Close Menu
Siyasi HaberSiyasi Haber

    Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Ekim Devrimi 108 yaşında: Geçmişin harabesinden geleceğe yol yapmak

    7 Kasım 2025

    Beyaz Toros tişörtleri aklanamaz: Cezasızlığa son!

    7 Kasım 2025

    Tayfun Kalmaegi Vietnam’ı da vurdu: En az 5 ölü var, binlerce kişi tahliye edildi

    7 Kasım 2025
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Facebook X (Twitter) Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Güncel
      • Ekonomi
      • Politika
      • Dış Haberler
        • Ortadoğu
        • Dünya
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Ekoloji ve Kent
      • Haklar ve özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen
        • Çocuk
        • Engelli Hakları
      • Yaşam
        • Eğitim
        • Sağlık
        • Kültür Sanat
        • Bilim Teknoloji
    • Yazılar

      Kuyu Tipi Hapishaneler: Tecrit ve direniş

      6 Kasım 2025

      Romanes: Cadı dilinden direniş diline

      5 Kasım 2025

      İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

      4 Kasım 2025

      Adaletin eşiğinde: Demirtaş kararı ve hukukun imtihanı

      3 Kasım 2025

      Cumhuriyetin kurucu İdealleri ve ötekileri

      30 Ekim 2025
    • Seçtiklerimiz

      Ekim Devrimi 108 yaşında: Geçmişin harabesinden geleceğe yol yapmak

      7 Kasım 2025

      “New York, New York”

      6 Kasım 2025

      Sudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları

      3 Kasım 2025

      Trump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı?

      2 Kasım 2025

      Motokuryelerin ekim isyanı

      28 Ekim 2025
    • Röportaj/Söyleşiler

      Ali Coşkun: İşçi sınıfı üretimden gelen gücüyle toplumsal barışın en güçlü dayanağıdır

      29 Ekim 2025

      Altan Açıkdilli: “Canımı çekiştiriyor yine canım”

      28 Ekim 2025

      DSİP’ten Şenol Karakaş: Ne barış süreci demokrasinin gelişmesine ne de demokratik adımlar barış sürecinin nihayete ulaşmasına ertelenebilir

      27 Ekim 2025

      Ilan Pappe: Filistinliler hâlâ etnik temizlik ve soykırımla karşı karşıya

      16 Ekim 2025

      ‘Kadıköy Kültür Evi hem nefes aldığımız hem de birlikte söz kurduğumuz bir yer’

      10 Ekim 2025
    • Dosyalar
      • “Süreç” ve Sol
      • 30 Mart Kızıldere Direnişi
      • 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 2022
      • AKP-MHP iktidar blokunun Kürt politikası
      • Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
      • Ekim Devrimi 103 yaşında!
      • Endüstri 4.0 üzerine yazılar
      • HDK-HDP Tartışmaları
      • Kaypakkaya’nın tarihsel mirası
      • Ölümünün 69. yılında Josef Stalin
      • Mustafa Kahya’nın anısına
    • Çeviriler
    • Arşiv
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » Söze ve barışa sahip çıkmak: ‘Hemen şimdi!’

    Söze ve barışa sahip çıkmak: ‘Hemen şimdi!’

    Siyasi Haber31 Mayıs 2018
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    TOLGA TÖREN yazdı: “Barışa, ulusal soruna, ulusal sorunun sınıf temeline ilişkin bir sözümüzün olup olmadığını, varsa ne olduğunu… Kötünün görece iyisine razı olmayalım; ama soralım: Kürt ve Türk emekçiler arasında köprü kurmadan, ulusal sorunun sınıfsal temelini atlayarak, mümkün mü?”

    TOLGA TÖREN

    Türkiye sosyalist hareketi 2010 referandumundan bu yana yapılan neredeyse bütün seçimlerde, üstü kapalı bir taktik / strateji tartışması yaşıyor demek abartı olmaz.

    Söz konusu tartışmanın asıl olarak iki tarafı var.

    Bir tarafta stratejik yönelimini, CHP içerisinde yer alan, her ne kadar son seçim listelerinde yer bulamadılarsa da, görece solda duran kimi isimlerle birlikte belirlemeye çalışanlar; diğer tarafta ise, stratejik yönelimini Kürt siyaseti ile belirleme çabasında olanlar.

    Elbet her iki yönelim de belirli ön kabullere sahip.

    Taktik yönelimlerini CHP ile ya da CHP içerisinde yer alan görece sol isimlerle belirlemeye çalışan kesimler, Kürt sorununa verilen önceliğin sınıf siyasetinin önünü kapattığı ya da batıdaki kitlelere ulaşmada sorun yarattığı ön kabulünden hareket ediyorlar.

    HDP’yi en genel manada solda görseler de daha çok “kimlik siyaseti” yürüten bir özne olarak görmek de cabası.

    Bu kesimlerin bazılarının çok değil on, on beş yıl öncesinde, sınıf siyasetinde ısrar edenleri, ‘arkaik’ olarak tanımladığını geçerken anımsatalım… Ve ekleyelim!

    HDP’nin adayları arasında Türkiye sosyalist hareketinin önemli bileşenlerinin bulunması bir yana, taktik / stratejik nedenlerle bünyesinde toplumsal muhalefetin farklı kesimlerini barındırsa da, programının kapitalizmi aşmayı öngören öğeleri diğer yana…

    Tarihsel ve güncel birçok olgu, sınıfsal bağlam da dahil, sosyalistler açısından HDP ile birlikte davranmayı olmazsa olmaz yapıyor.

    Kuşkusuz bu ayrı, önemli ve uzun bir tartışma konusu; ancak bu yazının derdi başka.

    Sınıftan kaçış bitti, ama!

    Sosyalist hareket içerisinde, reel sosyalizmin çöküşünün yarattığı ‘marjinalize olma travmasını’ atlatmak için kendi sözünden kaçma önemli bir pratiği ifade ediyor. Bunun 1990’lı yıllardaki biçimi “sınıftan kaçış”tı.

    Örneğin, başta Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) içerisindeki ana eğilim olmak üzere, Türkiye sosyalist hareketinin bir kesimi, post-Marksizmin ve Türkiye’deki temsilcilerinin etkisi altında, söz konusu dönemde sınıf analizlerini bir hayli ‘arkaik’ buluyor, bunu da bu şekilde ifade etmekten kaçınmıyorlardı.

    Birikim dergisinin 1990’ların ortası ile sonları arasındaki sayıları bu konuda iyi bir kaynaktır. Örneğin, bahsi geçen dönemlerde Murat Belge’nin önerdiği ‘liberal cephe’ bir hayli ses de getirmişti. O liberal cephe, 2000’lerde “yetmez ama evet”çilik biçiminde karşımıza çıktı ve sonuçlarını da hep birlikte yaşıyoruz. 

    Kürt meselesi de ÖDP’nin bölünmesinde temel rolü oynayacak düzeyde büyük bir tartışma alanıydı ve aynı dönemde sınıftan kaçanlar, Kürt meselesinden de kaçıyorlardı.

    Sermaye ideologlarının “tarihin sonu”, “sınıf mücadelelerinin sonu”, “büyük anlatıların sonu” biçimindeki “büyük anlatı”larının büyük birer yanılgı olduğunun kısa zaman içerisinde anlaşılmasının da etkisiyle, sınıf kavramının uluslararası sosyalist çevrelerde ve akademik yazında yeniden hak ettiği yeri almasına paralel olarak, dün sınıftan kaçanlar, zaman içinde bu konudaki çekingenliklerini attılar. İyi de oldu.

    Kürt meselesinden kaçış ise baki kaldı.

    Barış siyaseti marjinalleştirmez!

    Milliyetçiliği kışkırtacağı, batıdaki halktan kopmaya yol açacağı ya da sınıf siyasetinin önünde engel oluşturacağı gibi gerekçelerle Kürt meselesinden ve barış siyasetinden uzak durma hali hala önemli bir eğilim.

    Oysa Türkiye’nin yakın dönem geçmişi, milliyetçi kesimlerin dahi önerdikleri “çözüm politikaları” nedeniyle elde ettikleri meşruiyet hikayeleri ile dolu.

