TİHV ve İHD Meclis’e sunulan “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” ile ilgili ortak açıklama yayınlayarak “keyfiyet ve belirsizliğin kamusal alana hâkim kılınmasına vesile olan fiili OHAL rejiminin daha da kalıcılaşmasına ve pekişmesine yol açacak olan kanun teklifi derhal geri çekilmelidir” dedi.
Kamuoyunda “torba yasa” olarak nitelenen “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” başlıklı yasa teklifi, 9 Temmuz 2021 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunuldu.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) ortak açıklama yayınlayarak Meclis’e sunulan kanun teklifinin “siyasal iktidarın gücünü sınırlandıran anayasacılık ilkesi ve kuvvetler ayrılığının terkedilmesine, hukuki ve siyasi öngörülemezliğin, keyfiyet ve belirsizliğin kamusal alana hakim kılınmasına” yol açacağını belirtti.
“Torba yasa”ların gerek parlamento içi gerek parlamento dışı muhalefetin işlevsizleştirilmesine, yani yurttaş katılımının engellenmesine yol açtığı için demokratik teamüller açısından çok sıkıntılı, hatta kabul edilmez bir yasa yapım tekniği olduğu belirtilen açıklamada, “TBMM’ye sunulan, iki maddesi yürürlükle ilgili olmak üzere, toplam 23 maddelik son torba yasa teklifi de 21 ayrı kanunda ciddi ve önemli değişiklikler öngörmektedir.
Söz konusu 21 ayrı kanundan özel olarak ikisinde öngörülen değişiklikler, 31 Temmuz 2018’de Resmî Gazetede yayınlandıktan sonra yürürlüğe giren ve kamuoyunda “yeni güvenlik yasası” olarak bilinen 7145 Sayılı Kanun’a yöneliktir. Bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapan 7145 Sayılı Kanun’un gerekçe bölümünde, 21 Temmuz 2016 ile 19 Temmuz 2018 tarihleri arasında iki yıl süren resmi OHAL’in artık uzatılmayacağı için söz konusu değişikliklerin gerekli olduğu açıkça ifade edilmektedir.
Böylelikle, her ne kadar siyasal iktidar tarafından aksi iddia edilse de, 19 Temmuz 2018 tarihinde sonlandırıldığı ilan edilen OHAL rejimi insan hakları kurumlarının tüm eleştiri ve itirazlarına karşın[1] fiilen üç yıl daha uzatılmış oldu. Bugünlerde TBMM’ye sunulan yeni yasa teklifi ile de OHAL rejiminin fiilen üç yıl daha uzatılması, böylelikle adeta kalıcılaştırılması öngörülmektedir.” ifadeleri yer aldı.
Açıklamada kanun teklifinde sunulan iki maddenin içeriğiyle ilgili şunlar paylaşıldı:
“Teklifte yer alan ve yukarıda sözü edilen iki maddenin ilkinde (teklifin 12. maddesi), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da defalarca kabul edilemezliği ifade edilmesine karşın, ek gözaltı süreleriyle toplamda 12 güne varan mevcut gözaltı süresi uygulamasına “terörle mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülmesi” gerekçesiyle üç yıl daha devam edilmesi öngörülmektedir.”
“Sözü edilen diğer maddede ise (teklifin 22. maddesi) yine “terörle mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülmesi” gerekçesiyle kamu görevlilerinin görevden uzaklaştırılması, ihracı, rütbelerinin alınması ve mesleğe ilişkin unvanların kullanılmaması gibi tedbirlere dair ilgili düzenlemelerin üç yıl daha yürürlükte kalması öngörülmektedir. “
TBMM’ye sunulan torba yasası teklifinin neleri kapsadığı ise şu şekilde sıralandı:
Resmi OHAL döneminde çıkarılan ve daha sonra kanun haline getirilen KHK’ların yanı sıra, pek çoğu OHAL gerekçesiyle ilgisiz alanlarda 300’den fazla yasada yapılan değişikliklerin de mevzuata dahil edilerek kalıcılaştığı;
31 Temmuz 2018 tarihinde yürürlüğe giren 7145 Sayılı “Yeni Güvenlik” Yasası ile geçici olarak yürürlükte olan maddeler dışındaki tüm maddelerin kalıcı olarak düzenlendiği;
31 Aralık 2020 tarihinde yürürlüğe giren “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” ile derneklerin yönetim organlarında yer alanların görevden alınabilmesi ve yerine “kayyım atanması” dahil, örgütlenme özgürlüğünün ciddi şekilde kısıtlanması girişiminde bulunulduğu;
Zaten resmi OHAL döneminde çıkarılan 674 sayılı KHK ile belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyım atanmasının önünün açılması ve buna dayalı olarak çoğunluğu HDP’li olmak üzere çok sayıda belediye başkanının görevden alınarak yerine kayyım atandığı;
Buraya kadar ifade edilenlere ek olarak, son dönemde İstanbul Sözleşmesi’nin feshi; İstanbul ilinde Emniyet Genel Müdürlüğünün doğrudan merkeze bağlı taşra teşkilatı takviye hazır kuvvet müdürlüğü kurulması ile ilgili Cumhurbaşkanı Kararları; Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT), Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Taşınır Mal Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik gibi çeşitli yönetmelikler; ses ve görüntü kaydı alınmasını yasaklayan Emniyet Genel Müdürlüğü Genelgesi gibi genelgeler;
Dahası “ben devletim” ya da “gönlümüz razı olmadı” ya da “bana göre suçtur” gibi sözel ifadeler ile somutlaşan keyfi yönetme pratiklerinin rejimin karakteristik özelliğine dönüştüğü; gerçeği ile birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, siyasal iktidarın gücünü sınırlandıran anayasacılık ilkesi ve kuvvetler ayrılığının terkedilmesine, hukuki ve siyasi öngörülemezliğin, keyfiyet ve belirsizliğin kamusal alana hakim kılınmasına vesile olan fiili OHAL rejiminin daha da kalıcılaşmasına ve pekişmesine yol açacağı aşikardır.