Orta Doğu yeniden harman yeri; tozu dumana katan bir hareketlilik Gazze’den Suriye’ye dalgalanıyor.
Amerikan hegemonyası Gazze sepetine bir şey koyduğunda Beyrut’un sepetine de Şam’ın sepetine de bir şeyler düşeceğini hesaba katmak gerekiyor. Burası Filistin, Lübnan, Suriye, Irak ve İran sınırlarını ezen yeniden dizayn coğrafyası.
Şam-Haseke hattındaki temasların ısınması da tesadüf değil.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi hafta sonu özerk yönetimin sivil ve askeri kanatlarının yeni Suriye yönetimine entegre edilmesi konusunda buzların kırıldığını işaret eden açıklamalar yaptı. SDG’nin 10’uncu kuruluş yıldönümünde konuştu, ardından Ronahi TV’ye daha ayrıntılı bir söyleşi verdi.
10’uncu yıl mesajında altı çizilesi noktaları özetleyelim;
– SDG Suriye ordusunun güçlü bir parçası olacak.
– Önümüzdeki günlerde SDG heyeti Şam’a gidecek. Suriye Savunma Bakanlığı’yla SDG’nin katılım süreci başlatılacak.
– SDG, yeni Suriye ordusunda çok büyük bir role sahip olacak; Suriye ordusunu da güçlendirecek.
– Terörle Mücadele Birlikleri (YAT) sadece kuzey-doğu Suriye’de değil, bütün Suriye’de, ulusal düzeyde Suriye ordusuyla birlikte çalışacak.
– Entegrasyondan sonra birleşik ordu ulusal düzeyde ortak eğitim, tatbikat ve operasyonlar yürütecek.
Cımbızı Ronahi TV’deki sözlerine de atalım;
– 7 Ekim’de Şam’daki toplantıda) birçok temel konuda anlaşmaya vardık ve şimdi heyetlerimiz uygulama için bir araya gelecek.
– Anayasa, ordu ve güvenlik gibi meseleleri de tartıştık. Bazı konularda tam olarak anlaşamamış olsak da birbirimizin bakış açılarını anladık ve bazı meselelerde ilkeli bir mutabakata ulaştık.
– Biz adem-i merkezi bir Suriye istiyoruz. Bu meseleyi tartıştık. Terimler üzerinde aynı fikirde değiliz, ancak içeriği konusunda anlaşma isteği var. Adem-i merkeziyetçilik meselesiyle ilgili bir yakınlaşma mevcut.
– Özerk Yönetim’den bir heyet, Suriye şehirlerini ziyaret edecek, bakış açılarını sunacak.
– Anayasa taslağı konusunda bir çalışma olacak. Biz anayasanın değiştirilmesini istiyoruz; çünkü Mart Anlaşması’nın bazı maddeleri yeni anayasada yer almıyor. Onlar bu değişikliklere karşı değiller. Olumlu bir yakınlaşma var ve bir adım ileri gittik.
– Onlar SDG’nin Suriye ordusuna katılımını toprakların birliği olarak değerlendiriyorlar. Biz de buna karşı değiliz; fakat bunun adem-i merkeziyetçi bir Suriye temelinde yapılması gerekiyor.
– (SDG’nin katılımı konusunda) anlaştık, elbette heyet detayları tartışacak.
– Ordu içinde hak ettiğimiz konumda olmalıyız.
– Savunma Bakanı da SDG’nin tecrübesine ihtiyaçları olduğunu açıkladı ve bu konuda bir anlaşmaya varıldı. Yakında, askeri heyetimiz Savunma Bakanlığı’na giderek bu konuyu görüşecek.
– İç Güvenlik Kuvvetleri (Asayiş), Suriye İç Güvenlik Kuvvetleri’ne katılmalı; SDG’ye benzer şekilde. İç Güvenlik Kuvvetleri’nden bir heyet, SDG ile birlikte Şam’a giderek bu konuyu görüşecek.