    1991 seçimlerinde iktidara gelen Süleyman Demirel’in en önemli söylemlerinden birisi, “Kürt realitesini tanımak” idi örneğin, “karakollar pembe kol olacak” yanında. Aynı dönemlerde bir başka sağcı, Mesut Yılmaz, “Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyerek, yani barışa kapı aralayarak önemli bir meşruiyet elde edecekti.

    Sosyal Demokrat Halkçı Partisi (SHP) gene aynı dönemlerde hazırladığı Güneydoğu Raporu ile önemli bir ‘açılım’ sağlar ve meşruiyet elde ederken, 1990’ların karanlığında tek başına bir siyasi parti gibi çalışan Eşber Yağmurdereli’nin başını çektiği “Barış için bir milyon imza kampanyası” ise neredeyse bir toplumsal hareket halini alacaktı.

    Demek ki “barış siyaseti” marjinalleştirmiyor, batıdaki halktan, hatta muhafazakar olanından dahi koparmıyordu.

    AKP ve açılım siyaseti

    Benzer şeyleri Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı için de söylemek mümkün.

    Her ne kadar, Kürdi siyasetin ilerici, yüzünü (ve programını) sola çeviren öznelerini tasfiye etmek, ulusal sorunu sınıfsal bağlamından kopararak salt bir kimlik politikasına indirgemek ve Kürt coğrafyasını sermayeye açmak biçiminde de şekillense de, AKP’nin batıda ve Kürt coğrafyasında elde ettiği meşruiyette ‘açılım siyaseti’ önemli rol oynadı.

    Bu durum sosyalist solun bir kesiminin barış sözünü daha da sakınmasına, yalnızca kapitalist üretim ilişkilerinin kuruluşunun açığa çıkardığı bir sorun olması hasebiyle değil, sermayenin Kürt coğrafyasına yayılmasının işçi sınıfı içerisinde açığa çıkardığı dönüşümler itibarıyla da sınıfsal bir boyutu olan ulusal sorundan kaçınmasına da yol açtı.

    Kimi, Kürt halkının siyasal temsilcilerinin AKP ile barış görüşmeleri yürütüyor olmasından hareketle üstü örtük ya da açık bir ‘ittifak’ vurgusu yaparken, kimi de, Kürt siyasetinin AKP’nin tasfiye politikalarını boşa düşürmek için, programını aynı tutmak şartıyla Kürdi muhalefetin farklı kesimlerini bünyesine katmasını dert edindi. 

    Bütün bunlar böyle olduğu ölçüde de barış sözünün ya da siyasetinin, başta AKP olmak üzere başka aktörler tarafından kendi meşruiyetini sağlamlaştıracak şekilde yeniden kurulmasına yol açtı.

    Sosyalist solun boş bıraktığı bir alan olarak barış siyaseti ve ulusal sorun, sağın ya da sermayenin şiddetinin devletin şiddeti ile ilişkisini görmezden gelip kerameti kendinden menkul bir “ceberrut devlet” eleştirisi yapan sol liberallerin, yakın dönem için örnek olsun, “yetmez ama evetçilerin”,  meşruiyetini ya da hareket alanını arttıran bir konu olarak kaldı.

    Bir başka ifadeyle, sosyalist sol barış sözünü sakındığı ölçüde, beklenen etki, örneğin batıdaki halkla buluşma, ortaya çıkmadığı gibi, siyasal hasımlara ya da mahalle içindeki! liberallere bir meşruiyet zemini açılmasına da yardımcı oldu.

    Sözünü sakınma hali: Barış ya da ulusal sorun

    Barış ya da ulusal sorun bağlamında sözü sakınma halinin son örneklerinden birisini de çalışmalarından neo-liberalizmin tahribatından sömürü ilişkilerine kadar birçok alanda faydalandığımız Gamze Yücesan Özdemir hocamızın yakın zamanda, 27 Mayıs 2018 tarihli Birgün’de kaleme aldığı yazı oluşturuyor. Yücesan hoca haklı olarak şu sözleri dile getiriyor:

