şimdi bunun test edileceği an geldi!
Fransa cumhurbaşkanı Macron ve [müstakbel] Almanya Başbakanı Merz, Trump’ın tetiklediği yeni gelişmeleri, Avrupa’da militarizmi canlandırmak için değerlendiriyor. Bir “Avrupa ordusu” kurmak ütopyasını öne sürüyorlar. Farklı ülkelerin farklı çıkarları, böyle kolektif bir ordulaşmaya asla izin vermez. Ama Fransız, Alman, Polonya vb. militarizmlerinin dolu dizgin gelişimini göreceğimiz kesindir. Avrupa Birliği artık sosyal, ekolojik, demokratik iddialarından kesip kesip militarizme kaynak ayıracak ülkelerin birliği olacaktır.
Peki, Trump’ın anti-küresel çıkışı, küresel ticaret zemini üzerinde Çin ile Avrupa’yı yakınlaştırabilir mi? Trump’ın yeniden paylaşım talebi, mevcut dünya statükosunu, özellikle de devlet sınırlarını korumayı önceleyen Çin ve Avrupa arasında bir yakınlaşma doğurur mu? ABD–Rusya ittifakı, karşıt kutbunda Çin–AB–Britanya ittifakına yol açar mı? Bunlar henüz erken sorular, ama muhtemelen kısa vadede gündeme gelecekler.
Emperyalist ittifakların bu denli kaygan, oynak olması, kısa süre öncesine kadar hayli yaygın olan “3. Dünya Savaşının başladığına” dair tezleri de sorguluyor. Demek ki, henüz emperyalist bloklaşmalar şekillenip son halini almamış. Kaldı ki zaten dünya savaşı, adı üstünde dünya ölçeğinde bir savaştır. Ukrayna’da ise henüz bölgesel ölçekte bir emperyalist savaşa tanık oluyoruz.
İçinden geçtiğimiz dönemi, özellikle de Ukrayna Savaşı’ndan itibaren, açık emperyalist rekabet dönemi olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Kapitalist sistemde farklı ülkeler, iş kolları, şirketler arasındaki eşitsiz gelişme sonucunda bozulan dengelerin zaman zaman yeniden kurulmasının yegâne olanaklı yolu, sanayide bunalımlardan, siyasette savaştan geçer.
Tayyip Erdoğan’ın Londra zirvesine Hakan Fidan’ı yollamasına ve ardından, Avrupa militarizminin gelişimine dayanarak, Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinde ilerleme talep etmesine değinmeden bitirmek olmaz. Mealen: Militarizm mi istiyorsunuz, bizde ondan bol bir şey yok, diyor Erdoğan. Avrupa Birliği’nin “demokrasi” ve “insan hakları” iddialarından caymakta olduğunu değerlendirip, Rusya’ya karşı askeri konumlanışta Türkiye’nin oynayabileceği role dikkat çekiyor. “Avrupa’nın güvenliği, Türkiye olmadan sağlanamaz” diyor. Fakat aynı zamanda, Trump’ın Putin’le kurabileceği bir ittifakın böylece Rusya’nın komşularına karşı elinin serbest kalmasının, Türkiye için de dolaysız bir tehlike oluşturacağının ayırdında olarak konuşuyor.
Açık emperyalist rekabet, tüm dünyada militarizmi kamçılayarak, burjuva demokrasisi ile faşizm arasındaki ayrım çizgilerini bulanıklaştırıyor; sosyal devleti öldürerek toplumsal kaynakları askeri harcamalara yöneltiyor; tekelci sermayenin aşırı kâr hırsı ile doğanın ve gezegenimizin imhasını hızlandırıyor. Avrupa Birliği’nin ağır ve sessiz ölüm süreci, bununla el ele gidiyor.