– Uluslararası Koalisyon Suriye devletinden resmen IŞİD’e karşı ittifaka katılmasını talep etti. Artık mücadele ulusal düzeyde ve Suriye genelinde olacak.
– Önümüzdeki günlerde halkımızın Afrin’e dönüşü meselesi üzerinde çalışılacak; halkımız buna hazırlıklı olmalı.
Bu hususları açmadan önce bir de HTŞ’ye yakın Suriye TV’ye konuşan kaynakların dile getirdiği iddialara bakalım;
– Şam’da ABD’nin gözetiminde varılan sözlü mutabakata göre SDG, üç tugay ve çeşitli alaylar şeklinde Suriye ordusuna katılacak. Bunlar Heseke, Rakka ve Deyr el Zor vilayetlerinde konuşlanacak.
– İç Güvenlik Kuvvetleri (Asayiş) Suriye İçişleri Bakanlığı’na entegre edilecek.
– SDG, kuzey ve doğu Suriye bölgelerindeki birliklerde ve güvenlik güçlerinde liderlik pozisyonlarını koruyacak.
– Suriye hükümeti, mutabakatla ve bölge sakinlerinden olacak şekilde sivil ve askeri kurumlara yetkililer atayacak.
– Entegrasyon süreci tamamlandığında, SDG veya Asayiş adıyla bir güç kalmayacak. Birlikler, Suriye hükümetinin onayladığı askeri tugay ve güvenlik güçleri isimlerini taşıyacak.
Suriye TV’nin bir başka haberinde petrolle ilgili mutabakata dair şu iddia yer aldı:
– Deyr el Zor petrolüyle ilgili mutabakat 7 Ekim’deki görüşmede sözlü olarak sağlandı.
– Petrol sahalarını devri, entegrasyonun ilk aşamasında gelecek.
– Deyr el Zor petrolü Suriye hükümetine devredilecek, ama SDG bölgenin ihtiyacı için üretimin belirlenmemiş bir kısmını elinde tutacak.
– Petrolden sonra entegrasyon sivil ve askeri kurumlarla devam edecek.
El Mecelle Yayın Yönetmeni İbrahim Hamidi de Nusaybin-Kamışlı sınır kapısının Suriye ile Türkiye arasında ortak yönetimin kontrolünde açılacağı bilgisini paylaştı.
Çok sayıda ‘ama’ var…
Sınır kapısının açılması entegrasyonun önünü açacak en pratik adım olarak görülebilir.
Özerk yönetime belirli pay karşılığında petrolün merkeze devri de SDG’nin açık olduğu bir teklif.
Sorun tahsisatın nasıl bir otoriteye yapılacağı. Yani her şey statüde düğümleniyor; önce adem-i merkeziyetçi modelin çerçevesinde anlaşmaları gerekiyor.
Benzer bir durum, Abdi ya da başka bir komutana Savunma Bakanlığı ya da Genelkurmay Başkanlığı koltuğunun verilmesi önerisinde de karşımıza çıkıyor. Bu teklife ‘eyvallah’ diyebilirler, ama ondan önce SDG’nin geleceğini belirlemek istiyorlar.
SDG’nin istediği statüyü formüle edersek; Suriye Savunma Bakanlığı çatısı altında Fırat’ın doğusunda konuşlu ve kendi komuta düzenini koruyan bir askeri otonomi. Asayiş’in de İçişleri Bakanlığı çatısı altında varlığını sürdürmesi.
HAT’ın [Asayiş] Suriye genelinde HTŞ güçleriyle ortak operasyon yapması bir Amerikan önceliği olabilir. Sadece SDG’nin statüsü değil sivil idarenin de adem-i merkeziyetçi bir modele oturtulması da birlikte ele alınan bir mesele.
Abdi’nin mesajları buzların kırıldığına yorulabilir, ama şimdilik sadece bir masa kuruluyor. Yani komiteler aracılığıyla müzakere aşamasına geçiliyor.
Suriye TV’nin sıraladığı anlaşma taslağı taraflardan teyit gelinceye kadar iddia olarak kalacak. İki tarafın oyun planındaki hedefler başka kapılara çıkıyor.
Şam’ın tercihlerinde Ankara’nın hassasiyetleri kuşkusuz çok etkili ama Ebu Muhammed el Colani’nin bütün Suriye’de hakimiyetini perçinleme arzusu çok güçlü. Özünde merkezi otoriteyi temel bir çözüm olarak gören bir hırs, dünün muhalif kesimleri, bugünün iktidar paydaşlarında da yaygın bir eğilim. Bunlar arasında SDG ile ilgili geçmişteki mesafeli, soğukkanlı hatta takdir edici yaklaşımlar da ağır ithamlara kayıyor. Suriye TV’nin iddialarını doğru kabul edersek, kalıcı bir özerk yapıdan ziyade HTŞ yönetiminin SDG’yi eritme hedefine zaman içinde ulaşmayı düşündüğü sonucu da çıkabilir.
SDG ise iyi tanımlanmamış bir entegrasyonun koşullar değiştiğinde fiili kazanımları korumaya yetmeyeceği endişesiyle yaklaşıyor.
Deyr el Zor ve Rakka gibi Arap yoğunluklu bölgelerdeki kontrolü nihai statü için bir kaldıraç olarak kullanmayı umuyor. Yani SDG, Fırat nehrini doğal bir bariyer olarak elinde tutmak istiyor. Deyr el Zor ve Rakka’yı verdiğinde bariyer yıkılmış olacak. Kalan bölgeleri elde tutmak da zorlaşacak. Bu yüzden ortak yönetime sıcak bakarken iki vilayetten çekilmeyi pazarlığın dışına itmeye çalışıyor.
(HTŞ bu vilayetlerden çekilmede ısrar etmek yerine yapacağı atamalarla kontrolü aşamalı olarak ele alma hesabı yapıyor olabilir.)
SDG’nin yaklaşımında kendini gösteren başka bir taktik HTŞ’nin sırat köprüsünü geçip geçmeyeceğini görmek için beklemek, yani zamana oynamak.
Senaryoya göre HTŞ tökezlerse Suriye sahnesinde yegane organize güç olarak SDG kalacak. Bu, Suriye genelinde oyun kurucu olmak açısından kıymete binecek bir kart olarak görülüyor. Fakat Arap milliyetçiliğinin dominant bir faktör olduğu, Şam’ın Arap dünyasındaki ana destekçilerinin de Arap kimliğine değer biçtiği, Kürt-Arap ortaklığının kırılgan olduğu dikkate alındığında bu çok iyimser bir beklenti. Ayrıca ABD’nin HTŞ ile yola devam etme konusundaki kararı da geçici bir görüntü vermiyor.
Öte tarafta Türkiye tam çözülme için bastırıyor. İllaki kabul etmek durumunda kalacağı bir ara çözümü de mülahaza ediyordur. Aleni baskı stratejisinde “PKK gibi SDG de kendini feshetmeli, silahları bırakmalı” cümlesine hapsedilmiş bir hedefle çıtayı en yükseğe koyuyor. Fakat tehdidin arkasını getirmek için Amerikan bariyerini de aşamıyor. HTŞ’nin Ankara adına askeri çözüme sapma şansı da yok. Ne askeri kapasite ne de kurduğu dış ilişkiler buna elveriyor.
Haliyle Türkiye ile ABD arasındaki pazarlıkların hangi çizgide buluşacağı hala belirleyici faktör olarak denklemdeki yerini koruyor.
ABD, Suriye dosyasında neden acele ediyor?
Amerikan yönetiminin SDG’ye entegrasyon için baskı yaptığı, Mazlum Abdi’nin de ‘uzlaşmacı’ bir görüntüyle manevra alanı kazandığı izlenimi oluşuyor.
Buzların kırılması Amerikalıların yeniden devreye girmesiyle mümkün oldu…
Malum ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack ile Amerikan Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı Brad Cooper, 6 Ekim’de Haseke’de SDG ve özerk yönetimin temsilcileriyle görüşmüştü. Ertesi gün de Mazlum Abdi ve ekibi, Barack ve Cooper’ın gözetiminde Şam’da Colani yönetimiyle masaya oturmuştu. Bu buluşmanın en somut çıktısı gerilim hatlarında tam bir ateşkesin sağlanması yönündeki mutabakattı. “Tek devlet, tek ordu, tek hükümet” şiarıyla birleşmeyi dillendiren Barrack “Her şey doğru yönde ilerliyor” demişti. 8 Ekim’de HTŞ’nin Dışişleri Bakanı Esad Hasan el Şeybani Ankara’ya gelip görüşmelerin sonuçlarını Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la paylaşmıştı.
Eğer komiteler devreye girecekse temel parametrelerde potansiyel yakınlaşmadan söz edilebilir ki bu durumda Ankara-Şam arasındaki paslaşmanın yeni yönelimine bakmak icap eder.
Dün HTŞ’nin Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve Muhaberat Şefi bir kez daha Ankara’da ağırlandı. Muhataplarıyla son durum değerlendirildi.
Erdoğan’ın Trump’la yakaladığı uyumun Suriye dosyalarına yansımaları beklenebilir. Trump, Erdoğan’ın Gazze Planı’nın Hamas’a kabul ettirilmesinde Erdoğan’ın katkılarını takdir edip durduğuna göre bazı karşılıklar da vermesi şaşırtıcı olmaz. “Sen Hamas’ı hallet ben de…” sözünün devamının değdiği birçok konu var: F-16, F-35, savunma yaptırımları, Halkbank davası ve Suriye…
Trump Gazze’de istediğini aldığına göre Suriye’de Erdoğan’a istediğini verir mi?
ABD’nin Suriye dosyasını hızlıca kapatmak istediğine dair sinyaller geliyor.
El Mecelle’ye göre Cooper, Şam’daki görüşmede SDG ile Şam arasında sorunun bir an önce çözülmesi gerektiğini söyledi. Bu aciliyetin nedenini tahmin edebiliyoruz. ABD, İsrail’le birlikte İran’a karşı ikinci bir savaş senaryosu üzerinde dururken Suriye’nin Amerikan çıkarlarına ve önceliklerine göre düzene sokulması gerekiyor.
Gazze Planı yol alırken Barrack ve Cooper’ın Suriye’ye ışınlanması tesadüf değil. Hızlıca kapatmak istedikleri üç dosya var:
– SDG’nin entegrasyonu. Böylece HTŞ ve SDG arasında ABD’nin hedeflediği ortaklık kurulacaktır. SDG sistemdeki en önemli sigorta olacaktır.
– Amman’da ABD, Suriye ve Ürdün’ün imzasıyla kabul edilen Süveyde Yol Haritasının hayata geçirilmesi.
– İsrail-Suriye güvenlik anlaşmasının imzalanması…
Bu dosyalar kapatıldığında Suriye Orta Doğu’daki Amerikan düzenine tam anlamıyla transfer edilmiş olacaktır.
Trump’ın Sezar Yasası’nın kaldırılması yönündeki tasarıyı Senato’dan geçirmesi yeni Suriye konusundaki kararın kurumsallaştığını teyit ediyor.
ABD’nin üç dosyayı kapatırken izlediği yol Ankara’nın öncelikleriyle uyumsuzluklar içeriyor. Son kertede iplerin uçlarını birleştirmeleri gerekiyor.
Evet Erdoğan, Gazze Planı’ndaki rolünden dolayı bir karşılık bekliyor. Ama Trump’ta aradığı meşruiyetin de bir bedeli var. Yani “Hamas’a karşılık SDG” şeklinde bir denklem ne saha gerçeklikleri ne de ABD’nin bölge tasarısıyla uyumlu. Bu durum Erdoğan’ı belli ara formülleri sindirmeye zorlayabilir.
Yakında Ankara bacasından tütecek dumanın ak mı kara mı olduğunu göreceğiz.