    Bağımsız solu var etmek! Yeni bir ülkenin ancak solun kurucu ilkeleri üzerinde yükselebileceğini vazgeçmeden, usanmadan ve yorulmadan söylemek. Seçim aritmetiği içinde, günlük ittifaklar içinde, müzakereler içinde yitip gidenlerin, yitip gitmemesi için çaba sarf etmek! Tek adam yerine halk egemenliğini, piyasacılığa karşı kamuculuğu, gericiliğe karşı bilimin aydınlığını, emperyalizme karşı tam bağımsızlığı, bireyciliğe karşı dayanışmayı her yerde, herkesle ve herkesin parçası olarak paylaşmak! Herkesin, ‘olağanüstü bir dönemden geçiyoruz’ diyerek, neoliberal siyasal alanının içine sıkışıp kaldığı ve kötünün görece iyisine razı olmaya başladığı anda, bu fikri, ufku ve iradeyi var etmek!

    Söylenenlere katılmamak bir sosyalist açısından elbette mümkün değil. Ama, insan gene de örneğin HDP listelerinden aday olan, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Halkevleri, Halkın Türkiye Komünist Partisi (HTKP) ve diğer sosyalist örgütlerden hangisinin yukarıdaki ifadelere itirazı olabileceğini merak etmiyor değil…

    “Bağımsız sol” ifadesinin devletten ve sermayeden bağımsızlık anlamı dışında nasıl bir anlamı olabileceğini…

    Ve nihayetinde, hele de yıkılan Kürt kentleri hala kanarken, yüzlerce akademisyen “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metnin imzacısı olması hasebiyle işinden ya da yurdundan edilmişken, devletin zor aygıtları ile yıkılan Sur ve Cizre için, hemen sonrasında sermayenin zor aygıtı olarak kentsel dönüşüm projeleri gündeme alınmışken, barışa, ulusal soruna, ulusal sorunun sınıf temeline ilişkin bir sözümüzün olup olmadığını, varsa ne olduğunu…

    Kötünün görece iyisine razı olmayalım; ama soralım: Kürt ve Türk emekçiler arasında köprü kurmadan, ulusal sorunun sınıfsal temelini atlayarak, mümkün mü?

    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email

    İlgili İçerikler

    Kuyu Tipi Hapishaneler: Tecrit ve direniş

    6 Kasım 2025

    Romanes: Cadı dilinden direniş diline

    5 Kasım 2025

    İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

    4 Kasım 2025
    Destek Ol
    Yazılar
    Coşkun Özdemir

    Kuyu Tipi Hapishaneler: Tecrit ve direniş

    Cumur Ülker

    Romanes: Cadı dilinden direniş diline

    Muhsin Dalfidan

    İnşa süreci: Faşizm ya da demokrasi

    Elif Gamze Bozo

    Adaletin eşiğinde: Demirtaş kararı ve hukukun imtihanı

    Bağlantıda Kalın
    • Facebook
    • Twitter
    Seçtiklerimiz
    Kavel Alpaslan

    Ekim Devrimi 108 yaşında: Geçmişin harabesinden geleceğe yol yapmak

    Ertuğrul Kürkçü

    “New York, New York”

    Fehim Taştekin

    Sudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları

    Ümit Akçay

    Trump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı?

    Güncel Kalın

    E Bültene üye olun gündemden ilk siz haberdar olun.

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook X (Twitter) YouTube
    EMEK

    Gebze’de çöken bina: Uyarı raporu yıllar önce hazırlanmış, bakanlık kamulaştırmayı durdurmuş

    7 Kasım 2025

    Koop-İş Sendikası grev kararı aldı: “Swatch Group emeğe saygı duymalı”

    6 Kasım 2025

    Ekim ayında en az 169, yılın ilk on ayında en az 1737 işçi hayatını kaybetti

    6 Kasım 2025
    KADIN

    Eşitlik İçin Kadın Platformu: 11. Yargı Paketi kadınların mücadelesini suç sayıyor!

    4 Kasım 2025

    Erkekler Ekim’de 22 kadını öldürdü: Şiddet durmuyor

    4 Kasım 2025

    Amazonlu kadınlar COP30 müzakerelerinde yer talep ediyor

    3 Kasım 2025
    © 2025 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Home
    • Buy Now

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.