SEÇTİKLERİMİZ – Didem DOĞAN T24 için yazdı: Tüm dünya için umudum, bu karanlık tünelden sosyal dayanışmanın önemini idrak ederek, güçlenerek çıkmak.
Bir umut vermesi ihtimali veya gündemden uzaklaşma ihtiyacıyla salgın tünelinden çıktığımızı hayal ediyoruz. İnsan içinde bulunduğu zamanda sıkıştığında, zamanda ileri sarmak için, nefes almak için, var oluşunu ve yaşadığını hatırlamak için hayal kurar belki de. İnsan gelecekte yaşayabilmek için şimdi hayal kurar. Bilirsiniz yaşamla bağları zayıflamış kimseler hayal dahi kuramazlar.
Hayaller çeşitli sorularla harekete geçiriliyor şimdilerde. "İzolasyon bitince ilk ne yapacaksınız?" sorusu daha çok gündemde. Ne yaparız acaba? Kiminle görüşürüz? Nereye gideriz? En çok neyi özlemişizdir? Hangi önemli kararımızı hayata geçiririz? Peki diğerleri nasıl etkilenmiş olur, eş dost? Hepimiz değişir miyiz? Belki de her şey aynı kalır? Dünya nasıl değişir? Biz neresinden tutarız, tutunuruz? Yeni dünya çeşitli distopik filmlerdeki gibi mi olur? Başka bir çağ mı başlar? "İnsanlık" mı kazanır? Sosyal devletler mi kurulur? Yoksa kolumuza çip takıp bizi takip mi ederler? Kapitalizm bu kaybın karşısında daha da mı iştahlanır? Yenidünyaya Dayanışma çağı mı, yoksa Kaos çağı mı denir?
Bir kısmımız içinse bu hayaller ve sorular dahi pek anlamlı değil. Ekonomik kaygılar, işsizlik endişesi, yakınlarının veya kendilerinin Corona virüsüyle hastalanmalarının etkileri, yakınlarını salgın sebebiyle kaybetmenin kederi bazılarımız için daha ağır basacak. Burada geleceği düşünmek ve hayal kurmak kat be kat daha zor.
Şimdiki ihtiyaçlarımızla kendimize ait soruları belki cevaplasak da insanlığın geleceğine dair soruların cevaplarını bilmiyoruz. Bugünkü aklımız ve bilgimizle olanları anlamaya, bu sorular yardımıyla düşünmeye, büyük resimlerle küçükler arasında bağlantılar kurmaya, el yordamıyla ve bilimin bize verdiği çeşitli çerçevelerle olanlara anlam vermeye çalışabiliriz ancak.
Salgın’ın toplumsal, politik, psikolojik, sosyolojik, psikososyal, sosyo-kültürel, teknolojik ve bilimsel etkileri ne olacak kestirmek zor, kimse bilmiyor. (Ancak bütün bu disiplinlere olağanüstü düşünme kapıları açtığı kesin.) En fazla biraz riske girilerek etkileri hakkında tahminler yapılabilir. Çünkü henüz içindeyiz, çünkü böylesini ilk defa yaşıyoruz. Hangi fütürist, hangi yorumu yaparsa yapsın, bu zamanın içinde oluşun etkisinden kurtularak yapamayabilir.
İnsanın anlama ihtiyacı | Gerçekçi tarafım
Ben de ister istemez hem anlamaya hem de yakın-uzak gelecekte bizdeki etkilerinin neler olabileceğine dair düşünceler içine giriyorum. Belirsizliklerle ve acı veren durumlarla böyle baş edebiliyorum. İnsan psikolojisi, ihtiyaçlar, arzular ve korkular, yaşam ve ölüm dürtüleri, travmalar, öğrenme ve hafıza gibi, insanı anlarken kullandığımız filtrelerle baktığımda olanlara, benim de kişisel öngörülerim var.
Salgın izolasyonlarının ilk dönemlerinde bir çok insanın içinde yeşeren bir düşünce olarak "en sonunda iyilik kazanacak," "bundan sonra sosyal düzen ve yönetime dair yüz güldüren dersler çıkarmış olmanın etkisiyle hareket edilecek" düşüncesi, sanırım bunun olmasına dair büyük bir ihtiyaçtan kaynaklanıyordu. Özellikle bizimki gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşayanlar için, özellikle bizimki gibi her gün yüzümüzü kızartan, içimizi karartan olaylarla karşılaşan bizler için büyük bir hayaldi. Hayal etmeye, ileride bir noktada bugün yaşanan bir çok olumsuzluğun geride kalacağını bilmeye ihtiyacımız vardı. İşte o gün gelmişti ve büyük bir "şey" bütün kötülüğü silip süpürecekti, biliyorduk. Ben de bir çok şeyin akıl, bilim ve vicdanla işleneceğini hayal etmeye başlamıştım. İnsan arzu ettiği şeyin hayaline çarçabuk düşüyor.
Bizim balık hafızamız
Ama zamanla aslında çok şeyin değişmeyebileceğini (maalesef) yeniden hatırlamaya başladım. Doğru ya, bir defa ülkece hafıza kaybımız var bizim, teşhisli. Salgını da işler birazcık yoluna girmeye başladığında hemencecik unutacağız, neleri unutmadık ki. Depremleri unuttuk, maden kazalarını unuttuk, açlık grevlerini unuttuk, çatışmaları, adaletsizlikleri, faili meçhul cinayetleri, sokağa çıkma yasaklarını unuttuk, iklim krizini, mültecileri, patlamaları, öldürülen kadınları, savaşları, işkenceleri, öldürülen çocukları, seçim hilelerini, yuhalanan anneleri unuttuk biz. İçimiz filan da kurumadı…
Didem DOĞAN’ın T24 Haftalık’taki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN