Geçtiğimiz günlerde yapılan YÖK Genel Kurulu’ndan sonra Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı 2-3 yıl içinde üniversiteye giriş sistemini tamamen değiştireceklerini ve ortaöğretime geçiş yöntemine benzer bir uygulama için hazırlık yaptıklarını söyledi: “Tıpkı Amerika’da olduğu gibi çocuğun sportif, sanatsal ve kültürel başarılarının da değerlendirmeye katılacağı bir sistem üzerine çalışıyoruz. Sistemi iyi oturtabilirsek bazı üniversiteler öğrencinin belli alanlarda gösterdiği başarıyı ölçü alarak öğrenci alabilecek.” Yapılacak değişiklerle ilgili henüz net ve detaylı bilgilere sahip değiliz. Ancak sadece yukarıdaki cümlede geçen ‘Tıpkı Amerika’daki gibi’ vurgusu, bize değişikliklerin hangi sistemi model alarak gerçekleşeceği hakkında öngörüde bulunma imkanı veriyor.
Amerikan sistemi
Kısaca Amerika’daki üniversiteye giriş sistemini incelemekte fayda var. Amerika’daki üniversiteler başvuru yoluyla öğrenci kabul ediyorlar. Yani öğrenci öğrenim görmek istediği üniversitelere, o üniversitelerin belirlediği kriterlere göre hazırlanmış belgelerle başvuruda bulunuyor. Her üniversite kendi kriterlerini belirlese de hemen hemen her üniversitenin öğrenci kabul ederken dikkat ettiği ortak hususlar bulunuyor. Bunlardan bazıları şöyle; öğrencinin, YGS-LYS’ye benzeyen, merkezi olarak yapılan SAT1-SAT2 sınav sonucu, lise not ortalaması, ders dışında aldığı sertifikalar, burslu mu burssuz mu başvurduğu. Ayrıca öğrencinin üniversiteye başvururken yapacağı bağışın miktarı da üniversiteye kabul edilme konusunda ciddi bir faktör olabiliyor.
Tıpkı Amerika’daki gibi paralı
Kabaca bir karşılaştırma yaparsak, merkezi olarak yapılan sınavların ve lise not ortalamasının üniversiteye girişte etkili olması Türkiye’de de geçerli olan bir durum. İki sistem arasındaki temel fark ise; Amerika’da devlet üniversitelerinin paralı olması ve kendi giriş kriterlerini oluşturması. ‘Tıpkı Amerika’daki gibi’ bir üniversiteye giriş sisteminin oturması için yapılması gerekenler şöyle; üniversitede öğrenim görmenin bir ücreti olacak, lise öğrencileri üniversiteye kabul edilebilmek için kurslara ücret ödeyerek sertifika almak zorunda kalacak ve başvuru esnasında bir miktar ‘bağış’ta bulunması gerekecek.
Amerika’daki üniversite giriş sisteminin Türkiye’deki üniversite giriş sistemiyle karşılaştırıldığında olumlu ve olumsuz yanları bulunmakta. Amerika’da üniversiteler yapılan merkezi sınavlar dışında kendi oluşturdukları kriterlerle öğrenci alarak görece özerklik kazanmış oluyorlar. Bu özerklik Amerika’daki üniversitelerin belli alanlarda uzmanlaşmasına ve o alanlarda dünyada en çok üretim yapan üniversiteler olarak görünmesine neden oluyor. Ancak Amerika’daki sistemde üniversiteye girebilmek ve o üniversitede öğrenim görebilmek için kurslara, sertifikalara, üniversitenin kendisine bir hayli para vermeniz gerekiyor.
Bu sistemin Türkiye’de uygulanması yoksul ve emekçi çocuklarını burslu okuyabilenler dışında büsbütün üniversitenin dışına atacaktır.
Buraya kadar yaptığımız karşılaştırmalardan çıkardığımız sonuçlardan biri 2-3 yıl içinde uygulamaya konması planlanan sistemin kamuoyunda tartışıldığı gibi ‘sınavsız üniversite’ tartışması olmadığıdır. MEB’in uygulamaya koymayı planladığı bu sistem doğrudan üniversite giriş sınavlarını kaldıracak bir sistem değil, olsa olsa üniversitelere, yapılacak merkezi sınavların yanında bazı ek kriterler koyabilme hakkı tanıyacak bir sistem olacaktır. AKP bütün alanlarda hız kesmeden savunmaya ve uygulamaya devam ettiği neo-liberal politikaları bu düzenlemeyle eğitim alanı içinde daha etkili kılmaya çalışmaktadır.
Sınavsız Üniversite için
Peki en çetin soruya gelecek olursak; sınavsız bir üniversiteye giriş mümkün müdür ve nasıl olmalıdır? Bu soruyu elbette burada birkaç satırda tam olarak cevaplayabilmek güç. Ancak şunları belirtmekte fayda var. Üniversite giriş sistemi sadece bir lise sorunu değildir. Okul öncesi eğitimden yükseköğrenime kadar tüm eğitim sistemi ile ilgilidir. Sınavsız bir üniversite giriş sistemi için rekabeti temel alan, maddi üretimden uzak bir eğitim anlayışı yerine dayanışmacı, maddi üretim ile birleştirilmiş eğitim sistemi gereklidir.
Eğitim sistemi, öğrencinin tek bir yönde gelişimini sağlamak yerine fiziksel ve zihinsel çalışma arasındaki farkı kaldıracak şekilde çok yönlü gelişimini sağlamalıdır. Okul öncesi eğitimden yükseköğrenime kadar tüm eğitim sistemi; bölgeler, okullar ve cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerin giderildiği, herkesin eğitim hakkından, eşit ve parasız olarak yararlandığı ve kimsenin eğitim hakkından mahrum bırakılmadığı bir şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu düzenlemeler yapılmadan sınavlara dayalı çözümsüzlük sisteminden kurtulmak mümkün değildir.