SEÇTİKLERİMİZ – Mustafa Peköz’ün Sendika.Org’daki yazısı: Birinci turda cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde ikinci turda HDP çok yönlü ittifak tartışmalarının odağı haline gelecektir. Bir başka ifadeyle kilidin anahtarı HDP’de olacaktır.
MHP-AKP iktidarı tarafından alınan seçim kararı, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu politik, ekonomik ve toplumsal sorunların artık bütünüyle tıkandığı ve çözümsüz hale geldiğini gösteriyor. İktidarın iki gücü, seçim yasasında yaptığı değişikliklerle hukuksuzluğu resmileştirmeye çalışmasına rağmen seçim sonuçlarından emin görünmüyor. Bu nedenle muhalefetin tek merkezli bir güç olarak hareket etmesini engellemeye yönelik bütün hamlelerini yapıyor. Abdullah Gül’ün aday olmaması için yapılan baskılar ve Meral Akşener’in adaylıktan çekilmemesi nedeniyle sistemin muhalefet güçleri ortak cumhurbaşkanı adayı gösteremedi.
Sistemin iktidar ve muhalefet güçlerinin bir önceki seçimlerde yaklaşık olarak 6 milyon oy almış HDP’yi yok hükmünde saymaları, Türkiye’de sistemin demokratik geleneğe sahip olmadığının çok açık bir göstergesidir. Ancak sistemin politik güçleri, HDP’ye zorunlu ihtiyaçları olduğu ve olacağı gerçeğiyle de karşı karşıya kalacaklardır. Özellikle birinci turda hiçbir adayın cumhurbaşkanlığı için yüzde 51’i alamaması durumunda bu çok daha belirgin olarak ortaya çıkacaktır. Ayrıca parlamento seçimlerinde HDP üzerinden demokratik güçlerin alacağı oy ve çıkartacağı milletvekili sayısı, önümüzdeki yıllarda muhalefetin politik gücü ve cumhurbaşkanlığı sisteminin zorlanması bakımından oldukça önemlidir.
Sistemin iktidar ve muhalefet güçlerinin seçimlerde alacağı sonuçlar kadar HDP’nin göstereceği başarı da oldukça önemseniyor. HDP, bütün dezavantajlara rağmen demokratik muhalefeti kucaklayabilecek politikalar üretmeyi ve yaşama geçirmeyi başardığı takdirde, oy oranı tahminlerin üzerine çıkar ve kilidi açacak parti konumuna gelir.
HDP, içerisinde doğrudan yer almadığı ve dâhil edilmediği hiçbir ittifakın adayına ilk turda oy vermemelidir. Böylelikle ilk turda kendi adayını çıkartmalıdır. HDP’nin kendi iç politik dengeleri ve Kürt seçmenin tercihi dikkate alındığında Selahattin Demirtaş aday gösterilmelidir. Demirtaş’ın aday olması, cezaevinde olması nedeniyle bir kısım sıkıntıları olsa da, tersine bu durum Kürt kitlesinde önemli bir avantaja dönüşebilir. Belirleyici olan güçlü bir çalışma yapmak ve toplumun bütün dinamikleriyle buluşabilmektir. Birinci turda cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde ikinci turda HDP çok yönlü ittifak tartışmalarının odağı haline gelecektir. Bir başka ifadeyle kilidin anahtarı HDP’de olacaktır. Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminde Kürt sorununun çözümüne ve ülkenin demokratikleştirilmesine yönelik ilkeler esas alınmak üzere Demirtaş’ın cumhurbaşkanı yardımcısı olarak ön plana çıkartılması fikrinin gündeme getirilmesi sağlanabilir. Özellikle Kürt kitlesinin tercihleri dikkate alındığında Demirtaş olmadığı takdirde, Ahmet Türk ve Osman Baydemir’in isimleri gündeme gelebilir.
HDP seçim sürecini nasıl örgütlemelidir?
Birincisi, Demokratik muhalefet alanında bulunan ve asgari düzeyde bir araya gelebilecek demokratik-politik güçlerle ittifakın kurulmasıdır. Bu zorlu dönemde 7 Haziran 2015 seçimlerini de aşan bir sürecin yakalanması oldukça önemlidir. HDP bileşenleri dışında özellikle ÖDP, EMEP, Halkevleri, Kaldıraç, Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi, sendikalar, meslek örgütleri, diğer demokratik kitle örgütleri gibi adını sayamayacağımız çok sayıda kurumun “Alternatif Demokratik Sözleşme” ittifakı içerisinde seçimlere girmeleri toplumun alt dinamiklerine büyük bir güven ve psikolojik üstünlük sağlar. Zamanın oldukça kısa olduğu gerçeğini dikkate alarak fazla tartışmalara boğulmadan, somut adımlar atılmalıdır. Burada çok açık ve net anlaşılabilecek somut temel talep ve ilkeler üzerinde bir ittifakın kurulması, toplumsal dinamiklerin bu çerçeveden harekete geçirilmesine ihtiyaç var.
