Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li başkanı Mansur Yavaş, İttihat ve Terakki yöneticilerinden, Birinci Dünya Savaşı sırasında dahiliye nazırlığı ve sadrazamlık yapmış olan Mehmet Talat anısına bir anıt açtıklarını geçen hafta çok matah bir işmiş gibi kamuoyuna açıkladı. Böyle bir anıt açmanın devlet hafızasını yaşatmak demek olduğunu ve aynı zamanda bir toplumun geçmişine sahip çıkma iradesini ortaya koyduğunu söyledi. Burada bir şeye sahip çıkıldığı kesin ama zaten sorun, sahip çıkılan şeyin kendisi. Mansur Yavaş’ı, onun CHP’deki varlığını, hatta bu partiden olası cumhurbaşkanı adaylığını ayrıca konuşmak lazım ama bu yazıda tarih, siyaset ve ahlak ilişkisine dair birkaç söz söylemek istiyorum.
Talat hakkında çok şey söylenebilir, söylenmiştir de. Hatta onun hakkında Hans-Lukas Kieser, Türkçesi İletişim Yayınları tarafından basılan “Talat Paşa: İttihatçılığın Beyni ve Soykırımın Mimarı” başlıklı bir kitap da yazmıştır. Dolayısıyla onun son dönem Osmanlı siyasetinde oynadığı rol ve tabii Kieser’ın kitabının başlığında da belirtildiği üzere soykırımın mimarı olması üzerine uzun uzun yazılıp konuşulabilir. Öte yandan, onun karakteri hakkında bende yer etmiş, zamanın ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun anılarında aktardığı bir anekdot şudur. Talat Morgenthau’yla Ermenilere yapılanı konuşurken sözü Amerikan şirketlerinden hayat sigortası yaptırmış Ermenilere getirir ve sürgün yollarında kim bilir hangi dağ başında ya da kampta can veren bu Ermenilerin ve varislerinin ortada olmadığına göre poliçe miktarlarının hükümete yani kendilerine ödenmesini talep eder! Yani, Morgenthau ona Ermenilere yapılanlara bir son vermesini söylemeye gelmişken o bir anda kendini alacaklı durumuna sokar! Bakın, insanların toplu katliamını düzenlemek, emrini vermek bir şey ama onların katili olarak hiç yüzün kızarmadan onların hayat sigortası paralarını istemek gerçekten çok ayrı bir seviye! Nitekim, yanlış hatırlamıyorsam büyükelçi de midesi bulanarak odayı terk ettiği minvalinde bir şeyler söyler.
Bu anekdotu sosyal medya hesabımdan da paylaştım. Ermeni soykırımına dair bilindik klişeler ve cahilliklerin yanı sıra, “Böyle bir şey yapmışsa kendisi saygımı bir kere daha kazandı” veya amiyane bir söylemle, “kral hareket” minvalde sözler söyleyenler de oldu. Hatta bir tanesi de, “Tehcir masraflı bir süreçti. Maddi kaybı bir nebze telafi etmek istemiş. Kendisinden razıyız” diye yazdı. (Bu arada zaten Ermeni mülklerinin satışından elde edilen gelirin bir kısmı da tehcir masrafları için kullanılmıştır. Yani, devlet Ermenileri sürmenin masrafını da Ermenilere ödetmiştir.)
Hem Yavaş’ın bu hareketi hem bu anekdota verilen bu tür tepkiler ve daha genel anlamda soykırım faillerine sahip çıkma hali, her zaman anlatmaya çalıştığım bir başka hususu da açık biçimde ortaya koyuyor ki o da Ermeni soykırımının geçmiş bitmiş bir olay olarak tarihin konusu olmaktan ibaret olmadığıdır. Bu, bugünün siyasi ama aynı zamanda ahlaki bir mücadelesidir. Tarihten neyi, kimi seçip ön plana çıkartarak yücelttiğiniz tamamen bugüne ve yarına dair ahlaki ve siyasi bir tercihtir. Mesela başka biri de 1915 koşullarına atıfla şöyle demiş (yazım şeklini aynen bıraktım): “Millet Yok oluşun eşiğine gelmiş. Kim takar lan ahlakı?”.
İşte mesele tam da budur. Sözünü ettiğim mücadele, dahil olduğunuz grubun yok olma tehdidi altında olduğunu hissettiğiniz anda, ki bu subjektif bir değerlendirmedir, bütün ahlak kurallarının ortadan kalkacağına inananlarla bunu kabul etmeyenler arasında devam eden, güncel bir siyasi mücadeledir ve nasıl bir hayat yaşayacağımız üzerinde belirleyici etkiye sahiptir. Tarih, geçmişteki olaylar, karakterler de bu mücadelenin temel bir alanıdır ama mücadele şimdiki zamanda yaşanır ve tabii ki hiçbir şekilde Türkiye’yle ve Ermeni Soykırımı’yla sınırlı değildir, evrenseldir. Canlı örneği bir buçuk senedir İsrail’in Gazze’de yaptıklarıdır. İsrail de kendi varlığının tehdit altında olduğu gerekçesiyle insanlığın bugüne kadar tesis ettiği bütün ahlak ve hukuk kurallarını çiğneyerek, çoluk çocuk demeden katlediyor. Eminim ki İsrail’i kınayanların bir kısmı, iş Ermeni Soykırımı’na gelince İsrail devletine benzer iddialar ileri sürmekten çekinmeyeceklerdir, belki de içinde bulundukları çelişkinin farkına hiç varmadan.