Türkiye’nin demokratikleşmesinden yana olan sanatçı, aydın, yazar, akademisyen, hukukçu gibi değişik alanlarda faaliyetlerde bulunan kesimlerin ortak deklarasyon hazırlayarak kamuoyuna sunmaları politik atmosferin güçlendirilmesinde önemli bir psikolojik etki yaratacaktır.
Kürt seçmeninin yoğunluklu olduğu illerin özelliği dikkate alındığında HDP’nin Kürt sorununu ön plana çıkartan politik partiler merkez olmak üzere, Kürt illerindeki sivil ve demokratik kurumlarla, mesleki örgütlerle ortak bir seçim platformu oluşturmalıdır. Geçmişte AKP’nin yaptığı gibi Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin aktif desteğini almak Kürtler arasında psikolojik-politik yakınlaşmayı sağlar. Ayrıca HDP’nin Kürt aydın, yazar, akademisyen ve sanat dünyasının Diyarbakır’da HDP’yi ve Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını destekleyen ortak bir deklarasyon yayımlamaları da Kürt seçmenine önemli bir motivasyon sağlayacaktır.
Hem Batı’da hem de Kürt illerinde bu konuda gerekli adımları atmak esasen HDP’nin sorumluluğundandır. Hiçbir kaygıya ve kuşkuya kapılmadan toplumun muhalif kesimlerini kucaklayacak pratik politikaların üretilmesi ve örgütlendirilmesi sorumluluğu esasen HDP’ye aittir. Yüzde 0,5 oy oranının dahi çok önemli olduğu bir seçim ortamında birlikte hareket etmenin önemine dikkat çekilmelidir. Kişisel ve grupsal çıkarlara veya rekabetlere yer vermeden verimli ve sonuç alıcı adımlar atmak için HDP çok daha aktif olmalıdır.
Ayrıca, hem merkezi düzeyde hem de her ilde mümkün olduğu kadarıyla en geniş katılımlı “Hukuk ve Seçim Komisyonları” kurulmasından yarar var. Seçim çalışmaları boyunca veya oy kullanım esnasındaki durum dikkate alındığında bu tür bir komisyon önemli roller üstlenebilir.
Seçim çalışmalarında medyanın önemi oldukça önemlidir. Medyasız bir seçimin yeterli sonuçları alamayacağı dikkate alındığında, görsel medya başta olmak üzere özellikle internet iletişim aygıtlarının çok yoğun olarak kullanılması için özel bir ekibin oluşturulması çok önemlidir. Sistem medyasının HDP çalışmalarına yer vermeyeceği dikkate alındığında bu durumu çok daha fazla önemsemek gerekir.
Milletvekili adayları üzerine birkaç söz
İkincisi, HDP bileşenleri için oluşturulan ‘elit’ bir anlayışı ifade eden ‘milletvekili kontenjanları’ kesinlikle kaldırılmalıdır. Demokratik kurumlarda yer alan yetenekli, başarılı, sürece müdahil olan herkes için aynı düzeyde olanak yaratılmalıdır. Kontenjan ayrıcalığının daha yetenekli ve birikimli insanların önünü kestiği çok açıktır. Toplumsal/radikal demokrasi perspektifi ile pratikte yapılan uygulamanın birbirine ters olduğu bir gerçek. HDP’de bileşen olarak yer almak, toplumsal mücadelenin bir gereği ve zorunluluğu olarak bakmak ama hiçbir şekilde “ayrıcalıklı” ilişkiler olarak görmemek esas olmalıdır. Ancak özellikle seçimler döneminde “Kim milletvekili olsun, hangi bileşen ne kadar aday göstersin?” gibi grupsal ve elitist yaklaşımlara sıklıkla rastlanıldı. Bu seçimde bu tür bakış açılara karşı açık tutum alınması gerekir.
Üçüncüsü, adayların toplumsal bir karşılığı olmalıdır. Toplumsal dinamiklerden kopmuş, elitleşmiş, toplumun alt dinamikleriyle iletişimi olmayan, politik sürecin aktif öznesi olma becerisi gösteremeyen kişilerin aday olması bir kırılmaya yol açmaktadır. 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde seçilen birçok milletvekilinin kendi rolünü oynamadığı, özellikle seçmenler tarafından görülen bir durum. Bu nedenle ‘ünlü’ olmak ya da bir ‘etiket’ sahibi olmak milletvekili adaylığı için bir ayrıcalık oluşturmamalıdır.
Dördüncüsü, kişilerin sadece kurum yöneticisi diye aday olma hakkını kendisinden görmesi ya da bir politik örgütün, sivil toplum örgütünün başkanı olması gerekçesiyle aday gösterilmesi yanlıştır. Bir önceki seçimlerde bunlar sıklıkla oldu. Sosyal dinamiklere sahip kurumların başında olan kişilerin aday gösterilmesi, o kurumun temsil ettiği dinamiklerin oyunun alınacağı anlamına gelmez. Örneğin bir Alevi federasyonunun yöneticisinin aday gösterilmesi, Alevilerin o adaya oy vereceği anlamına gelmiyor. Bir bölgesel derneğin başkanını aday göstermek, bölge halkından oy alınacağı sonucunu çıkarmaz. Aynı şekilde bir sendika federasyonu başkanının aday gösterilmesi, o sendikaya üye işçilerin oyunun alınacağı anlamına gelmez. Bu sosyo-kültürel ve politik ilişkiler bakımından hiçbir biçimde gerçekçi değildir. Başkan veya yönetici olarak bunu bir ayrıcalık olarak sunup milletvekilliğine aday olmak, esasen toplumsal dinamiklerin kişilere göre karar veremeyeceğini kavramamaktır. Bugünkü gibi medyanın küreselleştiği, bilgi akışının süreklileştiği bir dönemde bireylerin konumları, temsil ettiği sosyal dinamikler etkileme ve yönlendirmede tek başına etkili olmaz/olamaz. Bu nedenle geçmiş seçimlerde tekrarlanan hataların yapılmaması gerekir.
Beşincisi, bazı dönemler sistem için dengeleri etkilemek, değiştirmek veya daha fazla etki oluşturmak için uygun bazı insanların aday gösterilmesi mümkün olabilir. Örneğin Abdüllatif Şener, Levent Gültekin, İhsan Eliaçık gibi bir kısım insanların aday gösterilmesinden yarar vardır. Ancak devlet aklını temsil eden kişilerden uzak durulması gerekir. Bu tür insanlardan vekil yapılarak sistemle olan ilişkilere çekidüzen vermek söz konusu olmaz. HDP’nin karşı karşıya bulunduğu durum bunun çok açık bir göstergesidir.
Yedincisi, HDP’nin toplumsal tabanının çok önemli bir kesiminin Kürtlerden oluştuğu gerçeğini dikkate almak gerekir. Bu nedenle Kürt seçmenine hitap edecek ve Kürtler içerisinde kültürel-sosyal manevi ağırlığı olan toplumsal dinamikleri etkileyebilen kişilerin aday gösterilmesi pozitif bir etki yaratır.
Sekizincisi, aday belirlemede her ilin kültürel ve sosyal dinamikleri özellikle dikkate alınmalıdır. Örneğin 4 milletvekilinin bulunduğu bir ilde 3 adayın dışarıdan atanmasının bir mantığı yok. Adayların bulunduğu illerde toplumsal karşılığının olmasına dikkat edilmesi gerekir.
Dokuzuncusu, ülke dışında kullanılan oyların önemini dikkate aldığımızda, yurtdışında da adayların olması da doğaldır. Ancak bunun sınırlı sayıda olmasına ve temsiliyetinin olmasına dikkat edilmesi gerekir.
Onuncusu, Kürt illerinde milletvekili adaylarının olmasında ‘şehit yakınları’ gibi bir kavramın sıklıkla kullanıldığı ve hatta baskı unsuruna dönüştürüldüğü bir önceki seçimlerde görüldü. Bu yaklaşım da yanlıştır. Çıkarsız, hesapsız, tamamen inançları için yaşamlarını feda edenlerin başkaları tarafından ranta dönüştürülmesine izin verilmemesi gerekir.
Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adaylığı
Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçiminin aynı anda olmasının bir kısım zorlukları ve dezavantajları olmasına rağmen iyi bir örgütlenmeyle avantajlar da geliştirilebilir. Demirtaş’ın HDP cumhurbaşkanı adayı olacağı sanırım önemli oranda netleşmiş görünüyor. Daha önce de vurguladığım gibi Demirtaş adına seçim kampanyasını yürütecek özel bir örgütlenmeye gidilmesinde yarar var. HDP’nin seçim kampanyası içinde ama Demirtaş’ın adaylığı üzerinde özel bir kampanyayı örgütleyecek bir ekibin oluşturulması önemli ve gereklidir. Demirtaş için bir “Cumhurbaşkanlığı Adayı Seçim Koordinasyonu” kurulması pozitif bir etki yaratır. Bu koordinasyonun, HDP’nin dışında olan ve bu süreçte aktif olarak yer almak isteyen herkese açık olması da oldukça önemlidir. Buna paralel olarak Demirtaş adına anlık açıklamalar yapacak ‘Cumhurbaşkanı Adayı Demirtaş Sözcüleri’nin belirlenmesi de zorunlu bir ihtiyaçtır. Seçim kampanyası boyunca Demirtaş ile sürekli görüşebilecek, onun fikirlerini ve önerilerini kamuoyuna veya koordinasyona taşıyacak avukatlardan ve milletvekillerinden oluşacak dar-özel bir komisyonun kurulması da çalışmanın sürekliliğine katkı sunar.